Son yıllarda ABD’de artan siyahilere yönelik polis cinayetleri, “imparatorluğunu” yerli halkın kemikleri üzerinde inşa eden Amerikan sisteminin gayr-i insani politikalarının son bulmayacağını gösteriyor.
Dünya sömürü imparatorluğunu yerli halkın kemikleri üzerine inşa eden Amerika'da siyahilere yönelik artan cinayetler, insan hakları ihlallerinin yüksek seviyelere çıkması, dünyaya demokrasi pazarlayan bu devletin gerçek yüzünü gösteriyor.
Bilimsel ve teknolojik olarak ilerleyen; sosyal ve kültürel olarak gelişen dünyada, insan haklarının en büyük sorunlarından biri olan ırkçılık hâlâ devam ediyor. Tarih boyunca insaniyet için büyük felaketlere neden olan bu kafatasçı hastalık, bir vaka ve insanlığın geleceği için büyük bir tehdit olmayı sürdürüyor.
özellikle ABD'de devam eden siyahilere yönelik süren ırkçı tutumlar, gelenek haline gelen cinayet ve katliamlar, Amerika'nın geçmiş tarihinden bugüne kalan bir miras olduğu biliniyor.
Amerika'nın keşfi katliamları beraberinde getirdi
Kristof Kolomb'un 1492'de Atlantik Okyanusu'nu aşarak, Kuzey Amerika'ya ulaşmasıyla kıtanın tarihi de hızlı bir değişime sahne oldu. Avrupa'dan bu coğrafyaya göçlerle birlikte ırkçılık kökenine dayanan katliamlar zinciri de başlamış oldu. 1492'den 1886 yılına kadar geçen yaklaşık 400 yılda 70 milyon Kızılderili katledildi.
Irkçı Amerika'nın 26'ıncı Devlet Başkanı Theodore Roosevelt "Teddy" (1858-1919), kendisine yerlileri ilkel bir tür olarak tanımlama imkânını veren Darwinizm'in yerlileri "ilkel bir tür" tanımına uygun "Batının Zaferi" isimli kitabında katliamın ideolojisini yazdı. Roosevelt kitabında, Kızılderilileri ortadan kaldıracak ırksal bir savaşın kaçınılmaz olduğunu uzun uzun anlattıktan sonra bu katliamı uyguladı.
Anglo-Saksonlar Kızılderilileri insan olarak algılamadı
Roosevelt ayrıca katliam ideolojisinde, İngilizce konuşan insanların (Anglo-Saksonların) tüm insan ırklarının en ilerisi olduklarını savunmuş ve Anglo-Saksonlar ile diğer ırklar arasında kaçınılmaz bir savaş olacağını ileri sürerek kendilerinden olmayan ırklara karşı düşmanlık algısı oluşturuyordu. Hiçbir zaman Amerikan, Anglo-Saksonlar Kızılderilileri insan olarak algılamadı. Beyaz ırk düşüncesinin gelişiminde ve Anglo-Sakson ırkının yerleşmesinde önemli rol oynayan isimlerin başında Amerikalı evrimci Protestan din adamı Josiah Strong gelmektedir. Strong, Sosyal Darwinizm'le Protestan öğretisini birleştirerek, Anglo-Sakson ırkının üstün bir ırk olduğunu ve "Kızılderililer'i Tanrı'nın izniyle yok etme hakkına" sahip olduklarını öne sürmüştür. Sonuç, doğrudan üstün(!) bir ırkın, diğer ırka hayat hakkı tanımamasına kadar varıyor.
Rahip Josiah Strong da Roosevelt'in zihin kodlarını kullanarak, "Dünya nüfusunun ırkların son mücadelesini zorunlu kılacağı zaman yaklaşıyor. Birleşik Devletler de doğal olarak, kendi kurumlarını insanlığın geri kalan bölümüne empoze edecek güce sahip olmalıdır. Kimse kuşku duyamaz ki, ırklar arasında bu çatışma, en güçlülerin ayakta kalması ile sonuçlanacaktır." ifadeleriyle ırklar arasında savaş çığırtkanlığı yapmıştı.
Irkçılığın önde gelen savunucularından bir diğeri olan Carletoun Coon da 1962'de yayınladığı, "Irkların Kökeni" adlı kitabında, siyah ırkla beyaz ırkın henüz birbirinden ayrılmış iki ayrı tür olduğunu ileri sürüyordu. Coon'a göre beyazlar bu ayrışmadan sonra evrimsel olarak öne geçmişlerdi.
Tüm bu zehirli ve sapkın fikirler pazarlanadururken diğer taraftan da insanların zihin kodları, bilinçaltları gerçekleştirilen algılarla dizayn ediliyordu. Bir İngiliz komedyen olan Thomas Rice'ın 1828'de yarattığı "Jim Crow" karakteri; geri zekâlı, aptal, ilkel ve her türlü aşağılanmaya maruz kalan bir zenci tiplemesini canlandırarak yapılan algı operasyonlarına öncülük ediyordu.
Sadece "beyazlar ve siyahlar" tabelaları
Daha sonra "Jim Crow Yasaları" adıyla, demiryolları ve tramvaylarda ırk ayrımını benimseyen ilk yasa 1875'de kabul edildikten hemen sonra, tüm güney eyaletlerinde birden demiryollarında ırk ayrımı uygulamasına gidildi. Her yere, "Sadece beyazlar için ve siyahlar" tabelaları asıldı. Aslında bunların hepsi uygulamada olan duruma resmiyet kazandırmıştı.
Gayri insani ve fıtrata aykırı olan yasa ile zencilere, kesinlikle insan gibi davranılmıyor, her yerde aşağılanarak hor görülüyorlardı. Bu kafatasçı uygulamalar otelleri, tiyatroları, kütüphaneleri hatta asansör ve kiliseleri, kısacası yaşamın tüm alanlarını kapsıyordu.
Sosyal hayattın her alanında acımasızca kendini hissettiren ırk ayrımı uygulamalarına yaygın bir şiddet dalgası eşlik etti. Linç edilen siyahların sayısında hızlı bir artış oldu. 1890-1901 yılları arasında bin 300'ü aşkın siyah linç edildi. Bu uygulamaların sonucunda birçok eyalette siyahların ayaklanmaları da başlamış oldu.
"Üstün Irkın Sona Ermesi" kitabının yazarı (1916) Madison Grant ise bilimden ve ahlaktan yoksun "Beyaz ve siyah ırkın karışmasının, ilkel bir ırkın ortaya çıkmasına yol açacak" savını ortaya atarak, ırklar arası evliliklerin yasaklanmasını istemişti.
Bütün bu sindirme ve katliamlar karşısında Amerika'da siyahilerin protesto eylemleri yükselmeye başladığında, polis haklı ve insani olan eylemleri orantısız güç kullanarak bastırma yoluna gitti. Amerikan sömürüsünün ırkçı ve faşizan zihniyeti, siyahlara karşı polise verdiği sınırsız yetkilerle gerçekleştirilen katliamlar sonrasında polisler aleyhine açılan davaların çoğu sonradan aklama ile sonuçlandı. Her defasında polis haklı görüldü, siyahiler suçlandı böylelikle katliamlar sansürlendi, üstü kapatıldı. Aslında tüm yasalar siyahileri suçlayıcı nitelikte olup, polisi korumaktaydı. Siyahlar ise kendilerine yönelik yürütülen bu ırkçı politikalar karşısında sessiz kalmayacaklarını, "Adalet yoksa barış da yok" sloganlarını her fırsatta haykırdılar.
Beyazlarla aynı tuvaleti dahi kullanamayan siyahlar, otobüslerde ayrı bölümde yolculuk edebildi
İlk olarak 1865'te Amerika'da siyahilere verilen haklar çoğunlukla kâğıt üzerinde kaldı. Beyazlarla aynı tuvaletleri dahi kullanamayan siyahlar 1900'lü yılların ortalarına kadar otobüslerde arkada, ayrı bölümlerde yolculuk edebildi. Irk ayırımı 1950'lerin sonlarına kadar sürdü. 1900'lerin başından itibaren ülkedeki siyahlar sosyal yaşamda aşağılanmaya, çalışma hayatında ise sömürülmeye devam etti.
İnsan hakları savunucuları birer birer katledildi
Tüm dünyada ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı simge haline gelen Amerikalı siyahi lider Martin Luther King, 4 Nisan 1968'de Memphis'te kaldığı otelin balkonunda silahlı saldırıya uğradı. King kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Hapishane yıllarında İslam'ı seçen Malcolm X (El-Hacc Malik El-Şahbaz), 21 Şubat 1965'i gösterdiğinde ırkçılığa karşı bir konferans verdi. Kürsüye gelen Malcolm X, tam konuşmaya başlamıştı ki, göğsünden vuruldu. 16 kurşun yarası alan Malcom X kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
BM İnsan Hakları Konseyi raporu
BM insan hakları konseyi özel raporunda Amerika'da yaşayan siyahilerin haklarının güvence altına alınmadığı belirtilerek, ABD'de yaşayan 2 milyonu aşkın Afrika kökenli siyahinin oy verme konusunda bazı kısıtlamalarla karşı karşıya bulunduğu belirtiliyor. Siyahilerin arasında işsizlik oranı yüzde 14,4 seviyesine ulaşmış bulunuyor. Açıklanan verilere göre Amerika'da 58 meslek arasında 19 meslekte işyerlerinde siyahilerle beyazların ayrılma uygulamasına inanılıyor. Amerika'da istihdam ve gelir konusunda uygulanan ayrımcılık yüzünden siyahi ailelerin ortalama gelir seviyesinin her zaman beyazlardan daha düşük oluyor. Amerika istatistik kurumunun raporuna göre Amerika'da 2011 yılında siyahi bir ailenin ortalama geliri yılda 32 bin 229 dolar olduğu ve bu rakamın beyaz bir ailenin ortalama gelirinden yüzde 60 daha az olduğu anlaşılıyor.
Yüzlerce kişi polis tarafından yargısız infaz edildi
ABD'deki insan hakları kuruluşları tarafından yayımlanan verilere göre Amerikan polisinin 2014 yılında uyguladığı şiddet bin 30 kadar siyahinin hayatını kaybetmesine yol açtı. 2014 yılı bu yüzden Amerika'da siyahilerin polis ve yargı kurumuna karşı isyan yılı oldu. 2015 yılında bin 186 kişi polisin yargısız infazlarıyla hayatını kaybederken, ölenlerin dörtte birinden fazlasını siyahi Amerikalılar oluşturdu. Polis 213 kişiyi de silahsızken öldürdü. Washington Post Gazetesi'nde yer alan polis şiddetine dair veri tabanına göre, sadece 2016 yılı içinde polis tarafından vurularak katledilen insan sayısının 505 olduğu görülüyor.
Amerika'da genel olarak göçmenlerin eşit vatandaşlık haklarına sahip olamamasının yanı sıra Müslümanlara karşı uygulanan İslamofobik uygulamalar da ABD'deki ayrımcı politikaların bütün şiddetiyle devam ettiğini gösteriyor. (Osman İçli-İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu " (Yenidoğan) Çeteyi ortaya çıkartan, onu takiple delillendiren, bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa istenir? Onları yakalattığımız için mi?" dedi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Demokrasi ve insan haklarına inanan ülkeler ve uluslararası mekanizmalar ivedilikle harekete geçmeli, bebek katillerinin hak ettiği cezayı almaları için gereğini yapmalıdır." dedi.
Tarihçi-Yazar Dr. Abdulkadir Turan, "Kudüs küresel hakimiyetin, cihan hakimiyetinin simgesi durumundadır. Dolayısıyla bir çekişme konusu haline gelmiştir." dedi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin işgalci siyonistler Benjamin Netanyahu ve Yoav Galant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkarmasını memnuniyetle karşıladı.