Diyarbakır'da düzenlenen "Ümmetin Emaneti Kudüs ve Gazze" panelinde konuşan Artuklu Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Tekin, geçmişten günümüze Kudüs'ün önemi ve fethine ilişkin tarihsel bilgiler paylaştı.
Dünya Kudüs Haftası kapsamında tertip edilen "Ümmetin Emaneti Kudüs ve Gazze" paneli düzenlendi.
İTTİHADUL ULEMA'nın Diyarbakır'daki binasında düzenlenen panele HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Zeynul Abidin Gülsever ile bazı STK temsilcileri, bölgenin alim ve kanaat önderleri ile çok sayıda davetli katıldı.
Dicle Üniversitesi Dr. Öğr. Görevlisi İlhan Baran'ın moderatörlüğünü yaptığı panelde ilk olarak İslami direniş hareketi HAMAS Sözcüsü Fevzi Berhum bir konuşma yaptı. Ardından Prof. Dr. Metin Yiğit, "Boykotun Şeri Boyutu ve Devamlılığı" başlıklı bir sunum yaptı.
Doç. Dr. Abdurrahman Ensari de "Gazze direnişinde Kur’anî değerlerin tezahürü" başlıklı sunumunda Kur'an-ı Kerim'den birçok ayet paylaşarak Gazze'deki direniş ve zaferle ilişkilendirdi.
Gazze mücahitlerin zaferini tebrik ederek konuşmasına başlayan Artuklu Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Tekin ise "Dünden bugüne ve Kudüs’ün durumu" başlıklı bir sunum yaptı.
Kur'an-ı Kerim'de 3 yerde Kudüs'ten ve dolayısıyla Mescid-i Aksa'dan bahsedildiğini hatırlatan Tekin, bunların; İsra suresinin birinci ayeti, Yunus suresinin 93'üncü ayeti ve Maide suresinin 21'inci ayeti olduğunu aktardı.
Tekin, "Hadislere baktığımızda ise Efendimiz aleyhisselatu vesselam, Mescid-i Aksa'nın Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi ile beraber ziyaret amacıyla seyahat edilebilecek 3 mescitten biri ve yeryüzünde Mescid-i Haram'dan sonra inşa edilen ikinci mescit olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bazı rivayetlerde Hazreti Peygamberin Mescid-i Aksa'da namaz kılmayı tavsiye ettiği de aktarılmaktadır." dedi.
Resuli Ekrem'in sağlığında belli bir dönem için Kudüs'ün kıble olarak tercih edilmesinin, Müslümanların bu şehri dini bir merkez olarak görmelerine vesile olduğunu ifade eden Tekin. "Ayrıca Hazreti Peygamberin İsra ve Miraç mucizelerinden Mescid-i Aksa'ya gitmiş olması Müslümanlar için bu şehrin önemini arttırmıştır. Bunların dışında Kudüs Hazreti İbrahim'den itibaren pek çok peygamberin yaşadığı mukaddes olarak tanımlanan bir bölgede bulunması Hazreti Süleyman'ın inşa ettiği Beytülmakdis mabedini barındırması, israiloğullarına gönderilen peygamberlerin mücadelelerine mekân olması açısından semavi dinler geleneğinde de önemli bir yere sahip olmuştur." diye konuştu.
Kudüs'ün fetih süreci
Kudüs ve Kudüs'ün İslam tarihindeki yerine değinen Tekin, şöyle devam etti:
"Birincisi, Kudüs'ün Müslümanlar tarafından fethiyle başlayacağız. Hristiyanların Filistin bölgesindeki kutsal merkezi Kudüs'ü kuşatan İslam orduları başkumandanı Ebu Ubeyde Bin Cerrah'tan aman dileyen Kudüs halkı şehri bizzat halifeye teslim etmek istediğini bildirdi. Hazreti Ömer Ebu Ubeyde'nin daveti üzerine Cabi'den Kudüs'e gelerek şehri Patrik Sophronius'tan teslim aldığı ve anlaşmayı imzaladı. Kudüs fetih edilişinden haçlı istilasına kadar yani 1099 senesine kadar bu şekilde Müslümanların iktidarında kaldı.
Kudüs 15 Temmuz 1099 tarihinde Haçlıların eline girmiş ve yaklaşık yaklaşık olarak 90 yıl haçlıların elinde kalmıştır. Selahattin Eyyubi Miraç kandiline denk düşen 27 Recep 583 (2 Ekim 1187) de cuma günü Kudüs'e girip Kudüs'ü haçlılardan teslim almıştır. Daha sonraki yıllarda batılılar silah zoruyla elde edemedikleri Kudüs'e diplomatik gayretleri neticesinde kavuşmuşlardır.
Bu yüzden imparator ikinci Friedrich düzenlediği Haçlı Seferleri sırasında (1229 yılında) Eyyubi hükümdarı el-Melikü’l-Kâmil Muhammed ile anlaşarak 10 yıl süreyle Kudüs'e sahip olma hakkını elde etmiştir. Bu dönem Mısır Eyyubileri kendisine muhalif olan Suriye Eyyubilerine karşı harz ve atlı birliklerini Dımaşk ve Filistin bölgesine baskın yapmaya çağırmasına kadar sürmüştür. Harezmliler Dımaşk civarında dehşet saçarak bütün bölgeyi yakıp yıktıktan sonra 11 Temmuz 1244'te Kudüs'e girdiler. Böylece Kudüs kesin olarak haçlıların elinden çıkmış ve Mısır Eyyubilerin hakimiyetine girmiş oldu.
Haçlıların 1099'da Kudüs'ü ilk alışından 145 yıl sonra şehir Harezmlilerin eline geçmişti ve Memlükler dönemi başlıyor.
Kudüs, Memluk Devleti'nin ilk kuruluş yılları sırasında (1250-1260'lı yıllarında) Suriye'deki Eyyubiler ile Memlükler arasında birkaç defa el değiştirmiştir. Abbasi Halifesi `Abd'Allâh bin Mansûr el-Mûstensir'in aracılığıyla Suriye'deki Eyyubiler ve Memlükler arasında yapılan barış antlaşması ile Nisan 1253'te Kudüs Memlüklere bırakıldı. Ancak Filistin ve Kudüs 1256 yılında tekrar Eyyubilerin eline geçti."
Osmanlı dönemi Kudüs
Tekin, "Osmanlı dönemi ve sonrası Yavuz Sultan Selim Mercidâbık'tan Memlüklere karşı kazanılan zaferden sonra Halep, Hama, Şam üzerinden güneye doğru ilerleyerek 29 Aralık 1516'da İdris-i Bitlisi'nin de aralarında bulunduğu devletin bir kısım ileri gelenleriyle birlikte Kudüs'e geldi. Ancak Kudüs padişahın gelişinden önce muhtemelen Ekim 1516'da fetih edilmişti." diye devam etti.
Bu tarihte başlayan Kudüs'teki Osmanlı yönetiminin, 1831-1840 yıllarında gerçekleşen Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa dönemi hariç Aralık 1917'ye kadar yaklaşık 4 asır devam ettiğini anlatan Tekin, şunları kaydetti:
"Kudüs'te açılan konsolosluklar; İngiltere 1838'de Kudüs'te ilk konsolosluğunu açıyor. Bunu Fransa, Avusturya ve Rusya konsoloslukları takip ediyor. Bu dönemde misyonerlik faaliyetleri de hız kazanıyor. 1841'de İngiliz Alman Protestan piskoposluğu kuruldu.1845'te Grek Ortodoks Patriği İstanbul'dan Kudüs'e taşındı ve 1847'de Latin patrikliği canlandırıldı. Avrupa devletleri arasında bu sefer Kudüs'te nüfus mücadelesi başlıyor.
19. Yüzyılın ikinci yarısında da ve Avrupa kökenli kültürel, dini ve siyasi kuruluşlar Kudüs'teki yatırımlarını artırarak sürdürdüler. Avrupa devletleri bir taraftan azınlıklar lehine baskılarını arttırırken, diğer taraftan kendi aralarında nüfuz mücadelesine giriştiler. İngiltere bilhassa Yahudilerin hamiliğini üstlenmeye çalıştığı gibi Kudüs ve çevresinde bir Protestan Hıristiyan nüfusu oluşturdu.
Fransızlar, Katolik cemaat, Ruslar da o Ortodoks gruplar üzerine etkinliğini yoğunlaştırdı. 1870'lerden sonra Yahudi göçünün giderek artması 1882 ve 1.905'te 2 büyük Yahudi göç dalgası Kudüs'ün nüfus yapısını değiştirmeye başladı ve bundan sonra yasa dışı Yahudi göçleri başlıyor.
Siyasi alanda son dönemin en önemli problemi yasa dışı Yahudi gücüydü. Osmanlı Devleti, Yahudi göçünü ve Yahudilere toprak satışını engelleme girişimleri çerçevesinde birçok tedbir almasına rağmen mahalli ve milletler arası kaynaklı sebeplerden dolayı tam anlamıyla başarılı olamadı.
Özellikle 2. Abdülhamit döneminde siyonizm ve Filistin'e Yahudi göçüne karşı yoğun çabalar sarf edildi. 1. Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı Devleti'nin yenilmesiyle Kudüs'ün geleceği de köklü değişikliklere maruz kaldı.
1917 yılı Kudüs için bir kader yılı oluyor. 2 Kasım 1917'de Balfour deklarasyonu ile İngiltere Yahudilerin bölgede siyasi bir varlık oluşturmalarını destekleyeceğini açıkladı. 11 Aralık 1917'de de İngiliz askerleri Kudüs'ü işgal etti. İngiliz işgali Kudüs'teki sadece haçlı işgaliyle kesintiye uğrayan yaklaşık 1200 yıllık Müslüman yönetimini de maalesef sona erdirdi. Bu dönemde yerli nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman ve Hıristiyan Arapların yerine yeni gelen Yahudiler yerleştirildi. Kudüs 1917-1920 yılları arasında İngiliz askeri yönetimine kaldı."
1920'den günümüze işgal süreci
Kudüs'ün 1920'den ve 1948'de terörist "israil devletinin" kuruluşuna kadar devam edecek olan İngiliz sivil yönetiminin elinde kaldığını söyleyen Tekin, günümüze kadar ki işgal sürecini şöyle özetledi:
"İngiltere Kudüs'te milletlerarası bir statü verilmesini istiyor. Müslümanlar ile Yahudiler arasında dengelerin tamamen altüst olmasının doğurduğu problemleri çözemeyen İngiltere 1947'de Birleşmiş Milletler'e sunduğu Filistin'i paylaştırma planında Kudüs'e milletlerarası bir statü verilmesini önerdi. 1948 Arap-İsrail Savaşı'nda İsrail, Batı Kudüs'ü işgal ediyor ve Ürdün ise eski şehri yani doğu Kudüs'ü ele geçiriyor. Böylece Kudüs, batı ve doğu olmak üzere ikiye bölünüyor. İsrail, Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı olarak batı Kudüs'ü başşehir ilan ediyor ve parlamentoyla birlikte diğer önemli hükümet birimlerini batı Kudüs'e taşıyor. 1948'de 60 bin Arap nüfusuna karşılık Yahudi nüfusu 100 bin dolayındaydı. Bu rakam 1967'de 197 bine yükseliyor 1967 Arap israil Savaşı'nda şehrin tamamını işgal eden İsrail yerleşimlerin, şehri kuşatıcı şekilde planlanması ve özellikle doğu Kudüs'e yoğunlaşarak bölgenin Arap nüfusunu geride bırakması dikkat çekiciydi.
Birleşmiş Milletlerin birçok defa kınamasına ve karşı çıkmasına rağmen israil Kudüs'ün Arap İslam karakterini zayıflatma politikalarına devam ettiği ve nihayet 21 Ağustos 1980'de doğusu ve batısıyla birleşik kutusunun israilin ebedi başşehri olduğunu ilan etti. 1987'de Müslüman Araplar, 475 bin kişilik Kudüs nüfusunun sadece yüzde 28'ni oluşturuyordu.
İntifada israilin Kudüs ve Filistin'de Müslümanların haklarını kısıtlayıcı politikaları 1987'de Batı Şeria'da intifada yol açtı. 1990'lı yıllarda da Kudüs'ün İslami yapısını değiştirmeye yönelik politikalara devam edildi. Tarihi mekanların yıkılması, Müslümanların gayrimenkullerine el konulması, çeşitli sebeplerle Müslümanların şehri terk etmesinin sağlanması gibi politikalar sonucu Kudüs'teki Yahudi mülklerin birkaç kat arttığı görülmektedir. Günümüze kadar siyonistlerin saldırıları hep devam etti. Terör israil devleti adeta bir kuduz köpek gibi her yıl özellikle Ramazan ayında Gazze'ye saldırılar düzenledi ve her bir saldırıda sayıları bazen binleri bulan Gazzeli kadın ve çocuklar şehit oldu ve ta ki zaferle taçlanan Aksa Tufanına kadar." (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Dünya Kudüs Haftası ile ilgili açıklamada bulunan Eğitim Bir-Sen Şanlıurfa Şube Başkanı İbrahim Coşkun, Kudüs ve Mescid-i Aksa davasının gençlere anlatılmasının, sadece bir inanç meselesi değil, insanlık adına önemli bir sorumluluk olduğu belirtti.
HAMAS Siyasi Büro Üyesi ve Sözcüsü Fevzi Berhum, Diyarbakır'daki "Ümmetin Emaneti Kudüs ve Gazze" panelindeki konuşmasında, "Allah'ın yardımıyla zafer kazanacağımıza hiç şüphemiz olmadı. Tüm dünya, yenileceğimizi, beyaz bayrak kaldıracağımızı ve teslim olacağımızı düşündü. Allah için savaştık ve Allah da bizi yedi kat göklerin üzerinden destekledi." dedi.
Dünya Kudüs Haftası kapsamında tertip edilen "Ümmetin Emaneti Kudüs ve Gazze" paneli düzenlendi. Panelde yapılan konuşmalarda önemli mesajlar verildi.