Down sendromu bir hastalık değil, farklılık!

Down sendromunun, bir hastalık değil, kromozomal bir farklılık olduğunu vurgulayan uzmanlar, doğru eğitim ve terapilerle Down sendromlu bireylerin önemli gelişimler gösterebileceğini söylüyor.
Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Neriman Kilit, Down sendromunun bir hastalık değil, kromozomal bir farklılık olduğunu vurgulayarak, genetik sebepleri, etkileri ve uygun eğitim ile Down sendromlu bireylerin gelişim gösterebileceğini anlattı.
Artı bir kromozomun etkileri…
Down sendromunun kromozomal bir durum olduğunu hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Neriman Kilit, “Aslında Down sendromundan bir hastalık olarak bahsetmek istemiyorum. Kromozomal bir farklılık olarak bahsetmek istiyorum.” dedi.
Normalde bir insanda 46 tane kromozom bulunduğunu, Down sendromlu bireylerde ise 21’inci kromozomda bir anneden bir babadan gelen 2 değil 3 kromozom olduğunu aktaran Kilit, “Yani artı bir kromozomun söz konusu olduğu bir kromozomal farklılıktır. Down sendromlu bireylerde yüz görünümü olarak farklılıklar bulunabilmekle birlikte maalesef kalp hastalıklarına daha fazla yatkınlık olabiliyor. Konuşma ve işitme konusunda problemler yaşayabiliyor ve ilerleyen zamanlarda Alzheimer riskinde bir artış söz konusu olabiliyor. Gelişim ve psikiyatrik olarak bakıldığında Down sendromlular doğru bir eğitim, ergoterapinin de içinde yer aldığı terapilerle beraber daha yavaş olsa da son derece güzel bir gelişim sağlayabiliyorlar.” şeklinde konuştu.
Uygun eğitim ve terapilerle her şeyi yapabilecek bireyler haline gelebilirler…
Down sendromlularda bilişsel olarak sosyal alanlarda, yürütücü işlevlerde ve zihin kuramında bazı gerilikler görülebildiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Neriman Kilit, “Otizmli bireylerle kıyaslandığında Down sendromunda taklit, jest ve mimiklerin kullanımı, sosyal etkileşim çok daha fazla olabiliyor. Zihin kuramı bazında bakıldığında insanların duygu ve düşüncelerini anlama, kendininkinden farklı duygu ve düşüncelerin ayrımına varma, kendi duygu ve düşüncelerini ifade etme konusunda bazı gerilikler görülebiliyor.” dedi.
Down sendromunda konuşma gecikmesi ve konuşmada yaşanan problemlerin de bilindik gerçekler olduğuna değinen Kilit, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Erken yaşlarda özel eğitim başta olmak üzere, terapilere başlanırsa Down sendromlu bireylerin yazar olabildikleri, normal zekâ kapasitesine sahip bireyler haline bile gelebildikleri, okuma yazma alanı başta olmak üzere üniversiteler bitirebildikleri de bilinen gerçeklikler. O yüzden Down sendromunu bir hastalık olarak değil; kromozomal bir farklılık olarak görmek gerekir. Sabırla, onlara uygun bir eğitim stiliyle ve terapilerle her şeyi yapabilecek bireyler haline gelebilecekleri hiçbir zaman unutulmamalı.”
Annenin yaşı en büyük risk faktörü…
Down sendromunun en büyük çevresel sebebinin, ileri anne yaşı olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Neriman Kilit, “Anne yaşı 35’i geçtikten sonra Down sendromlu birey doğum oranı artıyor. Özellikle 45 yaşından sonra her 60 çocuktan 1’inin Down sendromlu olduğu biliniyor.” dedi.
Hamilelikte sigara, alkol ve madde kullanımı, fazla radyasyona maruz kalmak gibi çevresel etmenlerin üzerinde de durulduğunu aktaran Kilit, sözlerini şöyle tamamladı:
“Ailede Down sendromlu birey olması, riski arttırabilir ama de novo mutasyonlarla olabilecek bir durumdan bahsediyoruz. Yani ailede hiçbir Down sendromlu birey olmasa bile bu durum görülebilir. Hamilelikte yapılan testlerle, ense kalınlığı ve burun şekliyle ilgili ultrason görüntüleriyle bu konuda fikir sahibi olunabiliyor.” (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Çölyak hastalarının yaşam kalitesini düşüren en büyük sorunun glütensiz ürünlere erişimdeki ekonomik engeller olduğunu belirten Bursa Çölyakla Yaşam Derneği Başkanı Yusuf Altay, yüksek maliyet ve sınırlı ürün bulunabilirliğinin, çölyaklı bireylerin sosyal ve eğitim hayatını zorlaştırdığını belirtti.
Modern yaşamın getirdiği uzun süreli masa başı çalışma, teknoloji bağımlılığı ve azalan fiziksel aktivite, insanları giderek daha da hareketsizleştiriyor; bu durum bir çok kronik sorunu da beraberinde getiriyor.
Zihin, beyin ve bedenin ayrı ayrı değil, bir bütün olarak işlev gördüklerini belirten uzmanlar, aralarındaki uyumun, sağlıklı bir yaşamın temeli olduğunu söylüyor.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, “Glütenin sindirim sağlığını ve enerji metabolizmasını desteklemek gibi artı yönleri olsa da bazı kişilerde başta çölyak olmak üzere çeşitli rahatsızlıklara yol açabileceği unutulmamalı.” dedi.