Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sosyal medya mecraları üzerinde yeni bir düzenlemenin şart olduğu yönündeki açıklamaları dikkatleri sosyal medyanın zararları ve bu alanda yapılan algı, küfür, sanal şiddete çekti.
Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Twitter hesabından 4'üncü evladının dünyaya geldiğini ve ismini Hamza Salih koyduklarını duyurarak sevincini paylaşmıştı.
Bu paylaşımın ardından insanlıktan nasibini almamış bazı sosyal medya kullanıcıları hakaretlerde bulunmuş ve kolluk kuvvetlerinin yaptığı çalışmalar sonucu yakalanmışlardı.
Gündemin ilk sıralarına oturan bu olayın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da sert açıklamalarda bulunmuş son yıllarda bu tür ahlaksızlıkların artmasında hem mecraların kontrolsüzlüğünün hem de organize saldırılarının kolaylaşmasının rolü olduğuna dikkati çekerek, “Niçin YouTube? Niçin Twitter? Niçin Netflix? Niçin şu, bu gibi sosyal medyalara karşı olduğumuzun ne demek olduğunu anlıyor musunuz? İşte bu ahlaksızlıkları ortadan kaldırabilmek için.” ifadesini kullanmıştı.
Erdoğan, "İnternet ve sosyal medya mecralarının ülkemizde bir an önce hukuki ve mali muhataplık tesis etmeleri için ne gerekiyorsa yapmakta kararlıyız. Hukuki düzenleme tamamlandığında erişim engeli ile adli ve mali yaptırımlar dâhil her türlü yöntemi devreye sokacağız." demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce de sosyal medyaya yönelik eleştiriler yöneltmiş "sosyal medyanın ve internet platformlarının her türlü yalanın, iftiranın, sapkınlığın serbestçe dolaşabildiği bir mecra hâline geldiğini" dikkat çekmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son açıklamalarının ardından olası sosyal medya düzenlemesinin içeriğinin ne olacağı hususu da merak konusu oldu.
Sosyal medya düzenlemesi neleri içeriyor?
AK Parti MYK'sında da ele alınan düzenlemenin detaylarının şöyle olduğu belirtiliyor.
-5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınların Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu sosyal ağlar ile ilgili maddeler eklenecek.
-Sosyal medyada işlenen suçlarda hukuk sistemini yavaş ilerlemesine karşı düzenleme ile mahkeme kararına karşın 24 saat içinde içeriği kaldırmayan şirketler tazminat ödeyecek. Kişisel hakların ihlali ve sosyal hayatin gizliliği kapsamındaki içeriklerin kaldırılması için yapılan başvuruyu (mahkeme kararı olmadan) en geç 48 saat içinde yanıtlamak zorunda olacak. Suç teşkil eden içerik kaldırılmazsa bir milyon liraya kadar varabilecek cezalar gelecek.
-Kullanıcı sayısı bir milyonun üstündeki sosyal medya şirketleri Türkiye'de temsilcilik açmak zorunda olacak. Temsilcilik açmayan kuruluşlara faaliyet izne verilmeyecek. Kullanıcı verileri Türkiye'de barındıracak.
-Terör, iftira, küfür, kadın ve çocuk istismarı, suç ve suçluyu övme, şiddeti özendirme, kamu düzenini bozma ve nefret suçları sosyal medyada işlendiğinde yaptırımsız kalmayacak. Yasalarda suç sayılan her fiil sosyal medya paylaşımları için geçerli olacak.
Türkiye’de hali hazırda yürürlükte bulunan 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu temel hak ve özgürlükler, özel hayatın mahremiyeti gibi alanlarda uyulacak kuralları düzenleme amacını taşıyor.. Ancak çoğu zaman sosyal paylaşım ağlarının kendi hizmet sözleşmesi ile bu kanun uyuşmuyor. Zira kişisel veriler reklam amaçlı üçüncü şahıslarla paylaşılabiliyor.
Sosyal medyada sıkça hakaret suçu işleniyor ve bu suç Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde açık bir şekilde tanımlanmış.
Hakaret içerikli paylaşımlar karşısında ne yapmalı?
Uzmanlar, dolandırıcılık, istismar, hakaret, küfür ve tahrik gibi unsurlarını şikayet etmek için Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusu yapılması ve dilekçe verilmesi gerektiğini belirtiyor.
Bu dilekçede söz konusu olayın ya da unsurun ekran görüntüsü ve bağlantı adresi mutlaka yer almalı. Ancak bu durum için İP üzerinden kimlik tespiti gerekiyor. Bazı sosyal medya platformlarının gerek merkezleri, gerekse de sunucularının yurtdışında olması uluslararası yazışmaların gerçekleştirilmesini gerekli kılıyor. Burada da hukuki uyuşmazlıklar meydana geldiği için Türkiye ile yurtdışındaki suç ayrımı farklılaşabiliyor.
Sosyal paylaşım ağlarının çoğunun merkezi Amerika Bileşik Devletleri’nde olduğu için buradaki hukuk sistemindeki durum değişiklik gösterdiğinden uluslararası yazışmalar gerçekleştirilse bile kimlik bilgileri paylaşılmıyor.
Uzun süredir aktif olunan bir sosyal medya mecrasının kişinin en yakınlarından daha çok şey bildiği unutulmamalıdır. Yapılan paylaşımlarla, fotoğraflarla, eklenilen arkadaşlarla, konum bildirimleriyle, nerelere tatile gidildiğinden hangi yemeklerin yenildiğine, kimlerin tanındığından siyasi görüşe kadar çok geniş bir yelpazede bilgi, sosyal medya mecralarıyla paylaşılmaktadır. Bu bilgilerin kaydedildiği, uzman veri mühendisleri tarafından işlendiği, yapay zekâlarla analiz edildiği unutulmamalıdır.
Sosyal medyanın zararları yararlarını gölgeliyor
Sosyal medya mecraları yararlarından çok bu mecralar üzerinden yapılan ahlaksızlıklar, inanca ve dini değerlere yapılan hakaretler, itibar suikastları, bilgi sızdırmalar, manipülasyon ve algı operasyonlarıyla gündeme geliyor.
İletişim Başkanlığının hazırladığı "Sosyal Medya Kullanım Kılavuzuna" göre sosyal medyada küfür, argo ve sanal şiddet körükleniyor. Sosyal medyada faaliyet gösteren illegal örgütlerin de bu durumu tetiklediği anlaşılıyor.
Herhangi bir terör eylemi, doğal afet, toplumsal olay gibi durumlarda kullanıcıların dezenformasyona karşı bilinçli olması mühimdir. Kriz durumuyla ilgili kurumların sosyal medya hesaplarının aktif ve etkin bir şekilde kullanılması gerekirken; vatandaşların da sadece devletin resmi kurum ve kuruluşlarına, yetkililere itibar etmesi konusunda bilinçlendirilmesi önem taşıyor.
Özellikle kriz dönemlerinde sosyal medyada bilgi kirliliği giderek artmaktadır. Bu tip dönemlerde provokasyon gerçekleştirmek isteyen "sosyal medya teröristleri" sanal ortamı oldukça etkin kullanabiliyor.
Sosyal medyada montajlanmış görseller ve belgeler ortaya çıkmakta, kullanıcıların yanlış bilgilendirilmesi amaçlanmaktadır. Sanal söylentiler, dedikodular, ses kayıtları gelişigüzel bir şekilde paylaşılmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda Avrupa ülkelerinde saldırılar olduğunda sosyal medyada bu tarz fotoğraflar neredeyse hiç yer almamıştır ya da zamanında önüne geçilmiştir. Ancak Türkiye’de olay olur olmaz hiçbir sansür olmadan tüm fotoğraflar dolaşıma girmiştir.
Sosyal medya ve algı yönetimi
Kılavuzda ayrıca yapılan algı yönetimine de dikkat çekiliyor:
"Kitlelerin sahte bilgi, içerik ve görsellerle kandırılmasıyla birlikte algı yönetimi oluşmakta, bireyler bu bilgiler ışığında hareket etmektedir. Algı yönetiminde tersine bilgiler sunularak kitlenin algıları biçimlendirilmektedir.
Sosyal medyada algı yönetimiyle amaçlanan gerçekten kopuş, çarpıtma ve uydurma içeriklerle bakış açılarının biçimlendirilmesidir
Sosyal medya aracılığıyla gerçekleştirilen algı yönetiminde bireyler aynı iletiyi farklı bir şekilde yorumlayabilmektedirler.
Sosyal medya doğrudan bilinçaltına hükmederek toplumsal kabullerin değişmesini
sağlayabilmektedir.
Kurgulanmış videolar, montajlanmış görseller de algı yönetimi amacıyla sosyal medyada sunulmaktadır.
Sahte ve bot hesaplarla sahte içeriklerin paylaşılması da algı yönetiminin farklı bir boyutudur."
Türkiye'de sosyal medya kullanıcıları
Kılavuzda yer alan bilgilere göre Türkiye'de Ocak 2020 rakamlarına göre 54 milyon sosyal medya kullanıcısı bulunuyor, Türkiye'de sosyal medya kullanıcılarının sayısı Nisan 2019 ile Ocak 2020 arasında 2,2 milyon (+yüzde 4,2) arttı. Türkiye'de sosyal medya erişimi ise Ocak 2020’de yüzde 64 olarak gerçekleşti.
We Are Social ve Hootsuite’in hazırladığı ‘2020 Yılı Global Dijital Raporu’na göre Türkiye’de kullanıcılar günde 2 saat 51 dakikayı sosyal medyada geçiriyor.
Sosyal medya kullanımı noktasında kontrolün giderek kaybolması, sürekli çevrimiçi olma arzusu ve sosyal medyada olunmadığı dönemlerde huzursuzluk ve mutsuzluk hissedilmesi "sosyal medya bağımlılığı" olarak tanımlanan hastalığı beraberinde getiriyor.
Sosyal medya bağımlılığı konusunda Türkiye’de gereken bilincin oluşmadığı, sosyal medya bağımlılığının özellikle 2000 ve sonrası doğan Z Kuşağı için daha çok risk teşkil ettiği belirtiliyor.
Sosyal medya bağımlılığının altında yatan temel etkenlere bakıldığında bunları başında yalnızlık, toplumdan kaçış, asosyalleşme ve birtakım iletişim sorunlarının geldiği görülüyor.
Sosyal medyanın dezavantajları
Sosyal medyanın dezavantajları bakıldığında ise bunları birkaç maddede toplamak mümkün.
Paylaşımlarınıza negatif yorumlar alabilirsiniz, insanlar sevdikleri içeriklerin yanı sıra hoşlanmadıkları durumları da sosyal medya aracılığı ile paylaşabilir
Paylaşımlarınız konusunda özensiz ve dikkatsiz davranırsanız bu başka kullanıcıların dikkatinden kaçmayacaktır. Paylaşım içeriklerinizdeki her türlü hata yüzünüze vurulabilir.
Sosyal medyanın gereğinden fazla kullanılması bağımlılık oluşturabilir. Bu nedenle günlük kullanım kontrol altına alınmalı.
Zihin sağlığınızı negatif yönde etkileyebilir. Sosyal ağ siteleri depresyon, anksiyete ve yalnızlık gibi zihinsel sağlık sorunları riskinin artmasına neden olabilmektedir. Kullanıcıların ruh sağlığı sosyal medyaya özgü karşılaştırma kültüründen olumsuz etkilenir.
Kişisel ilişkilere zarar verebilmekte, toplumsal ahengin bozulmasına neden olabilmektedir.
Narsisizmi tetikleyebilir. Kişilerin ben merkezli bir karaktere bürünmesie sebebiyet verebilir.
Sosyal medyanın hedonistik (hazcı) yapısı sanal ortamda yapılan her şeyi meşru kılabilmektedir.
Nefret söylemleri ve sanal suikastlere maruz kalabilirsiniz.
Sahtekarlık ve dolandırıcılıklara açıktır. Geri bildirim ağları üzerinden teyit etmeden hiçbir bilgiye, ürüne ve kişiye yüzde 100 güvenmemelisiniz.
Sanal linç girişimlerine açıktır.
Kişiler ve kurumlar itibarsızlaştırılabiLir; iftira ve kara propagandaya maruz kalınabilir.
içerikler hızlı bir şekilde yayıldığı için kaynaksız yalan haberler de aynı hızla yayılabilir; sonrasında doğrular ortaya çıksa dahi yeteri kadar kişiye ulaşamama riski taşır.
Milli manevi değerlerin yozlaştırılması, yıpratılması adına etkili bir silah olarak kullanılabilir.
Telif haklarına dikkat etmeden yapacağınız paylaşımlar hakkınızda dava açılmasına neden olabilir.
Nefret söylemlerindeki artış dikkat çekiyor
Statista tarafından açıklanan verilere göre, Finlandiya’da 2017 yılında yapılan araştırmada bir kişiye veya gruba saldıran nefret dolu mesajlar yayanların yaş grubuna göre dağılımları oldukça dikkat çekicidir. 16-24 yaş arası kullanıcıların yüzde 72'si, 25-34 yaş arası kullanıcıların yüzde 65’i, 35-44 yaş arası kullanıcıların yüzde 53’ü, 45-54 yaş arası kullanıcıların yüzde 37’si, 55-64 yaş arası kullanıcıların yüzde 23’ü, 65-74 yaş arası kullanıcıların yüzde 16’sı ve 75-89 yaş arası kullanıcıların yüzde 5’i son üç ayda sosyal medyada nefret söylemine tanık olmuştur.
Yine Statista’nın yayınladığı verilerde ABD'de Nisan 2018 itibarıyla sosyal medya platformlarında nefret söylemiyle karşılaşan gençlerin türüne göre yüzdesi görülmektedir. Bulgulara göre, gençlerin yüzde 12'si sosyal medyayı kullanırken ırkçı nefret söylemiyle sık sık karşılaştıklarını belirtmiştir. Genel olarak, katılımcıların yüzde 52'si ise sosyal medyada ırkçı nefret söylemine bazen rastladıklarını ifade etmiştir. Cinsel içerikli nefret söylemiyle sık sık karşılaşanların oranı yüzde 14 iken, bu durumla zaman zaman karşılaşanların oranı 52’dir. Din karşıtı nefret söylemiyle sık sık karşılaşanların oranı yüzde 11 iken, zaman zaman karşılaşanların oranı yüzde 46’dır. Homofobik nefret söylemiyle sıkça karşılaşanların oranı yüzde 12 iken, zaman zaman karşılaşanların oranı yüzde 52 civarındadır. Yukarıdakilerden herhangi bir konuda nefret söylemine sık sık maruz kalanların oranı yüzde 21 iken, nefret söylemiyle zaman zaman karşılaşanların oranı yüzde 64’tür.
Statista’nın verilerine göre Facebook'un 2017'nin dördüncü çeyreğinden 2019'un üçüncü çeyreğine kadar araştırılan dönemde nefret söylemi içeren içerik sayısının arttığı görülmektedir, ilk incelenen dönemde Facebook’ta 1,6 milyon nefret söylemi içeriği bulunurken son dönemde bu sayı 7 milyona kadar çıkmıştır. Nefret söylemi kapsamında ırk, etnik köken, din, cinsiyet, hastalık, sosyal statü veya özürlülüğe dayalı içeriklerle karşılaşılmıştır.
Bilgi kirliliğiyle zihinler işgal ediliyor
Haber ve içeriklerin kontrolsüz bir şekilde yayılması bilgi kirliliğine sebep olabilir. Sosyal medyada paylaşılan içeriklerin denetimi zor olduğu için birçok yalan içerik paylaşılabilmektedir. Toplumda infial uyandıracak yalan içeriklerle toplumsal karmaşa çıkarmak mümkündür.
Hatırlanacağı üzere Türkiye'deki Gezi Kalkışması sürecinde sosyal medyadan birçok yanlış bilgi dolaşıma sokulmuştu.
Haber kanallarının fake hesapları açılmış, bu hesaplardan yapılan provoke edici söylemler anında yayılmıştı. Takipçileri 300'ü geçmeyen bu hesapları RT'leri 10 binlere ulaşmıştı.
"Gezi Parkı'ndaki eylemler 48 saat daha devam ederse AB kararlarına göre hükümetin düşeceği" mesajı bir anda dolaşıma sokuldu.
Ayrıca insanların öldürüldüğü, polis araçlarının sivilleri ezdiği, polisin eylemcilere yasak olan portakal gazı sıktığı gibi birçok yalan içerik paylaşılmıştı.
Sosyal medyadaki bilgi kirliliği tabi ki Gezi Parkı hakkındaki paylaşımlarla sınırlı değil. Son zamanlarda Coronavirus'le ilgili birçok yalan yanlış bilgi de sosyal medya mecralarında paylaşıldı.
İslam düşmanlığı had safhada
Sosyal medya mecralarında sergilenen İslam düşmanlığın da had safhada. Halkının büyük bir çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede İslam'a ve dini değerlere yönelik saldırılar çoğu zaman cezasız kalabiliyor. Hele bu saldırılar karşısında herhangi bir kamuoyu tepkisi oluşmadığında İslam düşmanlarının yaptıkları yanlarına kalıyor ve bu onları daha da cesaretlendiriyor. Ancak söz konusu Mustafa Kemal olduğunda ise kanun kapsamında birçok yaptırım ve ceza uygulanabiliyor.
7 Ocak 2015 tarihinde Charlie Hebdo dergisine yapılan silahlı baskından sonra ilk 24 saatte 3 milyon 400 binin üzerinde sosyal medyada paylaşım yapıldı. Yapılan paylaşımlarda Hazreti Muhammed'e yapılan alçak saldırı "ifade özgürlüğü" adı altında meşrulaştırılmaya ve "İslam düşmanlığı" içeren paylaşımlar normalleştirilmeye çalışıldı.
Charlie Hebdo dergisine yapılan silahlı baskından sonra sosyal medya hesaplarında “Kill All Muslim (Bütün Müslümanları öldür)” şeklinde gündem çalışması yapılmış ve bu nefret söylemine milyonlarca İslam düşmanı sosyal medya hesabında destek sunmuştu.
Bu durum göz önüne alındığında sosyal medyanın İslam karşıtlığında nasıl bir mecraya dönüşebileceği daha iyi anlaşılacaktır.
Ne yapmalı?
Sosyal medya araçları artık vazgeçilmez bir parçamız haline gelmiş durumda. Kişiliğimizin, yaşam biçimimizin, ailelerimiz ile olan ilişkilerimizin ve devlet yönetimlerinin belirlemesine kadar bir çok alanda etkili bir araç. Bu nedenle birçok hayati riski de beraberinde getiriyor. Bu durum "sosyal medya platformları nasıl doğru kullanılabilir" sorusunu da beraberinde getiriyor.
İşte tam da burada "sosyal medya okuryazarlığı" önemli hale geliyor.
Sosyal medyadaki mesajları, metinleri, görselleri içerikleri doğru anlamak, anlamlandırmak, sosyal medyanın potansiyel riskleri konusunda bilgi sahibi olmak ve içerikleri buna göre değerlendirmek, sosyal ağların risk ve fırsatları konusunda duyarlı olmak sosyal medya okuryazarlığı olarak değerlendirilmektedir.
Sosyal medya okuryazarlığı, sosyal medyanın görünmeyen yüzünün anlaşılmasını sağlamakta; böylelikle bilgi kirliliğinin önüne geçmektedir.
Sosyal medyada elde edilen bilgiler, resmi kurum ve kuruluşların kaynaklarından teyit edilmelidir.
Sahte ve teyit edilmemiş bilgilerle, yalan haberlerle mücadele için öncelikle kişisel bilincin oluşması ve bu haberlerin teyit edilmeden paylaşılmaması son derece önemlidir.
Bir haberin önemi ve etki payı öncelikle düşünülmeli ve buna göre gözden geçirilmelidir.
Sosyal medyada her içeriğin bir iddia olduğu göz önünde bulundurulmalı ve bu bağlamda değerlendirilmedir.
Sosyal medyada kriz yaşanan dönemlerde kullanıcıların yayılan her içeriğe ilk görüşte inanmaması son derece önemlidir. Teyit edilmeyen bilgi paylaşmamak da sahte içeriğin yayılmasının önüne geçecektir. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
FETÖ'nün, yargı eliyle hükümeti devirmeye çalıştığı 17-25 Aralık darbesinin üzerinden 11 yıl geçti. 17-25 Aralık darbe girişimi, FETÖ'nün, seçilmiş meşru hükümete karşı yürüttüğü operasyonların başlangıcı kabul ediliyor.
Her yıl insan hakları raporları yayımlayan, Dünya Çocuk Hakları Günü'nü kutlayan, hak ve özgürlüklerden dem vuran ABD ve AB gibi Batılı uluslar, söz konusu Filistin, Lübnan ve Gazze'de katledilen en az 20 bin çocuk olunca utanç verici bir sessizliğe bürünüyor.
Filistin toprakları üzerinde siyonist rejimin kurulmasına, işgal ve katliamlara yol açan “Balfour Deklarasyonu”nun üzerinden tam 107 yıl geçti.
20 yıldan fazla bir süre ile Afganistan'ı işgal altında tutarak halkını sefalete mahkûm eden barbar Batı, hezimetini kamufle etmek için, Afganistan halkının yüzde 80'inin yoksulluk sınırının altında olduğu yaygarasını kopararak propaganda malzemesi olarak kullanıyor.