Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (GİBTÜ) ev sahipliğinde, dünyanın farklı ülkelerinden bir araya gelen İslam âlimleri, "İslam Dünyasında İletişim ve Güven Arayışı"na dair konuşmalar gerçekleştirdi.
İki gün sürecek sempozyuma Dünya İslam Alimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Ali Muhyiddin Karadaği, Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Şark Forum Başkanı Waddah Khanfar, İran'ın Vatikan Eski Büyükelçisi Dr. Muhammed Mescidi, Pakistan İkbal Akademisi Başkanı Prof. Dr. Abdurraûf Rafiki, Uluslararası Müslüman Psikologlar Birliği'nin Kurucu Üyesi ve Genel Sekreteri Prof. Dr. Nizar el-Âni, Irkçılık ve Mezhepçiliğe Karşı Birleşenler Örgütünün Genel Sekreteri Prof. Dr. Abdulkerim Bekkar, Katar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Prof. Dr. Muhammed Muhtar Şankıti, el-Camia el-İslamiye'de Çağdaş İslâmi Fıkıh Uzmanı Prof. Dr. Muhyiddin Ghazi, HÜDA PAR Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir ve birçok alim katılım sağladı.
Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezinde düzenlenen program Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
"israil gücünü küresel hegemonyanın destek ve himayesinden almaktadır"
Forumun açılış konuşmasını yapan Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şehmus Demir, Batı dünyasının ikiyüzlü olduğuna değindi.
Demir konuşmasında, "Tabiata kötülük ve zulüm olarak yansıyan bütün beşeri teşebbüsler, aynı oranda insanlık düzenini de bozmuştur. Açlık, sefalet, savaş, sömürü, baskı ve işgaller bu yüzyılın karakteristik özellikleri haline geldi. Küresel hegemonya, insana ve tabiata dair bütün menfi emellerini gerçekleştirebilecek bir sistematik yapı edinmiş durumda. Gazze'de, bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden ve vicdan sahibi bütün insanların telin ettiği saldırılar, sadece israilin sorunu olarak görülemez. israil, gücünü, hiçbir insanlık değerini ciddiye almayan küresel hegemonyanın destek ve himayesinden almaktadır. Küresel hegemonya ise gücünü, insanların korku, cehalet, yoksulluk, çaresizlik ve ihtilafından almaktadır." dedi.
"Dünyanın sömürülen ve ezilen halkları kritik bir eşikte bulunuyor"
İslam'ın bütün insanlık için kurtuluş olduğuna dikkat çeken Demir, "Türkiye'nin Filistin'e en yakın noktası olan Gaziantep'ten bütün dünyaya şunu haykırmak istiyorum. Batı dünyası, iki yüzyıldır pazarladığı insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerle ilgili tezlerini tüketti. Bu tezlerin birer sömürü aracı olduğunu başta Gazze olmak üzere dünyanın pek çok yerinde defalarca gösterdi. Dünyanın sömürülen ve ezilen halkları kritik bir eşikte bulunuyor. Bu eşik, insanların özgürlük, adalet, merhamet ve onur mücadelesiyle dünyaya hükmeden bir avuç azınlığın tahakküm, baskı ve çıkar mücadelesinin karşı karşıya gelmiş olduğu bir evredir. Bu karşılaşmada iki büyük avantaja sahibiz. Birincisi hangi dinden, ırktan, cinsiyetten ve kültürden olursa olsun daha adil bir dünya özlemine inanan ve buna destek vermek isteyen milyarca insanın diri vicdanı. Diğeri, Allah'ın tarih boyunca mazlum ve mağdur hakları özgürlüklerine kavuşturmak için elçileri aracılığıyla gönderdiği ilahi mesajdır. İslam, bu açıdan sadece Müslümanlar için değil bütün insanlar ve hatta bütün varlıklar için bir kazanımdır. İnsanlığın vicdanını ve Allah'ın insana dair mutlak hayr olan iradesini arkasına almayan hiçbir girişim, insanlığa huzur ve saadet getiremez." ifadelerini kullandı.
"Allah'ın iradesiyle çözemeyeceğimiz sorunumuz yoktur"
Müslümanların ittifak etmesiyle çözemeyecekleri sorunlarının olmadığına değinen Demir, "Bugün İslâm dünyası, ahlaki çöküntü, yoksulluk, geri kalmışlık, cehalet, işsizlik, göç, çatışma, mezhepçilik, hukuksuzluk, ekonomik ve akademik bağımlılık gibi can yakıcı sorunlarla anılmaktadır. Çoğunun tarihsel kökenleri bulunan bu sorunların ortaya çıkmasında, Müslümanların zafiyeti kadar diğer inanç ve kültür mensuplarının bireysel ve sistematik müdahalelerinin etkisi tartışılmaya değerdir. Ancak tartışma götürmeyen gerçek, sorunlarımızı öncelikle kendi ellerimizle yaptıklarımızın karşılığı olarak görme idrakine varmanın zaruret arz etmesidir. Dolayısıyla bugün Müslüman coğrafyaların, savaş baronlarının fiili simülasyon arenasına dönüşmesinin, Müslümanlar arasındaki ihtilaf ve çatışmaların, onları insanlık nezdinde ibretlik bir hikâyeye dönüştürmesinin asıl sebebi, küresel güçler ya da Batılı ülkeler değildir. İçinde bulunduğumuz durumun asıl müsebbibi, bizleriz. Allah'ın 'ümmeten vasaten' vasat ümmet olarak tanıttığı ve onları tüm insanlığa model olma sorumluluğuyla mesul tuttuğu Müslümanların, içinde bulundukları hazin durumu değiştirmekten başka çare yoktur. Tarihi müktesebatımızı, medeniyet birikimimizi ve beşerî sermayemizi, samimi niyetlerle ve bitmek bilmeyen bir çalışma azmiyle yoğurduğumuzda, Allah'ın iradesiyle çözemeyeceğimiz sorunumuz yoktur." şeklinde konuştu.
"İslam dünyası ruhunu arıyor"
İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı Mehmet Görmez ise gençliğin bireysel maneviyatını kazanacak çalışmalar yapılması gerektiğini kaydetti.
Görmez, " Âlimlerin buluşması ve toplantıları daha doğrusu bütün Müslümanların güzel konuşmaları, ilim, fikir, hayır, iyilik üzerinde konuşmaları, aynı zamanda büyük bir duadır. Bu duanın, buradaki varlığımızın hayra çıkması, bir kurtuluş duası olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Gazze'deki feryatları dindirecek, arşa değen feryatları dindirecek, güzel bir kurtuluş duasına dönüşmesini Yüce Mevla'dan niyaz ediyorum." ifadelerini kullandı.
"Gençlerimiz farklı bir maneviyat arayışına girdiler"
Gençlerin bireyselleşmeye başladığına değinen Görmez, "Toplantımızın başlığı İslam Dünyasında İletişim ve Güven. Aslında insan dünyası kendisini arıyor. Güvenden, iletişimden önce, İslam dünyası neredeyse yüzyıldır kendisini arıyor. Kalbini arıyor, ruhunu arıyor. Ve hiç şüpheniz olmasın, o kalbi de bulacaktır, o ruhu da bulacaktır. Kendini bulacaktır İslam dünyası. Çünkü İslam sadece Müslümanlar için değil, insanlığın yegâne, son büyük umududur. Özellikle sevgili gençlere söylüyorum, ümitsizliğe de hiç yer yok. Hepimiz o büyük umuda, o büyük kurtuluşa ereceğiz inşallah. Ben sadece bir hususa işaret ederek, günümüzde gençlerimiz farklı bir maneviyat arayışına girdiler. Ben buna bireysel bir maneviyat arayışı diyorum. Toplumsallaşma üzerinden maneviyatı kurmak vardır. Bir de bireysel bir maneviyat arayışı vardır. İslam dünyasında zayıflayan bir şey var. Oda toplumsallaşma üzerinden kendi maneviyatını kurma zayıfladı. Artık insanlar topluluklara katılarak, derneklere katılarak, cemaatlere katılarak kendi maneviyatını kurmakta zorlanmaya başladı. Bunun üzerine alternatif arıyorlar. Bireyselleşmenin egemen olduğu bu dünyada alternatif arıyor insanlar. Bilhassa genç nesiller." dedi.
"İslam'la selam arasında bir ilişki var"
Gençlerin maneviyatına destek verecek çalışmaların yapılması gerektiğini dile getiren Görmez, "Okul, cami, mabet, ailenin eski gücüne elbette kavuşması için büyük bir çaba sarf etmeliyiz. Hepimizin maneviyatını kuran sivil yapılarımızın, medreselerimizin, mekteplerimizin daha güçlü olması için bir taraftan yine çalışmamız lazım. Ancak bireyselleşmenin egemen olduğu bir dünyada gençler daha çok bireysel maneviyat kurma çabası içerisine girdiler. Bizim de bu çabayı desteklememiz gerekiyor. Kimlik değerleri üzerinden benliği kurmak bir yol ve yöntem olduğu gibi benlik değerleri üzerinden kimliği kurmak ta bir yol ve yöntemdir. Hatta bu yol ve yöntem taklidi imandan her gencimizi tahkiki imana da taşıyabilir. Tam bunun için literatüre sokmaya çalıştığım bir kavram var: Müslüman toplumlar için maneviyat güvenliği. Gençlerin kendi bireysel maneviyatlarını kurabilmeleri için toplumların, devletlerin kendi Müslüman ülkelerde maneviyat güvenliğini kurmaları gerekir. İmanla eman arasında bir ilişki var. İslam'la selam arasında bir ilişki var. Selam olmadan İslam, İslam olmadan selam olmaz. İman olmadan eman, eman olmadan iman olmaz. Gençlik bu arayış içerisindedir. Gençlik maneviyat güvenliği zedelenince ya dini konularda buhran yaşayan birtakım insanların peşine düşüyor yahut karikatür malzemelerine malzeme taşıyan bir takım dini figürleri peşine taşıyor. İşte tam bu noktada, özellikle başta Diyanet İşleri Başkanlığımızın ve üniversitelerimizin bu hakikatin farkında olarak mutlaka, gençlerimizin kendi bireysel maneviyatlarını, inşa etmelerini kolaylaştıracak bir maneviyat güvenliği, yani bir emn-u eman ortamını birlikte inşa etmeliyiz." şeklinde konuştu.
"Dünyada İslamofobi yoktur, judaizmofobi vardır"
Âlimler buluşmasında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İslam düşmanlığı yapanların kullandığı İslamofobi kavramı yerine Müslümanların da sık sık judaizmofobi ve cristiyanizmofobi kavramlarını kullanması gerektiğini kaydetti.
Erbaş, "Yüce dinimiz İslam, beşeri ilişkilerin temeline adaleti ve merhameti yerleştiren bir dindir. Yeryüzünün barış ve huzurunu temin eden ilkeleri ortaya koyan bir dindir. Efendimiz (Aleyhisselatu Vesselam) Müslümanı tarif ederken, işte bu güven kelimesine dikkat çekiyor. Yani 'Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu insandır.' diyor. Aslında sempozyumun başlığı bize, Müslümana işaret ediyor. Güven insanı demek Müslüman. Müslümanlar olarak, İslam'ın inanç ve medeniyet değerleri ekseninde bir hayat tasavvuru geliştirip çağın idrakine sunabilmek için öncelikle enerji ve potansiyelimizi sömüren sorunlarla yüzleşmek kendi medeniyet köklerinden alacağımız ilhamla kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturmak zorundayız." dedi.
"Korkutan onlardır, korkutulan Müslümanlardır"
siyonist hristiyan ve yahudilerin Müslümanları katlettiğine değinen Erbaş, "İslam coğrafyasını cenderesine alan terör ve şiddet sorunu bu bağlamda çözmemiz gereken en önemli problemlerden, meselelerden biridir. Bununla birlikte, inanç karşıtı birtakım ideolojiler, dezenformasyon ve algı operasyonlarıyla körüklenen İslam karşıtlığı da aciliyetle ele alınması gereken bir meseledir. Zira uzun bir süredir bütün dünyada her geçen gün tırmandırılan İslam karşılığı bugün tam anlamıyla bir kültürel ırkçılığa ve İslam düşmanlığına dönüşmüş durumdadır. Önce İslamofobi kavramını ürettiler. Sonra o islamofobi artık İslam karşılığı aşamasına geldi. Ben şunu ifade etmek istiyorum. Dünyada İslamofobi yoktur, judaizmofobi vardır. Dünyada İslamofobi yoktur, cristiyanizmofobi vardır. Çünkü korkutan onlardır, korkutulan Müslümanlardır. O yüzden ısrarla ve bir şekilde cüdaizmofobi ve cristiyanizmofobi kavramlarını bizim sürekli kullanmamız lazımdır. Onlar nasıl bütün insanların zihnine İslamofobi yerleştirdiler ise, bizimde bugün judaizmofobinin siyonist yahudilerin ve siyonist hristiyanların neler yaptığını hepimiz görüyoruz. Nasıl insanları, Müslümanları korkuttuklarını, korkutmakla kalmayıp başta Filistin Gazze olmak üzere soykırıma varan katliamları siyonist hristiyan desteğiyle siyonist yahudilerin nasıl yaptıklarını görüyoruz. O yüzden İslamofobi yok, judayizmofobi ve cristiyanizmofobi var." ifadelerini kullandı. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Mil-Diyanet Sen Genel Başkanı Celaleddin Gül, okul yönetiminin hakkı olmayan bir şeyi talep etmekle suç işlediğini, ayrıca öğrenciyi rencide edip velisini ise psikolojik baskı altına aldığını bildirdi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli, "Söz konusu nüfus sayımında etnik kökene dair veri toplanmamış olsa da yoğun nüfus hareketliliği Iraklı Türkmen ve Arap kesimleri haklı olarak endişeye sevk etmiştir." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Her ne kadar günümüzde enerji arzında bir kriz yaşanmıyorsa da, enerji arz güvenliğinin temini noktasında her zaman hazırlıklı olmak önemlidir." dedi.
İçişleri Bakanlığı, Tunceli ve Ovacık (Tunceli) Belediye Başkanlarının PKK ile bağlantılı suçlardan ceza almaları ve soruşturmaları devam etmesi nedeniyle bu belediyelere ilgili vali ve kaymakamların kayyum olarak atandığını duyurdu.