BM: Filistinlilerin zorla yerinden edilmesi savaş suçu ve insanlığa karşı suç kapsamına girebilir
BM Genel Sekreteri'nin raporu, Batı Şeria'daki zorlayıcı uygulamaların ve yasa dışı yerleşimlerin Filistin toplumunu eritmeye dönük sistematik bir politika hâline geldiğini, bunun uluslararası hukukun en ağır ihlalleri arasında sayılabileceğini vurguluyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından hazırlanan son rapor, işgal altındaki Batı Şeria'da Filistinlilerin zorla yerinden edilmesi ve siyonist rejimin kendi sivil nüfusunu bu topraklara taşımasının, bölgenin yapısını bilinçli şekilde dönüştürdüğünü belirtti. Raporda, bu uygulamaların savaş suçu niteliği taşıyabileceği ve belirli koşullarda insanlığa karşı suç olarak da değerlendirilebileceği ifade edildi.
Rapor, BM Genel Kurulu'nun sömürgeciliğin sona erdirilmesi ve özel siyasi konularla ilgili dördüncü komitesinde, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Genel Sekreter Yardımcısı İlze Brands Kehris tarafından sunuldu. Kehris, saldırı döngülerinin ve baskının temel nedeninin, Filistin halkının insan haklarından, özellikle de kendi kaderini tayin etme hakkından sistematik biçimde mahrum bırakılması olduğunu vurguladı.
Kehris, bu hakların güvence altına alınmasının ön şartının, siyonist rejimin Filistin topraklarındaki yasa dışı işgaline son vermesi olduğunu belirtti. Ancak rapor, rejimin bunun aksine ilhak politikalarını derinleştirdiğini, geniş bölgelerdeki Filistin toplumunun boşaltıldığını ve yerleşim birimlerinin hızla büyütüldüğünü ortaya koyuyor.
Haziran 2024 ile Mayıs 2025 dönemini kapsayan rapora göre, Batı Şeria'da yaşayan Yahudi sayısı 737 bine ulaştı. Bölgede 436 kaçak yerleşim noktası bulunuyor; bunların 55'i söz konusu dönemde kuruldu. Ayrıca ilk kez "B bölgesi" olarak bilinen alanlarda da yeni kaçak noktalar oluşturulduğu belirtilerek bunun son derece tehlikeli bir genişleme olduğu kaydedildi.
Kehris, siyonist rejimin savunma bakanının yeni 22 işgal birimine onay verilmesini "Filistin devletinin kurulmasını engelleyen bir adım" sözleriyle savunduğunu hatırlattı. Raporda, Filistinlileri topraklarından uzaklaştıran mekanizmanın "kurumsal ve hukuki bir ayrımcılık sistemi" tarafından işletildiği belirtildi.
Bulgulara göre, rejimin "devlet arazisi" ilan ettiği bölgeler, yıkım ve tahliye politikalarıyla birlikte kullanılarak Filistinlilerin yaşadığı alanlar sistemli biçimde daraltılıyor. İnceleme döneminde her ay ortalama 366 Filistinli zorla yerinden edildi; bu sayı önceki raporlama dönemindeki aylık ortalama 244 kişinin oldukça üzerinde.
Rapor, Yahudi çeteler ve işgal rejiminin uyguladığı şiddetin artık ayırt edilemez hâle geldiğini, bunun da zorla göç ettirme ve toprak gasbını kolaylaştırdığını vurguluyor. BM Genel Sekreteri, siyonist rejime işgal altındaki topraklardaki yasa dışı varlığına son verme ve tüm yerleşimcileri tahliye etme çağrısını yineledi.
Aynı rapor, işgal altındaki Suriye Golanı'nda da yerleşimci nüfusunu artırma girişimlerinin sürdüğünü, bunun uluslararası hukuka ve BM kararlarına açık bir aykırılık teşkil ettiğini belirtiyor. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
İşgal basınının yayımladığı yeni veriler, siyonist ordunun içinde büyüyen sağlık krizini açığa çıkardı. Patlayıcı dalgalarına bağlı "gizli beyin travmaları" binlerce askeri etkilerken, bu durum ordunun iç kırılganlığını gözler önüne seriyor.
Gazze'deki soykırım sürecinden bu yana Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınlarını yoğunlaştıran Yahudi gruplar, işgal polisinin korumasında yeniden avluya girerek talmudik ritüeller gerçekleştirdi. Kudüs kurumları, bu adımların Aksa'nın statüsünü tamamen değiştirmeyi hedefleyen planlı bir stratejinin parçası olduğuna dikkat çekiyor.
Güney Gazze kıyılarında devriye gezen işgal botları, Filistinli balıkçılara ateş açarak denizdeki ablukayı daha da sertleştirdi.
Mescid-i Aksa Hatibi Şeyh İkrime Sabri'nin işgal mahkemesinde yargılanması, Kudüs'teki İslami otoriteye yönelik tehlikeli bir saldırı niteliği taşıyor. Savunma ekibi, böylesine önemli bir şahsiyetin ilk kez "vaaz ve konuşmaları" nedeniyle yargılandığını belirtiyor.