Covid-19 tanısıyla Diyarbakır'da yatırıldığı özel bir hastanede vefat eden Fesih Güler Hoca'yla bir müddet aynı cezaevinde kalan ve aynı zamanda hocası olan Mehmet Beşir Varol Hoca (Molla Mizgin), merhum Güler'in örnek şahsiyetini anlattı.
Yaptığı İslami hizmetlerinden dolayı 28 Şubat sürecinde ağır baskılar gören ve yıllarca cezaevinde kalan Fesih Güler Hoca en son 25 Temmuz'da Covid-19 tanısıyla Diyarbakır'da özel bir hastanede tedavi görmeye başladı. Daha önce geçirdiği hastalıklardan dolayı bünyesi zayıf düşen Güler, 18 Ağustos Salı günü saat 19.00 sıralarında vefat etti.
Merhumu yakından tanıyan hocası Mehmet Beşir Varol Hoca (Molla Mizgin), Güler'in gerek aile içi ve gerekse cezaevi içerisindeki güzel ahlakına vurgu yaptı.
Güler'in vefatının 3 açıdan kendilerini fazlasıyla üzdüğünü belirten Varol, "Birincisi, iki gelinimin amcası olması münasebetiyle akrabalık boyutundan, ikincisi, dava içerisindeki tanışıklığımız ve bir diğeri ise cezaevinde beraber kalmışlığımızdır. Tabi ki Allah'ın takdirine biz her zaman razıyız. Belki bizim ve onun açısından böyle bir durum daha hayırlıydı. Fakat kalbimiz yaralıdır. Fesih Güler'e Allah rahmet eylesin, cenneti ile sevindirsin. Allah; bize, ailesine, yakınlarına, arkadaşlarına sabırlar versin." dedi.
"Fesih kardeşimiz, hem kabiliyet hem de güzel ahlak sahibiydi"
Varol, "Belirttiğim üzere Fesih Hocayla 3 boyuttan yakınlığım vardı. Aile içerisinde fark ettiğim kadarıyla kendisinden şikayetçi olana tanık olmadım. Ailesi tarafından çok sevilen bir şahsiyetti. Arkadaş çevresi de aynı şekilde, kendisinden kötü bahsedeni duymadım. Nitekim bir nebze kötü ahlakı olandan muhakkak bir şekilde bahsedilir. Fakat ben kendisinin aleyhinde tek bir olumsuzluğa rastlamadım. Tek şahit olduğum şey, onu tanıyanları sevgi ve muhabbetleriydi. Ondan dolayı özellikle diyalog içerisinde olanlar gerçek manada ölüm haberine çok üzüldüler." ifadelerini kullandı.
"Nice insanlar vardır, kabiliyetlidir fakat ahlakları dardır veya tam tersi şekilde ahlaklıdır ama kabiliyet yoktur." diyen Varol, "Ondan dolayı o tür insanların faydaları az nispettedir. Fakat Fesih kardeşimizde hem kabiliyet hem de güzel ahlak sahibiydi. Bu özelliklerinden ötürü arkadaşları tarafından çok seviliyordu. Nitekim Coronavirus salgını tehlikesine rağmen arkadaşları onu yalnız bırakmayarak cenazesine katılım sağladılar." şeklinde konuştu.
"Davasına olan sadakati ilk gün nasıl ise son nefesinde de aynıydı"
Güler'in güzel ahlakına atıflarda bulunan Varol, "Güzel ahlakının bir diğer boyutu da çok dürüsttü. Yani menfaatçılık, ihanet ve insanları aldatma gibi hasletler onun tabiatına tamamen uzaktı. Ahlakı, ihlas üzerine inşa edilmişti. Davasına olan sadakati ilk gün nasıl ise son nefesinde de aynıydı. Bu durumu da çevresindeki insanlara güven veriyordu." diye belirtti.
Cezaevi sürecine de değinen Varol, "Bizim diğer bir tanışıklığımız da cezaevindendi. Diyarbakır D Tipi Cezaevinde beraber aynı odada kalıyorduk. İnsanlar aynı ortamda kalmadığı sürece birbirlerinin ahlaklarını tam anlamıyla öğrenemezler. Cezaevi sürecinde bizler onda hürmetten başka bir şey göremedik. Neyi nerede konuşacağını, büyüklerinin yanında nasıl davranacağını, cezaevi idaresiyle nasıl bir diyalog kurulabileceğini biliyordu. Akıl ve hikmetle hareket ederdi. Beraber kaldığımız süre içerisinde zerre kadar bizi rahatsız edebilecek bir tutumuna vakıf olmadım." dedi.
Merhum Güler ve beraber kaldığı diğer İslami dava mahkumlarına İslami dersler verdiğini anlatan Varol, "Bu münasebetle bana karşı çok farklı bir hürmetleri vardı. Hiçbir zaman bulaşık yıkamada, yemek hazırlamada bana fırsat vermezlerdi. Hatta kendi çamaşırlarımı dahi yıkamama izin vermez kendileri yıkamak isterlerdi. Tabi ki ben buna müsaade etmezdim. Nitekim bazı zamanlarda duruşmalara gitmemi veya revire çıkmamı fırsat bildiklerinde benim çamaşırlarımı yıkarlardı. Yani demek istediğim büyüklere karşı hürmet göstermeleri gerektiğini biliyorlardı." ifadelerini kullandı.
"O'nda ferahlık, hilm, sabır, fedakarlık ve güzel ahlaktan başka bir şey göremedik"
Cezaevi şartlarının insan üzerindeki etkilerine dikkat çeken Varol, "Cezaevi hayatı rahat değildir, sıkıntıları vardır. Orada kişinin ahlakı tamamıyla gün yüzüne çıkıyor. Hatta nice insanlar sivilde güzel ahlaklıdırlar, cezaevine girdiklerinde ise ahlakları daralır. Ama onda ise; ferahlık, hilm, sabır, fedakarlık ve güzel ahlaktan başka bir şey göremedik. Şunu belirtmek isterim ki nice insanlar başkalarından bahsederlerken metihlerde bulunur abartırlar. Benim söylemlerimde abartı yoktur hatta noksanlıklar vardır. Onun o güzel ahlakını ben tam ifade edemiyorum. Yani o; sabrın, davanın, ahlakın, hürmet ve edebin timsaliydi, numunesiydi." şeklinde konuştu.
Güler'in ilme verdiği öneme de vurgu yapan Varol, "Daha önce öğretmendi. Cezaevine girdikten sonra İslami ilimlere başladı. Sarf, Nahiy, Mantık, Usul ve Akaid gibi 12 medrese ilminin tümünü öğrendi. Kardeşim Molla Said'in yanında ders alarak Emsile'den Cem'ul Cevami'e kadar ilmini tamamladı. Allah her ikisine de rahmet etsin. Kardeşimle hem yaşıt hem sivilden de tanışıyor olmaları münasebetiyle daha iyi anlaşıyorlardı. Fakat bu kadar samimiyetlerine rağmen yine de kardeşime hürmet gösterirdi." diye belirtti.
"İcazetini Kardeşim Molla Said'den aldı"
Bediüzzaman'ın oluşturmak istediği Müslüman nesil projesine Güler'i örnek gösteren Varol, "Daha önceden fenni ilimleri, cezaevinde de İslami ilimleri öğrenmesi münasebetiyle-bizler Arapça'da buna Zülcenaheyn diyoruz- kendisinde muhteşem bir kabiliyet oluşmuştu. Nitekim hem fenni hem de İslami ilim alanlarında bir neslin yetişmesi Üstad Bediüzzaman'ın hedefinde olan bir projeydi. Bu projenin hayata geçmesi belki o zamanlarda nasip olmadı ama benim kanaatimce D Tipi cezaevinde bu proje oluşturuldu. Çünkü arkadaşlarımızın çoğunluğu üniversite mezunu kimselerdi." dedi.
Varol, "Fesih Hoca, İslami ilimler alanında da çok başarılıydı. Nitekim kardeşim Molla Said normal şartlarda kolay bir şekilde kimseye icazet vermez iken Fesih'i tabii tuttuğu sınav neticesinde gönül rahatlığıyla kendisine icazet vermişti." ifadelerini kullandı.
"Onlar Allah'ın davasında yevmiye değil, kabala çalıştılar"
Hem kardeşi Molla Said hem de Fesih Güler'in vefatlarından duyduğu üzüntüyü dile getiren Varol, son olarak şunları söyledi:
"Kardeşim Molla Said de Fesih Hoca da erken yaşta vefat ettiler. Demek ki Allah onların dünyada daha fazla yorulmalarını istememiş. Çünkü inşaat alanında olduğu gibi kimisi yevmiye çalışır, kimisi ise kabala (toptan) çalışarak işini erkenden tamamlar. Onlar da amellerini hızlı bir şekilde tamamlayınca Allah-u Teala onları erken zamanda huzuruna aldı. Netice de dava Allah'ındır ve bu davayı sahipsiz bırakmaz. Ama biz onlardan fazlasıyla istifade etmek isterdik. Onların yanı sıra Mehmet Sudan Ağabey ve Mehmet Yavuz gibilerini çok seviyorduk ve beklentilerimiz vardı. Allah hepsine rahmet eylesin, yakınlarına sabırlar versin." (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Aileni korunması adına yapılması gerekenlerle ilgili konuşan TESSEP Başkanı Bildane Kurtaran, aile kurumuna yönelik ifsat çalışmaları yapanlara karşı etkili ve yetkili makamların acilen aile kurumunu koruyacak ve hak ettiği makama oturtacak adımlar atması, sıkı bir denetim ve caydırıcı cezalar uygulanması gerektiğini söyledi.
İTTİHADUL ULEMA Genel Başkanı Molla Enver Kılıçarslan, yaklaşan yılbaşı öncesi Müslümanlara önemli uyarılarda bulundu. Yılbaşı kutlamalarının İslam'a uygun olmadığına dikkat çeken Kılıçarslan, "Yılbaşı kutlamaları şeran meşru değildir. Peygamber Efendimiz, 'Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o onlardan olur' buyurmaktadır" diyerek, yılbaşı kutlamalarının Hristiyanlara ait bir gelenek olduğunu ifade etti.
Batman Barosu Başkanı Abdülhamit Çakan, son dönemlerde Batman toplumunu ciddi şekilde etkileyen "kart dolandırıcılığı"na dikkat çekti. Çakan, özellikle 18-22 yaş arasındaki gençlerin hedef alındığı dolandırıcılık yöntemleriyle ilgili ailelere önemli uyarılarda bulundu.
Televizyon dizileri ve sinema filmleri aracılığıyla toplumda İslam’ın kabul etmediği ilişki türlerinin normalleştirilmeye çalışıldığını belirten Mil-Diyanet-Sen Şanlıurfa İl Başkanı Ömer Çapan, özellikle dizilerde ve filmlerde aile yapısını zedeleyen, ahlaki değerlerle çatışan senaryoların arttığını vurguladı.