Aile Hekimlerinin iş bırakma eylemi ve Yeni Aile Hekimleri Yönetmeliği hakkında konuşan Şanlıurfa Aile Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Harun Atmacaoğlu, insani şartlarda çalışmak istediklerini belirtti.
Aile hekimleri, yeni Aile Hekimleri Yönetmeliği'nin iptali ve haklarının iyileştirilmesi için 5 günlük iş bırakma eylemi yapıyor. Aile Hekimlerinin iş bırakma eylemi ve yeni yönetmelik hakkında açıklamalar yapan Şanlıurfa Aile Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Harun Atmacaoğlu, uygulamaların sorun oluşturduğunu ve bu durumun çalışma koşullarını zorlaştırdığını dile getirdi.
Atmacaoğlu, yeni yönetmeliklerin, sağlık çalışanlarının motivasyonunu olumsuz etkilediğini ve aile hekimlerinin insanca yaşam hakları doğrultusunda değişiklikler yapılması gerektiğini vurguladı.
Atmacaoğlu, aile hekimlerinin iş bırakma eylemi ve yaşadıkları sorun hakkında İLKHA muhabirine konuştu.
“Bu yönetmelik şimdiye kadar çıkan yönetmeliklerin belki en kötüsü”
Aile Hekimi Harun Atmacaoğlu
Atmacaoğlu, “Aile hekimliği aslında gelişmiş ülkelerde de uygulanan, hatta sağlık sisteminin temelini oluşturan, bunun üzerine inşa edilen birinci basamak sistemdir. Gelişmiş ülkeler bunu sağlam bir temelde geliştirerek ilerlettiler. Bizim sıkıntımız ise, aile hekimliği çok güzel bir sistem ama biz maalesef iyi işleyen ne varsa, iyi çalışan ne varsa onu bir bozma derdine düşüyoruz. Böyle bir sıkıntımız var. Yeni bir yönetmelik çıktı. Bu yönetmelik şimdiye kadar çıkan yönetmeliklerin belki en kötüsü. Ama yönetmeliğe gelmeden önce, biz şu yönetmelikle beraber zaten sıkıntılarımız olduğunu daha iyice fark ettik. Ne gibi derseniz, bakın bu ülkede yaklaşık artık 100 sene, 80 sene öncesinden insanlara ücretli yıllık izin hakkı verildi. Ücretli yıllık izin dediğim; bildiğiniz normal bir çalışan yıllık izne ayrıldığı zaman maaşı kesilmez, normal maaşını almaya devam eder. Aile hekimlerinde öyle bir şey yok. Yıllık izne ayrıldığınızda ya da hastalandınız, hastalık iznine ayrıldınız, bir gebelik oldu, gebelik izni, babalık izni, gibi bu şekilde mazeret izinleri var. Hepsinde ayrıldığınız gün kadar maaşın yarısı kesiliyor. Ya yerinize biriyle anlaşacaksınız, o sizin yerinize bütün işleri yapacak, bunu kabul edecek yani vekalet alacak ya da kaç gün yoksanız buna izin dediğim gibi hastalık, evlilik, aklınıza gelen bütün cenaze, taziye. Bir yakınınızı, annenizi, babanızı bile kaybettiğinizde ayrılamıyorsunuz maaş kesilmeden. Maaşınız kaç gün yoksanız yarısı anında kesiliyor. Ya bizim daha hala bu hakkımız yok.” dedi.
“Mevzuatta tek hekim tarafından da verilebilir deniliyor”
Rapor sorunlarına değinen Atmacaoğlu, “Rapor sorunlarımız var. Yıllarca dile getirdik. İstenen o kadar çok çeşit rapor var ki raporların ya mevzuatı yok ya da mevzuatta sıkıntılar var. Yani ne gibi? Mesela ehliyet raporu. Mevzuatı güzel hazırlanmış, iyi hazırlanmış bir rapor. O dönem muhtemelen Avrupa Birliği'ne giriş müzakereleri vardı, o aşamadaydık. Detaylı hazırlanıp çıkartılan bir rapor oldu. Bu raporda mesela gözün görme derecesinden, görme alanına, gece körlüğüne, kalp sağlığına, akıl sağlığına, ortopedik, nörolojik hastalıklara kadar aklınıza gelecek birçok hastalığa bakılmasını istiyor. Şu anda bile 4-5 tane branş saydık. Mevzuatı güzel ama işte bizim Türk usulü bir sıkıntı var. Tek hekim tarafından da verilebilir diyor. Şimdi 4-5 tane branşa dair bir şeyler istiyorsanız bunu tek hekim veremez, hiçbir hekim veremez. Bu profesör de olsa veremez, aile hekimi de olsa veremez. Tek başına bütün sorumluluğu alamaz. Ama siz oraya ‘tek hekim verebilir’ derseniz tabirimi mazur görün, 'tavşana kaç, tazıya tut' demek oluyor. Vatandaşa diyorsunuz ki aile hekimi isterse tek başına verebilir. Evet, verebilir ama bu yazdığınız mevzuata göre veremez, hastalıkların birinde olup olmadığını çünkü tek başına tespit edemez. Bunların hepsini tek tek yazmışsınız. Bunları yıllardır anlatıyoruz. Yivsiz av tüfeği meselesi var. Yine nörolojik, psikiyatri, ortopedik açıdan sağlamlık halini istiyor. Bizim bakanlık buna göz ve işitmeyi de dahil etti haklı olarak. 5 branş için tek hekime hiçbir zaman yükleyemezsiniz. Bu ne akla ne de mantığa sığar. Bunlar zaten hali hazırda bizim yaşadığımız sorunların bir kısmıydı.” diye konuştu.
“Sistemin daha iyiye gitmesini istiyoruz”
Çıkan yönetmeliğe karşı çıktıklarını dile getiren Atmacaoğlu, “Aile sağlığı merkezleri, 40-50 sene önceki sağlık ocaklarına bakın. Sağlık için kurulan, sağlık hizmeti vermek için kullanılan bir sağlık kurumu. Bahçesi olan, araç varsa aracının park edeceğin yer, bir oturabileceğin, gelen hastanın bir nefes alabileceği, neyin nerede olduğu bilinen yerler. Şimdi bina altlarında ya evden bozma ya iş yerinden bozma. Yani orası sağlık kurumu olsun diye yapılmamış, sonradan revize edilmiş, çekilmiş. Bunların ileriye gitmesi gerekirken, gelişmesi gerekirken, bakıyoruz artık eskiyi bile arar olduk ama bu da yetmedi. Maalesef bir yönetmelik çıktı ki evlere şenlik. Yani sizin yazdığınız ilaçtan tutun, yapacağınız işlerin oranına kadar hepsini ayrı ayrı sınıflamış. Sizin normalde yapmanız gereken işin iki katını vermiş, maaşınızda kesinti yapmış, sözleşme feshi ile tehdit eder bir yönetmelik karşımızda duruyor. Bu yönetmelik ilk çıktığı zaman açıkçası önce bir taslak basına yansıdı. İnceleyince çok inanamadık. Yani bizim hekim arkadaşlardan bile ‘Ya bu kadar olmaz ki’ dedi. Biz kötü yönetmelikler de gördük, hakikaten bizler bu konuda şerbetliyiz. Yani ‘Bu kadar kötü niye yapsınlar, niye bize bu kadar eziyet? Bu uygulanamaz, bu çıkmaz, çıkarken değişir, gerçek değildir.’ gibi şeyler söylendi ama biz az çok tahmin ediyorduk açıkçası. O yüzden Ankara'da bir miting düzenledik. Yaklaşık 10 bin aile hekimi ve aile sağlığı çalışanının katıldığı, birçok milletvekilinin destek verdiği, STK'ların destek verdiği büyük bir miting oldu. Ankara'da seslendik, bu yönetmeliği çıkarmayın. Gelin bununla ilgili müzakere yapalım. Bizden dinleyin, görüşlerimizi alın çünkü sahada bu işi yapan biziz. Ankara'da masa başında bir şeyler yazıp çizmek kolay, çok kolay ama uygulanabilir mi, değil mi? Bunu bir sor, konuşalım. Biz de sistemin daha iyiye gitmesini istiyoruz zaten.” şeklinde konuştu.
“Yeteri kadar biz hastalarımıza zaman ayıramamaktan şikayetçiyiz”
Atmacaoğlu, şöyle devam etti:
“Bakın bir sürü sorun saydım. Bunların artık düzelmesini istiyoruz ama yok, dinlenmedi. O mitinge, kışın ortasında gittiğimiz ve seslendiğimiz mitinge karşı yönetmelik pat diye Resmi Gazete'de yayınlandı ve çıktı. Biz maaşımızı kayıtlı nüfus üzerinden alıyoruz. Örneğin 3 bin hastanız varsa, diyelim ki hasta başı 10 puanla bir katsayısı var. Katsayı ile çarpılıyor, o şekilde bir ücret alıyorsunuz. 6 ay gelmeyen hastaya ödenen ücret yarı yarıya kesiliyor. Yani maaşınızın yarısı gelmeyen hastalar için doğrudan kesiliyor. Bu 6 ay niye çıkmış, bu kural neden çıkmış onu bir türlü anlayamadım. Poliklinik sayılarına bakıyoruz. Ortalama 85-90 milyonluk bir ülkeyiz. Artık muayene olan kişi sayısı bir milyara yaklaştı. Yani kişi başı 10-11 defa hastaneye gidiliyor. Bunu düşünün, yani sağlıklı genç nesil gitmiyor. Ona rağmen bir milyarı bulmuşuz. Bir kişi yani bir yıl hiç gitmemişse, diğerinin 20-22 defa gitmesi gerekiyor ki bu ortalama olsun. Bu kadar yüksek. Bunu azaltmaya yönelik tedbirler almamız gerekirken, bunun için de öneriler yaptık, aksine sağlıklı olan yani işinde gücünde olan, okulunda olan, özellikle genç erkeklerin de sağlık sistemine dahil etmeye çalışıyoruz. İlla bir muayene olsunlar, illa bir sağlık kurumuna gitsinler. Neden? Zaten yoğunluk çok. Hastalar randevu bulamamaktan şikayetçi. Yeteri kadar biz hastalarımıza zaman ayıramamaktan şikayetçiyiz.”
“Antibiyotik, ağrı kesiciler ve mide ilaçları için bakanlık oran belirliyor”
Aile hekimlerinin reçetelerine de müdahale edildiğini ifade eden Atmacaoğlu, “Dünyada artık bu muayene sayılarını anlatamıyorsunuz. Normal hastaya süre ayıran gelişmiş ülkelerde bu sayı söylenince, yani ülke nüfusu, doktor sayısı, muayene sayısı çok uçuk oluyor. Çok acayip karşılıyorlar açıkçası. Bir de şu an bunu zorla yaptırmanız gerekiyor. Yani 6 ayda bir hastayı buraya getireceksiniz. O da getirsek de ne diyeceğiz? Mesela aradık, genç, 25 yaşında çalışan, işinde gücünde biri. ‘6 ayda bir gelmen lazım’ gel dedik, geldi. Ne diyeceğiz ne yapacağız? ‘Ben geldim, buyurun ne istiyorsunuz?’ dediği zaman verecek bir cevabımız da yok. Çünkü o yaş grubunun bir taraması yok, bir sağlık problemi yok ama gelmediği zaman da maaştan kesinti olacak. 6 ayda bir mutlaka gelsin var. Bir de yılda 7'den fazla sağlık kuruluşuna gitmeyecek. Şimdi biraz önce dedim ya ülke ortalaması 11'inci sırada. Ben insanların hastaneye gitmesini ya da buraya gelmesini nasıl engelleyeceğim? Yılda 7 defa geldi diyelim, sekizinci defa gelmek istediğinde, ‘Kusura bakmayın, siz artık yıllık kotanızı doldurdunuz, sizi muayene edemeyeceğim.’ bunu mu diyeceğim? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Efendim, 7 olursa işte şu kadar ücret ödeyeceğim, yok olmazsa ödemeyeceğim. Bu defa da buna geçtik. Onun yanında reçetelerimize de artık karışılmaya başlandı. Antibiyotik, ağrı kesiciler ve mide ilaçları için bakanlık oran belirliyor. Bu oranın üstüne çıkarsanız size ödeme yapmayacağım, bu oranın altında kalırsanız size bir ödeme yapacağım gibi bir yola girdi. Açıklamalarında açıkçası, ‘Biz reçetelere karışmıyoruz. Biz herhangi bir kısıtlama getirmedik.’ diyorlar ama yönetmelikte açık açık yazıyor. Yani ‘Bir oran belirleyeceğim, bunun altında kalırsanız size bir ödeme yaparım, kalmazsanız ödeme yapmam.’ Karışma budur zaten. Bu her zaman başlangıçta böyle oluyor. Önce teşviğe yönelik gidiyor. Küçük miktarlar, kolay hedefler konuyor.” dedi.
“İhtiyaç yokken bile 96 saat nöbet tutacaksın, yoksa ben senin maaşını keserim, bunun bir mantığı var mı?”
Aile hekimlerine mesai sonrası 96 saat nöbet şartı getirildiğini belirten Atmacaoğlu, “Bugün mesela 3 kademe ağrı kesici, mide ilacı ve antibiyotik ama yarın bunun yanına başka ilaçlar da ekleme hakkı var. O yol, o kapı bir açıldı mı ondan sonra sürekli devamı geliyor. Entegre aile sağlığı merkezleri var, Urfa’da yok ama diğer illerde bazı küçük ilçelerde, düşünün bir hastane var. Hastanenin belli odalarında da aile sağlığı birimleri var. Onlar hizmet veriyor. Buradaki arkadaşlarımız hastanede yeterli hekim olmadığı zaman acil nöbeti de tutuyorlar. Bu acil nöbetlerinde ne bir ücret alabiliyorlar ne de nöbet ertesi dinlenme hakları var. Mesaini yapacaksın, mesai sonrası gerekirse nöbet var. Ücretsiz ve dinlenme hakkı olmaması insani değil ama küçük yer, doktor olmadığı zaman, yine nispeten insan idare edebiliyordu. Şu an ona da mesai sonrası 96 saat nöbet şartı getirildi. Yine ücret ve dinlenme hakkı yok ama bu 96 saati denk getiremezseniz, tutturamazsanız orada yeteri kadar doktor var mesela, size ihtiyaç yok. Acilin doktorları var, bu defa yine maaşından keseceğim diyor. Öyle bir sistem ki yani mutlaka senin o maaşını alacağım, senden keseceğim. Yani ne yaparsan yap, ben onu keseceğim ama niye bunun mantığını çözemiyoruz? İhtiyaç olursa nöbet tutsun oradaki hekim arkadaşım, ona eyvallah. Ama ihtiyaç yokken bile 96 saat nöbet tutacaksın, yoksa ben senin maaşını keserim, bunun bir mantığı var mı? Bunun hiçbir mantığı yok.” diye konuştu.
“Neden sürekli aile hekimlerinin üstüne geliniyor?”
Atmacaoğlu şöyle devam etti:
“Yeni yönetmelikle birçok sıkıntı geldi. Hemen her şeye karışıyor, dediğim gibi, ilaçtan tutun maaş kesintisine, hasta sayısına baktığınızda, hasta sayısı da yine bir oran belirledi. Şu oranda hasta bakarsanız bir ücret vereceğim, bu oranı bulamazsanız, yine vermeyeceğim. Biz niye sürekli böyle bir yarışın içerisindeyiz? Böyle bir mücadele içerisine giriyoruz. Açıkçası biz aile hekimleri olarak başvuran hastalarımıza bakıyoruz, yaklaşık 1 milyar muayenenin neredeyse yüzde 40’ı, yüzde 50’ye yakını aile hekimleri tarafından yapılmış ki aile hekimi sayısı hastanedeki toplam hekimlerin sayısından çok daha az, dörtte biri gibi belki 5’te 1’i gibi, ortalama bir oran. Ona rağmen yüksek muayene sayılarımız var, hasta memnuniyetimiz yüksek, hastalarımızı açıkçası seviyoruz, hastalarımızdan da geri dönüşler bu şekilde ama neden sürekli aile hekimlerinin üstüne geliniyor? Neden sistemin bir sürü sorunu varken ve bu sorunların çözülmesini bekliyor iken, habire yeni sorunlar, sürekli farklı sıkıntılar neden çıkartılıyor? Bunu anlayamıyoruz ve hiç bunlar da bakın, kabul edilmiyor. İşte idare tarafından yapılan açıklamalarda, biz aile hekimlerimizi çok seviyoruz, şartlarını çok iyi yerlere getirdik, ödemelerini arttırdık, sürekli bu şekilde söylemler var ama biraz düşünen biri şunu anlayabilir, bir insanın maaşını arttırırsan, şartlarını iyileştirirsen, buna tepki gösterir mi? İş bırakır mı? Bütün bu saydıklarımın yanı sıra sözleşme feshiyle de tehdit ediliyoruz.”
“Bu kadar iyi yerlere gelmiş olan aile hekimliği, maalesef bundan sonra geriye gidiyor”
Aile Hekimliği sistemi hakkında açıklamada bulunan Atmacaoğlu, “Aile Hekimliği sistemi, sözleşme üstüne kurulmuş bir sistem. Size yine bakanlık, kendi kafasından diyeyim artık, bir oran belirliyor, şart belirliyor. Bunları yaparsanız, tutturursanız, sözleşmenizi yenilerim, yapamazsanız yenilemem. Yani o oranı neye göre belirlediği belli değil. 2 yıl sonra yükseltebilir, düşürebilir, öyle bir hakkı var. Yani bakın, iş güvencenizi doğrudan elinizden alıyor, maaşınızı doğrudan elinizden alıyor, çünkü oranları kendi belirliyor. Yani bugün mesela, diyelim, 100 limit koydu, yüz hasta bakarsanız şu kadar vereceğim, 50 hasta bakarsanız en az şu kadar vereceğim, yarın 2 katına çıkardı veya yarısına indirdi, bir netlik yok. Çalışma şartlarınızı zorlaştırıyor, iki katına çıkartıyor, maaşınızı da aynı şekilde azaltıyor ya da sürekli azaltmakla tehdit ediyor. ‘Bak şunu yaparsan, böyle yaparım, şunu yaparsan, bunu keserim, bunu yaparsan, bunu arttırırım, bunu yaparsan, sözleşmeni feshederim.' Açıkçası, bu daha önce kötü yönetmelikler de gördük ama bu yönetmelik büyük bir kırılma noktası oluşturdu. Bu yönetmelikten sonra hastaneye yatan bildiğim aile hekimleri var. Yani bunu mantığını bir türlü oturtamadılar. Neden böyle bir şey yapılıyor? Bir sıkıntı olur, bir sıkıntıya karşı etki tepki denir, tepki verilir, eyvallah. Durduk yere, hatta durduk yere de değil, bu kadar sorunun üstüne kamburun üstüne zambur neden getiriliyor? Bunu anlamak mümkün değil. İstifa eden, özellikle entegrelerden birçok meslektaşımız oldu, sağlık çalışanlarımız, hemşirelerimiz, ebelerimiz ayrılmaya başladılar. Bu ayrılık, açıkçası işi sevmediklerinden değil, bu ortamı sevmediklerinden değil ama önünüzü göremiyorsunuz, bugün bu kadar kötü ise ve şartlar istedikleri gibi değişebiliyorsa, yarın daha kötüsü de gelebilir. O zaman ben bunu niye yapıyorum deniliyor artık. Büyük hayal kırıklığı, artık umutsuzluk, bitkinlik bunlar açıkçası hiç görmediğim durumlar. Umutsuzlukla, bu kadar iyi yerlere gelmiş olan aile hekimliği, maalesef bundan sonra geriye gidiyor, kan kaybetmeye başladı. Biz bu sistemin bitmesini, bozulmasını istemiyoruz. Neden istemiyoruz? Yani sağlık ocağı hekimliği yapmış biriyim. O dönemlerde de çalıştım. Sağlık ocağı sistemi de kötü bir sistem değildi ama aile hekimliği sistemi hem gelişmiş ülkelere hem de günümüzün sistemi Türkiye’ye de güzel oturdu. Başlangıçta çok güzel işler yapıldı, bebek aşı oranlarımız Avrupa’yı yakaladı. Hatta bu pandemi döneminde, bütün dünya, bu en gelişmiş ülkeler de dahil, aşı oranlarını düşürürken, Türkiye’ye örnek oldu. Çok az bir oranla düşüş yaşandı sadece. Yine bağışıklanmamızı yaptık, yine hastalarımızı takip edebildik. Memnuniyet oranı yüksek, bakılan hasta sayısı çok, yani yapılan işlere baktığınız zaman, iyi, böyle memnuniyet oranı yüksek olan, iyi işler yapan bir kurumu, normalde ne yaparsınız, sorunlarını gidermeye çalışırsınız, daha iyi imkanlar vermeye çalışırsınız. Yani bunu bütün dünya böyle yapıyor ama biz de madem burada iyi bir sistem var, bir memnuniyet var. Ne yapalım? Yeni işler yapalım, yeni icraatlar çıkaralım.” şeklinde konuştu.
“İnsani şartlarda çalışmak istiyoruz, insanca haklar istiyoruz”
Atmacaoğlu son olarak şunları aktardı:
“Bakın, yine yeni bir yasa çıktı, raporlar ücretlenecek. Aile hekimlerinin verdiği raporlarda, yine Bakanlığın belirlediği raporlar ücretli olacak ve bunu yine öyle bir lanse ediyorlar ki, sanki bu ücreti vatandaş gelip bana verecek, ben cebime atacağım. Bizimle hiç ilgisi yok. Yani ya banka aracılığıyla, maliye aracılığıyla, nereye yatırılacağı belli değil ama doğrudan müdürlüğün döner sermayesine aktarılacak. Bu kısım net ve kesin. Muhtemelen bundan sonra ya ASM’ler için ya aile hekimleri için bir oran belirleyecekler ama açıkçası biz onu istemiyoruz. Bu yeni yönetmelikle sözünü ettikleri sürekli ‘maaşları arttırıyoruz’ dediklerini de istemiyoruz. Biz biraz insani şartlar istiyoruz sadece. Bizim de bir yıllık izin hakkımız olsun; bir izne çıkacaksam, benim yerime bir bakacak mı, bulabilecek miyim? Maaşımı mı kesecek, bunu düşünmeyeyim. Bir taziyem olduğunda onun üzüntüsünü yaşayabileyim. Kamu personellerinde, hatta işçilerimizde bile böyle ama bir aile hekimleri kaldı. Bunun düzelmesini beklerken, daha bunlar bir yana, yeni yeni sorunlar üretiliyor. Buna artık bir son verilmesi lazım. Biz bu ücretli raporları da istemiyoruz. Rapor, 1. basamakta verilecekse, yani bir aile hekimi verecekse, bakın, ASM aile birimi hekimliği böyle bir ortam, mevzuatını buna göre yazın. Bu şartlarda verebileceğim bir şey varsa, bu şartlarda yapacağım muayene sonucu mevzuattaki istenilen şartları sağlayabiliyorsam, onu vereyim. Hiçbir problem yok ama bana görme derecesini, görme alanını, gece körlüğünü sorup, ondan sonra bu şartları isteyip ve 1. basamakta aile hekimliği odasında bunları kontrol et derseniz, ben onu yapamam. Biraz mantığa uygun hareket etmek lazım. O para kısmı ile ilgili raporların ücretli olması ile ilgili, aile hekimlerinin hiçbir etkisi ve faydası yoktur. Müdürlüğün döner sermayesine gidecek, yani hastanenin döner sermayesine gidecek. Bu da Müdürlüğün döner sermayesine gidecek. Bakanlığın yeni kanunlaştırdığı bir şey, biz onu da istemiyoruz. Bu yeni yönetmelikle gelişen hususları da istemiyoruz. İnsani şartlarda çalışmak istiyoruz, insanca haklar istiyoruz.” (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Çiftçiler, son yılların en büyük kuraklığı ve tarla farelerinin tarlalarda oluşturduğu tahribat nedeniyle zor günler yaşıyor.
Direniş cephesi ile Gazze halkının zaferi ile sonuçlanan Aksa Tufanı ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili konuşan Gazeteci Yazar Dr. Abdulkadir Turan, "Ne israil ne Arap İslam alemi eskisi gibi değildir. İnsanlaşma ve İslamlaşma miladını Gazze ile başlatan nice insanlar göreceğiz." dedi.
Umut Kervanı, Gazze'nin güneyinde bulunan Nasser Hastanesi'ndeki diyaliz merkezini yaklaşık 22 milyon liralık bütçe ile yeniden onarıp hizmete açacak.
Doçent Doktor Ali Hatalmış, Gazze'deki direnişin, mazlumların zalimlere karşı zafer kazanabileceğinin en somut örneği olduğunu söyleyerek Mescid-i Aksa’nın özgürlüğüne kavuşacağı günlerin yakın olduğunu vurguladı.