Eski TBMM Başkanı Şentop: Türkiye'de yaşayan herkes anayasada kendisini bulmalı

HÜDA PAR'ın düzenlediği anayasa çalıştayında konuşan Türkiye Büyük Millet Meclisi 29. Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, "Yeni anayasa tartışmasının kıymetli olduğu kanaatindeyim. Anayasada kuşatıcılık önemlidir. Türkiye'de yaşayan herkesin anayasada kendisini bulması, anayasanın kendine hitap ettiğini düşünüp, buna gönülden inanabilmesi lazımdır." dedi.
HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul'da "Toplumsal Mutabakat Arayışı ve Yeni Anayasa" çalıştayı gerçekleştirildi.
Topkapı'da bir otelde düzenlenen çalıştayda, 3 oturum ile yeni anayasa çalışmalarında takip edilmesi gereken yol haritası, dikkat edilmesi gereken hususlar ve toplumun beklentilerine ilişkin önemli değerlendirmeler yapılıyor.
Şeyh Cemal Mürsel Hoca'nın Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan çalıştay, HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcı ve İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanı İshak Sağlam'ın açılış konuşması ile devam etti.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu da bir selamlama konuşması gerçekleştirdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 29. Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, "Neden Yeni Bir Anayasa? Türkiye'nin Anayasa Serüveni" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Konuşmasının başında çalıştayı düzenleyen HÜDA PAR'a teşekkür eden Şentop, anayasayı konu alan bu tür programların çok kıymetli olduğunu söyledi.
"Anayasa tartışmaları Türkiye'yi her zaman iyi bir yere taşıdı"
Anayasa tartışmalarının kendisinin bizatihi kıymetli ve faydalı olduğunu söyleyen Şentop, "Anayasa tartışmalarının Türkiye'yi hukukun üstünlüğü konusunda, özgürlükler konusunda her zaman iyi bir yere taşıdığı kanaatindeyim. Bazı sebep ve dinamikleri var. Yaklaşık 40 seneye varan bir zamandır bu konular üzerine kendi çapında konuşan, düşünen birisiyim. Allah nasip etti bazı önemli çalışmaların da içerisinde bulundum. Özellikle 2011-2013 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda bulundum. O komisyon Türkiye'de ilk defa grubu bulunan siyasi partiler tam bir anayasa teklifini meclise sundular. Ondan önceki tarihlerde kısım kısım, anayasanın bazı bölgeleri veya maddeleri ile ilgili herkesin teklifleri olmuştu ama bir bütün olarak ilk defa bir komisyon olarak tecrübesini gördük. Türkiye Büyük Millet Meclisi sayfasında bu metinler var. Tabii o süreç başarılı olamadı. Yaklaşık 65 madde üzerinde tam mutabakat sağlanmıştı. Kilitlendiği nokta hükümet sistemi tartışması olmuştu. Biz o zaman 2012 yılında AK Parti olarak başkanlık sistemini esas alan bir hükümet sistemi teklifi yapmıştık komisyona. Komisyondaki diğer siyasi partilerin hepsi kategorik olarak bunu tartışmayacaklarını ifade ettiler. Yani her partinin teklifi ortaya konuluyordu, müzekkere ediliyor, tartışılıyordu. Fakat başkanlık sistemini kategorik olarak hiç tartışmayacaklarını söylediler." dedi.
Şentop, ardından yapılan çok az revizelerle hükümet sistemi değişikliğinin gerçekleştiğini anlattı.
Türkiye'yi anayasa tartışması içerisinde tutmanın çok önemli olduğuna işaret eden Şentop, bu durumun her zaman Türkiye'yi ileriye taşıdığını söyledi.
Türkiye'de anayasa tartışmalarının geçmişi ve nedeni
Şentop, "İfade etmek istediğim ilk başlık anayasanın Türkiye'de neden tartışıldığıdır. Kabataslak baktığımızda anayasa tartışması yaşayan bazı ülkeler var ama birçok ülkede anayasa tartışılmaz. Amerika'da ya da İngiltere'de anayasa tartışması yoktur. Ama Fransa'da bir anayasa tartışması vardır. Türkiye'de de Fransa'ya benzer bir anayasa tartışması vardır. Geçtiğimiz 150 yıl içerisinde anayasa sürekli gündemde, tabiri caizse buna bir anayasa romantizmi diyebiliriz. İngiltere, Fransa ve Türkiye örnekleri üzerinde bunu biraz araştırdığımızda, tarihsel olarak baktığımızda ben temel meselenin siyasetin ve kamu hukukunun teamülleri, gelenekleri noktasında düğümlendiğini düşünüyorum."
Konuşmasının devamında İngiltere ve Fransa örneği üzerinden anayasa tartışmalarını aktaran Şentop, Türkiye'deki tarihi uygulamalar hakkında şöyle konuştu:
"Bizdeki anayasaların tarih boyunca da hazırlanma sebepleri dünyada ki diğer anayasal geleneklerden farklıdır. 1876 Kanun-i Esasi hazırlanırken daha çok uluslararası kaygılar vardı. Tanzimattan sonra devlet içerisinde padişahın dışında bir bürokrasi gelişiyor. Tabii bu bürokrasinin dayanacağı bir hukuki çerçeve yok. 1921 anayasası aslında tam bir anayasa değil. Malumunuz Kanun-ı Esasi var. Bu Kanun-ı Esasi İstanbul'da ki Meclisi Mebusana göre hazırlanmış. Ama Ankara'da 1921'de bir meclis teşekkül etmiş yani aslında İstanbul'daki meclis Ankara'ya taşınmış diyebiliriz. Ankara'daki meclisin faaliyetlerinin dayanağı olacağı anayasal metin yok. Teşkilat-ı Esasiye kanunu Ankara'daki bu yapının çalışması ve anayasal bir temel olmak üzere düşünülmüş, tasarlanmış bir metin. Cumhuriyetin ilanından sonra da 1924 Anayasası yapılıyor. Bu anayasa da yeni bir hükümetin kurulduğu, devletin şeklini kapsayan, anayasal zemin oluşturan bir metin.
1945 sonrası dünyada savaşın galipleri yeni dünyada yeni bir siyasi ortam oluşturuyorlar. Demokrasi, çok partili hayat gibi... Türkiye de bu sebeple mecburen 1945 yılında çok partili hayata geçiyor. 1945 sonrası serbest seçim olsun, partili hayat olsun deniyor ama 'bizim çocuklar' yönetsin isteniyordu. Fakat bunun serbest seçim yöntemi ile olması mümkün değildi. Bu yüzden 'serbest seçimi olsun, kim kazanırsa kazansın ama 'bizim çocuklar gibi yönetsin' formülü geliştiriliyor. Bu da Anayasa ile oluyor. Yani anayasaya siyasi bir anlam yükleniyor. Aslında siyasetin alanı olan birçok husus ve yine ekonomik, kültürel, sosyal birçok konu anayasalarda düzenlenmeye başlanıyor. Aslında bunlar normalde hükümetlerin karar vermesi konular ama bunlar anayasalarda çerçeveleniyor. Yani 'Hükümete kim gelirse gelsin belli bir sınırın dışına çıkmasın' diye bunu yapmaya başlıyorlar.
Benzer bir şey Türkiye'de de oluyor. 1950 ile 1960 yılları arası serbest bir dönem. Türkiye'yi uzun yıllar seçimli ama seçeneksiz bir demokrasi ile yöneten, artık siyasetçi ve bürokratik elitlerin bir araya geldiği bir yapı halinde olan Cumhuriyet Halk Partisi seçimi kaybediyor 1950'de. Demokrat Parti kazanıyor. 1954'te ve 1957'de Cumhuriyet Halk Partisi bir daha kaybediyor. Görünen o ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin seçimle bir daha iktidara gelmeye imkanı yok. Bu yüzden darbe ile iktidara geliyorlar fakat kalıcı olarak darbe ile iktidarda bulunmanız mümkün değildir. Çünkü bir süre sonra seçim yapılmak zorundadır. O yüzden seçimle iktidara gelemeyen bir anlayışı seçimi kazanmasa dahi iktidara getirecek bir formül lazım. İşte o formül anayasa... Anayasada bir çerçeve kuruluyor. Tabiri caizse Türkiye'de ikili bir iktidar alanı oluşturuluyor. Bir seçilmiş iktidar var görüntüde, bir de seçime ihtiyacı olmayan; yargı, silahlı kuvvetler, sivil bürokrasi gibi bir iktidar alanı var. Temel kararları seçime ihtiyacı olmayan iktidar veriyor.
Ben bunu şöyle bir örnekle ifade edeyim; sürücü eğitimi verilen araçlar var. Dışarıdan baktığınızda bir otomobil, diğer otomobillerden bir farkı yok. Ama içeriden bir farkı var o da şudur ki sağ tarafta sürüş eğitimini veren eğitmen oturuyor. Bu eğitmenin önünde de aracı kumanda edecek mekanizmalar var. Hani olur ya acemi şoför bir yanlış yaparsa eğitmen önündeki mekanizmalarda müdahale edebilsin. İşte sistem aynı böyle kurulmuş 61'den itibaren. Başbakan seçimi kazanıyor, elinde anahtarı alıyor, arabaya oturuyor, çalıştırıyor basıyor gaza. Bir süre gidiyor, sonra bir bakıyor gaza basmasına rağmen araç ilerlemiyor. Tam aksine yavaşlamaya başlıyor. Bir süre sonra anlıyor ki yan tarafta birisi var o da aracına müdahale ediyor. Ne yapacak? Ya onu indirecek, gücü yetiyorsa kavga edecek. Gücü yetmiyorsa sesini çıkartmayacak. Türkiye'de seçilmiş siyasetçiler bunu benimsemişler. "
"Türkiye'de yaşayan herkesin anayasada kendisini bulmalı"
Şentop, "Yeni hükümet sistemi ile ben mekanizmanın söküldüğü kanaatindeyim. Artık sağ tarafta kim oturursa otursun arkada oturanlardan bir farkı yok." ifadesine dikkat çekti.
Hukukun, insanların dünya görüşü içerisinde bütünleşmiş halde olduğu takdirde etkili bir sonuç üretebileceğini vurgulayan Şentop, "Onun için ben Türkiye'de anayasa tartışmalarını önemsiyorum. Faydası olduğu kanaatindeyim. Türkiye'de halen anayasanın tartışılıyor olmasının bazı temel sebepleri vardır. Siyasi ve kamu gelenekleri çok önemlidir. Bunları yok ettiğinizde yeni bir şey kurmanız çok zordur. Ama esas sorunumuz anayasada değil; onun ötesinde bizim hukukla ilgili hukukun üstünlüğü ile ilgili hukuk kültürü ile ilgili çok daha temel bir sorunumuz var. Bunun için kuralları değiştirmek, yeni kanunlar-anayasalar yapmak tam manada bizim sorunlarımızı çözmeyecektir. Şüphesiz ki bir adım olarak yeni anayasa tartışmasının kıymetli olduğu kanaatindeyim. Anayasada kuşatıcılık önemlidir. Türkiye'de yaşayan herkesin anayasada kendisini bulması, anayasanın kendine hitap ettiğini düşünüp, buna gönülden inanabilmesi lazımdır. Buda bir süreçtir. Anayasa tartışmalar bizi oraya götürecektir diye düşünüyorum." şeklinde konuştu. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
HÜDA PAR'ın anayasa çalıştayında konuşan Prof. Dr. Abdurrahman Eren, "Şu anda tek ihtiyaç da belki de bu darbe anayasasından kurtulmaktır. Bu gerçekleştirilebilir. İçerik tartışmalarını oraya ya da buraya çekersek yeni bir anayasa yapamayız." dedi.
HÜDA PAR'ın düzenlediği anayasa çalıştayında konuşan Prof. Dr. Emir Kaya, "Peygamber, sembollere bizi boğmuyor. Sembollere boğmadığı zaman biz Peygamberimizi örnek aldığımızda, devlet çok önemli bir fonksiyondur." dedi.
Partisinin düzenlediği anayasa çalıştayında konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Eğer bir anayasa toplumsal mutabakat metni olacaksa ancak ve ancak uygulanacağı toplumun talep ve ihtiyaçlarına cevap olacak şekilde kaleme alınmalıdır. Toplumla ve toplumun değerleriyle çatışmamalıdır." dedi.