Dr. Turan: Kürt meselesini PKK ile çözmeye çalışmak dış dayatmaya boyun eğmektir
![Dr. Turan: Kürt meselesini PKK ile çözmeye çalışmak dış dayatmaya boyun eğmektir Dr. Turan: Kürt meselesini PKK ile çözmeye çalışmak dış dayatmaya boyun eğmektir](/img/NewsGallery/2025/2/15/442785/FeaturedImage/d112fa5c-da91-4740-aedb-fa3e4d4a0120.webp)
Akademisyen Yazar Dr. Abdulkadir Turan, "Kürt meselesinin PKK ile çözülmeye çalışılması, dış dayatmaya boyun eğmektir. Dışarının elini güçlendirir ve PKK'ya katkı sağlar. Şimdi emperyalist güçlere karşı duruş, onların önerileri doğrultusunda ve denklemleri içinde kalınarak sergilenmez." dedi.
HÜDA PAR'ın Kürt meselesinin tarihi, toplumsal ve siyasi boyutlarının ele alındığı "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı" Diyarbakır'da gerçekleşti.
Çalıştayın ilk oturumunda Akademisyen Yazar Dr. Abdulkadir Turan, "Muhataplık Sorunu, Terörü Bitirmek mi? Kürt Meselesini Çözmek mi?" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Kürtlerin muhatap alınmaması meselesinin, "Kürt meselesinin" oluşmasına yol açtığını belirten Turan, yanlış muhatabın dayatılmasının da meselenin derinleşmesine ve yayılmasına sebep olduğunu söyledi.
Turan, "PKK'nın 1980'li yıllarda o ilk eylemlerine başlaması ile PKK'yı muhatap alma noktasında bir akım oluştu. Bir dış tarafı olan bir de iç tarafı olan, Türkiye'nin iç siyasetiyle de çok yakından ilgili olan bir muhatap alma durumu oluştu. Derin olmakla itham edilen ve kendisini 1950 öncesi Türkiye'sinin mutlak varisi olarak gören bir yapı ki devletin askeri, yargısal, idari bürokrasisinde hakikaten önemli bir yer işgal eden bir yapı. PKK'yı muhatap aldı siyaseten. Bekaa vadisine kadar gitti; orada direkt doğrudan muhatap aldı. Yalçın Küçük'ün ismini vereyim. Doğrudan PKK propagandasını üstlendi. Ellerinde haftalık bir yayın organı vardı. Giderler işte Öcalan'la röportaj yaparlar. Sonra bunu getirirler işte henüz Kürt gençlerinin dergicilikle tanıştığı günlerde bu dergiler Kahta'nın, Dargeçit'in köylerine kadar ulaştılar. İlk onlar duyurdular." dedi.
"PKK'yı bir mümessil olarak atama operasyonuydu Kürtlüğe ve Kürtlerin başına"
Burada meselenin sadece bir muhatap alma meselesi değil, aynı zamanda doğrudan bir propaganda meselesi olduğunu ifade eden Turan, "Muhataplarla propaganda birbiriyle yakından alakalıdır. Özellikle Kürt sosyolojisinde yabancı, evin büyüğüyle muhatap olur ve muhatap aldığınızı siz, evin temsilcisi olarak kabul edersiniz. Böyle bakmazsanız da Kürt sosyolojisi böyle bakar. Dolayısıyla o devirde güçlü bir yapının yayın organları olan bir yapının PKK'yı muhatap alması doğrudan Kürtlerde, 'PKK bizim son temsilcimizdir. 140-150 yıllık mücadelemiz. O günlerden bugünlere gelen mücadele silsilemizin son halkasıdır' şeklinde çok bilinçli bir algı oluşturuldu. Bu doğrudan PKK'yı bir mümessil olarak atama operasyonuydu Kürtlüğe ve Kürtlerin başına." şeklinde konuştu.
"Kürtlerin dönüşümünün oluşacak muhafazakar yapıyı parçalaması ümit edildi"
12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Türkiye'de yeni bir siyasi denklem oluştuğunu belirten Turan, "Sol geri çekilmiş ve sağın mutlak bir üstünlüğü oluşmuştu. Özellikle Turgut Özal'la beraber Türkiye'deki bir iç siyasi yapı bundan derin yapı bundan huzursuzdu. Bunun sürmesini istemiyordu. Tabi üzerinden Kürtlerin dönüşümünün bu oluşacak muhafazakar yapıyı parçalaması ümit edildi. Lakin meselenin arka planında başkaları da vardı ki onlar bu günlerle de doğrudan ilgiliydiler. Bugün bahsettiğimiz Gazze, arz-ı mevud falan doğrudan ilgiliydiler." ifadelerini kullandı.
Turan, "Bakın 1997'de 28 Şubat'ın eşiğinde Graham E. Fuller ve Henri J. Barkey, 'Türkiye'nin Kürt sorunu' diye İngilizce bir rapor yayınladılar. Ve dediler ki; Türkiye'deki siyasi denklem kötüye gidiyor. İslamcılar ülkeye hakim oluyorlar. Ülkenin kurucu zihniyetiyle PKK arasında seküler olmakta laik olmakta bir yakınlık vardır. Dolayısıyla burada aslında o dönemdeki PKK'nın işte siyasal temsilcileri ile CHP arasında bir koalisyon oluşturulup Türkiye'de yeni bir siyasi yapı oluşturulabilir, diye net bir dille ifade ettiler. Bunu pek çok zeminde bugüne kadar işledik. O dönemde Turgut Özal onlarla mücadele etti ama başaramadı. Türkiye'de siyasi denklem değişti. İsmet İnönü'nün oğlunun Diyarbakır'a gelip Kürt gerçeğini kabul etmesi aslında organize bir siyasi denklem operasyonunun bir neticesi idi." diye ekledi.
"PKK muhatap alındıkça tabanını genişletiyor. Meselenin çözümü zorlaşıyor"
AK Parti döneminde 2007 yılının çok önemli bir eşik olduğunu aktaran Turan, "Siyasi denklem çok farklı bir noktaya geliyordu. Muhafazakar yapının yeniden Türkiye'de yüzde 50'yi geçip mutlak bir iktidar zemini yakalaması söz konusuydu ve tekrar PKK'yı dayatma, muhatap alarak dayatma söz konusu olmaya başladı. Fakat şunu gördük, PKK muhatap alındıkça tabanını genişletiyor. Meselenin çözümü zorlaşıyor. Mesele gittikçe giriftleşiyor ve yayılıyor ama yine de PKK muhatap olarak alınıyor. Peki, bunu isteyen kim? Aslında meselenin basit bir cevabı var. Özal'a, Erdoğan'a 'boyun eğmiş falan' denebilir kendi zihin dünyasıyla. Özal'ı Erdoğan'ı Türkiye'nin başında istemeyen yapı kimse PKK'yı muhatap olarak almak isteyenler de onlardır." değerlendirmesinde bulundu.
Batı istilasına uğrayan İslam dünyasında 20'nci yüzyılda batılılarca oluşturulan bir temsil politikasının olduğunu aktaran Dr. Abdulkadir Turan, PKK'nın Kürt mümessilliğine yükseltilmesinin de tüm İslam alemini ilgilendiren bir örnek olduğunu kaydetti.
Turan, "Nasıl? 20. yüzyılın başlarından bu yana Müslümanların değerlerine düşman olanları, mümessil atama politikası. Buradaki temel yapı şu; bir yandan Müslüman toplumları yanıltmak, sahte kılavuzlar üretip önlerine koymak ve sonra Müslüman toplumları dönüştürecek yapıyı içerde örmek… Siz buna farklı isimler verebilirsiniz, işbirlikçi diyebilirsiniz. halkın tabiriyle 'Batı Çavuşları', 'Batı Vekilleri' falan diyebilirsiniz ama içeride böyle bir yapı oluştu, İslam aleminin kendi içinde." diye açıkladı.
"Batı'nın Müslümanlar içinde kendisi için mümessiller bulma projesiydi"
Bunun çok taraflı bir yapı olmakla beraber ağırlığının ulusal sol olduğunu belirten Turan, "Bu, Müslümanlara bir mümessil bulma projesi değildi. Batı'nın Müslümanlar içinde kendisi için mümessiller bulma projesiydi. Bu işin ulusalı da sahteydi solu da sahteydi. Nasıl? Temelde ulusalı yani milliyetçiliğin gayesi halka açılmaktı. Kürtlük üzerinden Kürt Kürt diye diye Arap, Arap, Türk Kürt diye diye halka bir ulaşma kanalı olarak kullanıldı burada milliyetçilik." dedi.
Sol'un temelde, temel değerlerden koparılma ideolojisi olarak kullanıldığına dikkat çeken Turan, "Yoksa bir sosyal yardımlaşma falan değil. Baas çok mu sosyal yardımlaşmacı ki PKK sosyal yardımlaşmacı olsun. Siz PKK'nın bir sosyal yardımlaşma kurumu açtığına tanıklık ettiniz mi? Yok. Sosyalizmin zerresi yok PKK'da. Temelde bunların solu bir dönüştürme soludur, bir operasyonel bir soldur. İkna edebildiği kadar ideolojik olarak ikna eder, ikna edemediği yerde Stalinvari yöntemlerle sol faşist yöntemlerle üzerimize gelir. Cezayir'den Endonezya'ya şöyle bakın 20. Yüzyıl İslam dünyasına böyle bir fotoğraf var. Karşımızda Habib Burgiba de diyebilirsiniz başka bir isim de verebilirsiniz. Hepsi ulusaldır, Saddam diyebilirsiniz. Esad, diğerleri… Hepsi soldur ve hepsi meşruiyetini, halkının değerlerine karşı mücadele etmekten alıyor." şeklinde konuştu.
Öcalan'ın amacı 'Allah'a iman eden bir Kürtlüğün yerine Batılı inanç ve yaşam tarzına dayanan bir kürtlük' projesi oluşturmaktı
Suriye'den çıkarılmasından sonra Abdullah Öcalan'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine verdiği bir savunmanın olduğunu aktaran Turan, "1000 sayfalık bir savunma, satır satır çalıştım. Hakikaten ilk günlerden itibaren çalıştım. Sümer Rahip Devletinden Demokratik Cumhuriyete'ydi bu. Kitap haline getirildi bu çalışma. Orada açıkça ifade etti diyor ki; 'benden öncekiler başaramadılar.' Yani hakim unsur başaramadı. 'Artık neoliberal Batı hakim toplumlarla çalışmıyor. Azınlıkları devreye soktu. Hakim unsurlarla ulaşamadığı emellere artık azınlıklar eliyle ulaşmaya çalışıyor' diye bu kokuyu almış ve diyor ki 'benden önceki devletler ulus devletler bu işi başaramadılar. Batı bana güvence versin, ben bunu başaracağım' diyor. Neyi başaracak? 'Camileri tiyatro salonu yapacağım' diyor. 'Namazı yasaklayacağım…' Açık bir dille söylüyor. Ve çok garip bir şeyle 'Allah'a iman, peygambere tabi bir Kürtlüğün yerine kökü Sümerlere böyle bir müpheme, mevcudu Batılı inanç ve yaşam tarzına dayanan bir kürtlük projesi oluşturmaktı. Bu Baas'ı çok aşan 1950 öncesinin CHP'sini bile aşan ultra bir proje sunuyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Kürtlerin ezici bir çoğunluğu mühim bir çoğunluğu PKK'yi bütün propagandalara rağmen mümessil olarak kabul etmemekte"
Turan, "Diğer Müslüman toplumlar ulusal solu terk etmişken, Cezayir'in hikayesi önümüzde… Baas, Allah'a hamdolsun mezarda artık. Bir de biz Kürtlere ulusal solu muhatap ve mümessil diye önümüze koyuyorlar. O biraz da zihnimizle alay etmektir. Biz neden bu kadar dünyayı geriden takip edelim ki? Ya ben bilmiyorum, solcu olsaydım yine bu projeyi red ederdim. Derdim ki ya biraz en azından bir liberal bir şeyler getirin! Çok eskidi yani bu! Sonra gençlerimiz şu anda israil bayraktarlığını yapmaya çalışıyor. Bu konuda çok yönlü hesaplar var. Efendim, 'oradan ulaşamadığımıza israil ile ulaşacakmışız' falan... Şimdi bu dayatma kabul edilemez. Mümessilin temsil edilen tarafına atanması ya da onaylanması gerekir. Bu medeni bir kabul, oysa Kürtlerin ezici bir çoğunluğu mühim bir çoğunluğu PKK'yi bütün propagandalara rağmen mümessil olarak kabul etmemekte." diye konuştu.
"PKK bir mümessil değil izale edilmesi gereken bir sorundur"
Geçmişte BBC gibi yayın organlarınca PKK için ihdas edilen bir "Kürt siyasal hareketi" söyleminin olduğunu hatırlatan Turan, "Dehşet verici bir etiket bu. 2009-2010 çok iyi hatırlarsınız. 'Kürt siyasal hareketi…' Kim ihdas etti bunu? Birisi ihdas etti ve Türkiye medyası da bunu kullandı." dedi ve şunları ekledi:
"İnanın bu, sıradan Kürt'ü zoraki PKK'ya yönlendirdi. Hiç PKK'ya oy vermeyen komşular bilirim ki bu kullanımların bizim özellikle muhafazakar basınımızda da yaygınlaşması üzerine o televizyonları izliyorlardı. Burada PKK'ya yakın siyasi partilere oy vermeye başladılar. Cumhurbaşkanlığı seçimi meselesini hatırlarsınız ilk yıllarda.
Bugün bu ifade artık kullanılmıyor, şükür gerçekten kullanılmıyor artık. Fakat hâlâ bu yönde bir dayatma söz konusu. Yani diyorsunuz Araplar için Baas neyse Kürtler için PKK odur kabul etmek zorundayız. Dolayısıyla Kürtler için PKK bir mümessil değil izale edilmesi gereken bir sorundur.
PKK, Kürt meselesini çıkmaza sürükleme yönünde ihdas edilmiş bir oluşumdur. Bu gerçekliğe karşı PKK'nın muhatap alınma ısrarının nedeni ney derseniz, Bunun bir batı tarafı var, bir de Türkiye tarafı var. Batı'nın PKK'yi öne sürmesinin nedeni ulus devlet sürecinde Kürtlerin geciktiği düşünülen dönüşümlerinin sağlanması, yani köklerinden uzaklaştırılmalıdır. Ulusal devletle, ulus devletle elde edilemeyenler bugün ulus örgüt eliyle elde edilmeye çalışılıyor.
Açık ve net bir şekilde bu ulus örgüt, ulusal sol örgüt üzerinden Kürtlerde bir sosyal dönüşüm meydana getirilmeye çalışılıyor. Bu çok tehlikeli. Bakın bu bu modernist projenin en son aşamasıdır işte. "
Bunun modern sürecinde Kürt halkının siyasal haklarından ve dillerinden olduğunu söyleyen Turan, "Bu yeni projede bizi dinimizden de etmeye çalışıyor. Herkes kabul etmek durumunda, bizim Kürtlük dediğimiz vaka en kötü ihtimalle Hazreti İsa aleyhisselam sonrası çağda bir İslam ürünüdür. Yıllar önce Mehdi Zana'nın bir açıklaması oldu dedi ki 'millet, kültürü olmadan millet olmaz. Din de olmadan kültürden söz edilmez.' Mehdi Zana, 5-6 yıl sonra 'Mehdi Zana yaşıyor' diye bildiri yayınlamak zorunda kaldı. Bu açıklamadan sonra." dedi.
"PKK, siyonizmin emellerine ulaşması için bir yardımcı unsur olarak görülüyor"
Turan, "Avrupa'da gezdim, gördüm. Avrupa'dakiler diyorlar ki oradaki Kürtler, Alevi'yse Aleviliğini yaşıyor. Ezidi'yse Ezidiliğini yaşıyor. Biz Sünni Kürtler imam bile bulduğumuzda PKK bize müdahale ediyor! Burada bir doğrudan köklere bir müdahale var ve bu köklere müdahale eden yapıdan medet umanlar var. Çünkü bu coğrafyada seküler bir yapının oluşumu açık söylemek lazım, siyonizmin emellerine ulaşması için bir yardımcı unsur olarak görülüyor. Hiç kimse şey yapmasın. Esad'ın Suriye'deki varlığı da oydu ki PKK orada himaye gördü. Talabani de orada yetişip sonra Kuzey Irak'a falan geçti. Bugünkü yaşadığımız süreç de budur. Böyle bir böyle bir dayatmayla böyle bir gerici eskimiş bir dayatmayla biz karşı karşıyayız.
"Kürt meselesi İslam'ın siyaset üzerindeki etkisinin zayıflaması ve Batı emperyalizminin farklı boyutlarda İslam dünyasına uzanmasıyla ortaya çıkmış"
Kürt meselesiyle PKK sorununun ayrıştırılması gerektiğini vurgulayan Turan, "Kürt meselesi PKK ile değil osmanlı batılılaşmasının Osmanlı tüzel yapısına yansımasıyla başladı. Mesele 12 Eylül öncesinde farklı Kürt yapılara yönelik hunharca eylemler gerçekleştiren PKK'nın daha sonra Baas sürecindeki Suriye'ye geçip oradan buralara uzamasıyla sadece derinleşmiştir. Kürt meselesi İslam'ın siyaset üzerindeki etkisinin zayıflaması ve Batı emperyalizminin farklı boyutlarda İslam dünyasına uzanmasıyla ortaya çıkmış. PKK sorunu ise Batı'nın ve uzantılarının İslam'ın Kürtler üzerindeki sosyal etkisini zayıflatmak üzere ürettikleri bir savaş aracıdır. Açıkçası İslam'la yoğrulmuş ve ulus devlet sürecinde özünden uzaklaşmaya direnmiş Kürtlük, PKK eliyle sosyal olarak yok edilmektedir. Bu Kürtlüğün idamıdır. Dün Şeyh Sait hesap Bugün Kürtlüğün kendisini idam ediliyor." Değerlendirmesinde bulundu.
"PKK ile çözülmeye çalışılması, dış dayatmaya boyun eğmektir"
Dr. Abdulkadir Turan, şöyle devam etti:
"Devlet PKK'nin silahsızlandırılması istiyorsa PKK ile konuşur ama Kürtlerin ana dil meselesini benim ana dil meselemi neden PKK ile konuşuyor sadece?
Ben onu mümessil olarak mı atadım? Her birimizin burada toplumsal kökleri var; burada ağaların, beylerin, paşaların, şeyhlerin, molaların torunları var. Her birimizin belli bir sosyal çevresi var. Biz PKK'yı hiçbir zaman kendimize mümessil olarak kabul etmedik. Hatta sol partilere de hiçbir zaman oy vermedik. Hatta biraz daha böyle babam derdi ki oğlum "halk yazıyorsa" kaçacaksın derdi. Bu kültürden geliyoruz. Sol bizi temsil etmiyor, biz kabul etmiyoruz. Bu olacak bir şey değil. Kürt meselesinin PKK ile çözülmeye çalışılması, dış dayatmaya boyun eğmektir. Dışarının elini güçlendirir ve PKK'ya katkı sağlar.
Mesele, Batı paradigmasına yaklaşan bağımlı bürokratik zihniyet, ilk günden bugüne Osmanlı ve Türkiye'nin hiçbir sorununu çözmüş değildir. Biz bu bürokrasiyi bertaraf ettikçe kazanıyoruz Türkiye'de. Onlardan kurtuldukça ekonomimiz bile güçleniyor. Bırakın siyasetteki o kapsayıcılığı… Neden hâlâ o paradigmayla hareket edilsin ki?
Büyümek isteyen bir Türkiye'nin önünde emperyalizme yüzleşme gerçekliği vardır. Emperyalizme yüzleşmek, Türkiye'nin birliğinin güçlendirilmesini gerektirir. Kürt meselesi bunun önünde bir engeldir ve akl-ı selime düşen bu engelin kaldırılması yönünde bir tutum içinde olmaktır.
Şimdi emperyalist güçlere karşı duruş, onların önerileri doğrultusunda ve denklemleri içinde kalınarak sergilenmez. Barkey ve Fühler'i dinleyerek biz Kürt meselesini çözemeyiz, gittikçe derinleşir bu. Bir israil meselesi haline gelir.
Şimdi sorunlarını çözemeyen toplumların hali hakikaten ortada. Kürt halkının makul taleplerinin bizatihi halkın kendisinden dinlemek ve halkın temsilcileriyle çözmek PKK'yla uzun ve derin pazarlıklara girişmekten kolaydır.
Yeter ki buna cesaret edilsin, yeter ki halkı küçük gören, tepeden bakış o jakoben yapılışında vazgeçilsin. Bu halk büyük o birlikten yanadır. İslam aleminin bütünlüğünden Türkiye'nin bütünlüğünden yanadır. Bizim bölünme gibi bir lüksümüz yok. Aslında yeni büyük bir birlikler oluşturma gibi bir ihtiyacımız var.
Trump'ın Amerika'yı büyüteceğim, Kanada'yı katacağım, orayı burayı katacağım, Gazze'yi alacağım, diyor. Bize ise bölünün demeye getiriyorlar. Bundan şüphesiz ki alınacak çok ibret vardır." (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Tarihçi-Yazar Mustafa Armağan, HÜDA PAR'ın düzenlediği çalıştayda yaptığı konuşmada, "Türkiye'de bu kadar millet var, bu kadar farklı etnik kavim var, hiçbirimiz birleşmeden önce gerçek tadımızda değiliz ancak birleştiğimizde 'Zemzem' oluyoruz." dedi.
Şehidler Kervanı Platformu Başkanı Ömer Çelik, "Her çağda olduğu gibi bu çağda da izzetimizi ve onurumuzu muhafaza etme adına mutlaka şehadet kavramını iyi bir şekilde kavramalı, çocuklarımıza anlatmalı ve bizden sonraki nesillere de bir miras olarak bırakmamız lazım." dedi.
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, "Kürt sorununun çözümü için atılması gereken pek çok adım, yapılması gereken çok iş var. Ama öncelikle kardeşlik ikliminin onarılması gerekiyor. Irkçılık-milliyetçilik sorununun aşılabilmesi kardeşlik zemininin yeniden ve sağlam temeller üzerinde tesisini gerektiriyor." dedi.
Eski Milletvekili Mehmet Metiner, "Kürt meselesi, Kürtleri mesele olarak gören CHP’nin inkarcı zihninin bir ürünüdür. Kürtlere yönelik inkar, asimilasyon ve baskı politikalarının oluşturduğu trajik bir mesele asla 'Kürt meselesi' olarak tanımlamaz." dedi.