Komünist Çin rejimi tarafından ailelerinden birçok kişi hapse atılan ve bunun yanı sıra sahipsiz kalan çocukları da toplama kamplarına götürülen Doğu Türkistanlılar, yıllardır ailelerinden ve çocuklarından haber alamıyorlar.
70 yıldır komünist Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistan’da acı dinmiyor. Ailelerin parçalandığı, milyonlarca insanın toplama kamplarında, cezaevlerinde tutulduğu, İslam’ı hatırlatan her türlü ibadet ve sembolün yasak olduğu Doğu Türkistan, özgür olacağı günlerin geleceği ümidiyle direnmeye devam ediyor.
Çin’in uyguladığı baskı, asimilasyon ile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan milyonlarca Doğu Türkistanlı Müslüman, tüm bu yaşananlara İslam ülkelerinin tepki vermemesinden büyük üzüntü duyuyor.
Ülkelerinde yaşanan sıkıntılar sebebiyle Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Doğu Türkistanlılar, her ne kadar rahatça ibadetlerini yapabilseler de hem maddi hem de manevi sıkıntılarla boğuşmaya devam ediyorlar. Türkiye’ye bir şekilde sığınmayı başarabilen Doğu Türkistanların ailelerinden çoğu kişi hâlâ Çin’in zulmü altında inlemeye devam ediyor.
Yaşadıkları sıkıntıları İLKHA muhabirine anlatan Kalbinur Tursun ile Abdurrahman Tohti, eşleri ile birlikte akrabalarından birçoğunun hapishanede olduğunu, çocuklarının akıbetinden haberdar olmadıklarını ve sosyal medyada birer çocuklarının toplama kamplarında olduğunun haberini aldıklarını ifade ettiler.
"Eşim Türkiye’ye geldiği için 14 yıl hapse mahkûm edildi"
Doğu Türkistan’ın Kaşgar şehrinden 2016 yılında eşi ve bir çocuğuyla birlikte Türkiye’ye gelen ve o süreçte başka bir çocuğuna hamile olan 7 çocuk annesi Kalbinur Tursun, "Pasaportlarını vermedikleri için 5 çocuğum Doğu Türkistan’da kalmıştı. Buraya geldikten 10 gün sonra eşim çocukların pasaportlarını çıkarmak için memlekete gitti. Eşim gittikten bir ay sonra hapse atıldı. Türkiye’ye geldiği için 14 yıl hapse mahkûm edildi." dedi.
Eşi memlekete gittikten sonra ilk 2-3 ay ablasıyla konuşabildiklerini ve çocuklarının akrabalarının yanına götürüldüğünü öğrendiğini söyleyen Tursun, 2017 yılının 7’inci ayına kadar çocuklarının ablasının yanında kaldığını, çocuklarının güvende olduğunu bilmesi sebebiyle rahat olduğunu ifade etti.
"Kızımın kampta olduğunu sosyal medyada paylaşılan videolardan öğrendim"
O tarihten sonra çocuklarından haber alamayan Tursun, "Çocuklarım akrabalarımın yanında diye rahat ediyordum. 2018 yılının 24 Aralık'ında çocukları toplama kamplarına almışlar. Bizim burada WhatsApp gruplarımıza gelen fotoğraf ve videolardan kızımı gördüm. Bizim memleketimizden ne haber var? Diye her saat bakıyordum. Kızımı gördüğüm için çok mutlu oldum. Videonun nereden alındığını sorunca Hoten şehrinden geldiğini öğrendim. Ben Kaşgar şehrinde, kızımın bulunduğu yer Hoten yani birkaç şehir uzakta bir yerden video gelmiş. Sonra çocuklarımın farklı farklı şehirlere gönderildiğini düşündüm. Sonrasında birkaç gün kendime gelemedim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Sonrasında birçok devlet kurumlarına mesaj yazdım ama şimdiye kadar bir haber gelmedi. Şimdiye kadar ne çocuklarımın ne de eşimin sesimi duyamadım." şeklinde konuştu.
Coronavirus öncesinde çocukları memlekette kalan 10 bayan ile çocuklarından haber alabilmek için Cumhurbaşkanlığına gitme hazırlıkları yaptıklarını ancak virüsün baş göstermesiyle gidemediklerini söyleyen Tursun, birçok siyasi parti yetkililerini ziyaret ettiklerini, hastalık bittikten sonra çocuklarına kavuşmak için bu ziyaretlerine devam edeceklerini dile getirdi.
"4 sene oldu çocuklarımdan hiçbir haber yok"
Türkiye’ye geldiklerinde 3 buçuk yaşında olan ve şimdilerde toplama kampında olduğu kesinleşen 7 yaşındaki bir kızının fotoğrafını 2018 yılında gördüğünü söyleyen Tursun, şöyle konuştu: "Diğer çocuklarımın nerede olduklarını bilmiyorum. Çocuklarımın farklı şehirlere gönderildiğini düşünüyorum. Yaşıyorlar mı yoksa öldüler mi? Onu da bilmiyorum. Hiçbir haber alamıyorum. Kimse haber vermiyor. Ailemden bir haber vermeleri için başka arkadaşlarımdan rica ettim ama korktukları için bize haber veremiyorlar. 4 sene oldu çocuklarımdan hiçbir haber yok." dedi.
"Yanımdaki 2 çocuğum her gün göremedikleri babalarını özlüyorlar"
Tursun, "Hiç olmazsa çocuklarımızın sesini duyalım, hayatta olduklarını bilelim diye Çin konsolosluğuna gidecektik. Kanuna göre anne babası olan çocukların, ailelerine gönderilme mecburiyeti varmış. O kanundan faydalanarak çocuklarımızın buraya gönderilmesini isteyecektik. O çocuklarımızın hiçbir suçu yok. Orada kalan en küçük çocuğum 8 aylık, en büyüğü 12 yaşındaydı. Şimdi 16-17 yaşlarında. Onların ne babası ne de anneleri yanlarında değil. Yanımdaki 2 çocuğum her gün göremedikleri babalarını özlüyorlar. Kızım babasını tanımıyor. Sabah kalkıyor, babasının fotoğrafını görüyor ve ‘anne ben bebekliğimde hiç babamı görmedim, benim babam yok mu? Diye soruyor. Çok üzülüyorum, kalbim paramparça oluyor. Yanımdaki çocuklarımı çok seviyorum ama oradaki çocuklarımın yanında ne anneleri ne de akrabaları yok. Nasıl gün geçiriyorlar diye düşünmeden edemiyorum." ifadelerini kullandı.
"13 bin dolar verip pasaport çıkararak Mısır’a İslami eğitim almaya gittim"
Doğu Türkistan’ın Aksu şehrinde dünyaya gelen ve ülkesinde aldığı eğitimden sonra dini eğitim almak için Mısır’a giden Abdurrahman Tohti, "Doğu Türkistan’da İslami eğitim almak yasak olduğu için beni tutuklayıp 24 saat boyunca kollarımdan astılar. Nereye gittiğimi ne okuduğumu sordular. Ardından babam bu iş böyle olmaz! Diyerek 2011 yılında tanıdığı bir siyasiye pasaportumu çıkarması için 13 bin dolar verdi. 2013 yılında pasaportum çıktı. Ardından Mısır’a giderek 6 ay eğitim aldım. 4 Ekim 2013 yılında İstanbul’a geldim ve o zamandan beri buradayım." dedi.
Evlenmek için babasından izin aldıktan sonra babasının önerdiği pasaportu olan Doğu Türkistanlı birisiyle telefon üzerinden kıydıkları nikâh ile evlenen Tohti, "Evlilik için verdiğim mehir sonrasında eşim 2014 yılında Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye geldi. 21 Kasım 2014 yılında şu anda kamplarda olan 6 yaşındaki oğlum Abdülaziz dünyaya geldi. Sonra durumumuz düzelmeye başladı. 2016 yılının mart ayında ise kızım Nadire doğdu." diye konuştu.
"Eşim, babam, annem, 2 ağabeyim, 2 kız kardeşim, kocaları, büyük abimin 14 yaşındaki oğlunu hapse atmışlar"
Tohti, "2 çocuğumuz olduğu için kaynanam bize yardım etmek için Türkiye’ye geldi. 2016 yılının Ağustos ayında akrabalarını görmek için eşimle birlikte Doğu Türkistan’a gittiler. Sonra eşimi sorgulayıp 2 ay hapse atmışlar. Kefalet olarak verilen para ile serbest bırakıldığını, ardından da 10 yıl ceza verildiğini duydum. Sonra da çocuğumu kampa götürmüşler. 4 Ocak 2019’da sosyal medyada çocuğumu gördüm ve gözyaşlarımı tutamayıp ağladım. Sonra medyaya çıkıp olanları anlatmak istedim. Çok şey yaptım ama çocuğumun hayatta olup olmadığını öğrenemedim. Eşim, babam, annem, 2 ağabeyim, 2 kız kardeşim, 2 kız kardeşimin kocaları, büyük abimin 14 yaşındaki oğlunu hapse atmışlar. Ama neden tutukladılar? Suçları nedir? Hiç bilmiyorum." şeklinde konuştu.
"Çin Konsolosluğu beni ölümle tehdit etti"
Çin Konsolosluğuna dilekçe yazdığını, telefonla aradığını ancak ailesiyle ilgili hiçbir bilgi alamadığını hatırlatan Tohti, "Sonunda da ‘eğer böyle yaparsan belki de bir trafik kazasında ölürsün’ diye tehdit ettiler. Ama ben hiç korkmadım. Çünkü benim dünyada hiçbir şeyim kalmadı. Yaşasam da ölsem de olur. Ailemden haber alabilmek için İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına gittim. Hatta Cumhurbaşkanı danışmanlarıyla bile görüştüm. Yetkililer ellerinden bir şey gelmediğini söyleyerek bana teselli verdiler." ifadelerini kullandı.
"5 senedir anne ve babamın hiç sesini duymadım"
Çinin Doğu Türkistanlılara uyguladığı onca zulme rağmen kimsenin Çin'e hesap sormadığını belirten Tohti, "Ben bir Müslüman olarak Türkiyeli kardeşlerimden Uygur kardeşlerine sahip çıkmalarını istiyorum. Biz Çanakkale’de can verdiğimiz gibi şimdi de bu vatan için can vermeye hazırız. Biz o kadar can verirken neden kardeşlerimiz bir kez olsun bile Çin’e yeter diyerek ses çıkarmıyor? Dünya beşten büyüktür diyen Cumhurbaşkanımız neden bu kadar zulüm olurken Çin’e bir defa bile laf söylemiyor. Yeter bu kadar! Senin vatandaşın ama benim din kardeşim, kan kardeşim olan Uygurlar sana ne yaptı? Diye sormadı. Bize terörist diyorlar ama bu güne kadar bir Çinli ölmedi ama her gün doğu Türkistanlılar ölüyor. Benim gibi birisinin 3 çocuğu olsa 9-10 milyon çocuk hapislerde demektir. Suriyeli, Iraklı, Filistinli kardeşlerimiz de zulüm görüyor ama bayramda memleketine gidebilir. Her zaman yanlarında telefonu, interneti var ve babasıyla, annesiyle görüşebilir. Ben 5 senedir anne ve babamın hiç sesini duymadım. Bu kadar zulüm olur mu? Nerede bu kadar zulüm var? Hangi asırda yaşıyoruz? Telefonum yanımda ama babam hayatta mı öldü mü haberim yok." şeklinde konuştu. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Üsküdar Üniversitesi tarafından düzenlenen “I. Tasarruf ve İsraf Sempozyumu” nda, israfın önlenmesi ve tasarruf bilincinin artırılması her yönüyle ele alındı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, lükse düşkünlüğün israfın en önemli sebeplerinden biri olduğuna dikkat çekti.
HÜDA PAR Sözcüsü Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, Diyarbakır'da öldürüldükten 19 gün sonra cansız bedeni bulunan Narin Güran'ın ikinci duruşmasına katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İnşallah 2025 yılı, bir önceki seneden daha iyi olacak. Biraz daha sabır, biraz daha gayretle çok daha güzel neticeler göreceğiz." dedi.
HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, "Aile konusunda artık sosyal dokumuza uygun milli politikalar üretilmeli, Batı tipi ‘toplumsal cinsiyet’ odaklı politikalardan vazgeçilmelidir. Evlilik ve çocuk sahibi olmak teşvik edilmeli, sarsılan ailelerin dağılmaması için ciddi tedbirler alınmalıdır." çağrısında bulundu.