Birinci Dünya Savaşı'nda Gaziantep'i işgal eden işgalci Fransızlara karşı mücadele verildiğini belirten Araştırmacı-Yazar Burhan Bozgeyik, Antep Savunması’nın, inancın, azmin ve imanın zaferi olduğunu söyledi.
Zor şartlar ve imkansızlıklara rağmen kadın, erkek, genç, yaşlı bütün Müslüman Antep halkının mazlum milletler adına sömürgeci ve işgalci Fransa’ya karşı verdiği şerefli bir direniş ve zafer abidesi olan Antep Savunması’nın 98’inci yılı idrak ediliyor.
Osmanlı Devleti'nin çöküşünün ardından 15 Ocak 1919 yılında Mondros Mütarekesi'nin 7’nci maddesi gerekçe gösterilerek İngilizler tarafından işgal edilen Antep, Musul bölgesindeki petrol yataklarını ele geçirmek için 1919 yılının eylül ayında Fransızlara bırakıldı.
29 Ekim 1919 yılında Ermeni halkın coşkulu gösterileri arasında, içlerinde gönüllü Ermeni birliklerinin de bulunduğu "Fransız işgal kuvvetleri" Antep'e girdi. Kentte büyük bir tepkiyle karşılanan işgalciler ve sömürgeciler, yaklaşık 11 ay boyunca Antep halkı ile savaştı.
Zor şartlar ve imkânsızlıklara rağmen büyük fedakârlıklar göstererek işgalcilere karşı direnen, kuşatma boyunca açlık, sefalet ve mühimmat sıkıntısıyla karşı karşıya kalan Antep halkı, 6 bin 317 şehit ve binlerce gazi vererek, kenttin sömürgeci Fransa tarafından işgal edilmesine izin vermedi.
Yazdığı kitaplarla Gaziantep tarihine ışık tutan, Antep Savunması sırasında şehir halkının yaşadıkları, işgalin nasıl engellendiği ve işgalin ardından yaşananları İLKHA’ya anlatan Araştırmacı- Yazar Burhan Bozgeyik, Antep Savunması’nda, Anteplilerin şanlı bir mücadele verdiğini, bu mücadelenin hem İslam tarihinde hem de dünya tarihinde müstesna bir mücadele olduğunu belirtti.
Antep Savunmasının, dünyada benzeri olmayan bir mücadele ve direniş olduğunu söyleyen Bozgeyik, yokluklara inat, mücadele ve azmin en güzel örneğinin Antep Savunması’nda yaşandığını ifade etti.
"Anteplilerden toplanan silahlar da Ermenilere verildi"
Gaziantep'in işgalinin bir anda gerçekleşmediğini belirten Bozgeyik, "O dönem Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'na girmişti. Osmanlı’ya ‘siz mağlup oldunuz’ denildi. Mondros Mütarekesi imzalandı. Bu Mondros Mütarekesi’ne bağlı olarak bazı maddelerini bahane ederek Antep’i önce İngilizler işgal etti. İngilizler Antep'i işgal ettiğinde Anteplilerin elindeki tüm silahları ve kesici aletleri topladılar. İngilizler, ‘bir çakı bıçağı yakalarsak idam edeceğiz ve idam ücretini de ailesinden tazminat olarak alacağız’ dedi. Hem idam ediyor hem de o aileden para alacak. İngilizler böyle bir tehdit ile Anteplilerin elindeki tüm silahları topladı. Fakat burada bir de Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler vardı. Fakat Ermenilerin silahı alınmadı. Sonradan ortaya çıktı ki Anteplilerden toplanan o silahlar da Ermenilere verildi." dedi.
"Müslümanlar hiç bir zaman esareti kabul etmez"
İngilizlerin asıl hedefinin petrol bölgesi olduğunu ve bundan dolayı da Antep’i işgal ettiklerini belirten Bzogeyik,"İngiltere, Musul, Kerkük ve Ortadoğu'nun diğer ülkeleri, Suudi Arabistan gibi bazı bölgelere gitmek istiyordu. Dolayısıyla yerini Fransızlara terk etti. Fransızlar gelmeden önce baktılar ki Osmanlı Devleti perişan bir vaziyette ve ‘mağlup’ deniliyor. Mondros Antlaşması'na göre orduları dağıtılmış ve silahlarına el koyulmuş, Antep’i işgal etmeye karar verdiler. Antepliler daha doğrusu Müslümanlar hiç bir zaman esareti kabul etmez. Özellikle kafirin esaretini hiçbir zaman kabul etmez. Hemen Antep’in ileri gelenleri ve tüm şehir halkı bir tedbir almaya çalıştılar. Yani bu düşmana karşı ‘nasıl mücadele edebiliriz, nasıl bir tedbir alabiliriz. Biz, esareti kabul etmeyiz. Bir teşkilat kurmamız lazım’ dediler. Ondan sonra bir İslam Cemiyeti teşekkül etti ve ondan sonra hemen organize oldular, Antep'te küçük bir devlet kurdular. İleride bir İslam devleti kurulduğu zaman hemen ona iltihak edecekler ama o zaman hiç bir taraftan yardım yok. Antep halkı ‘sadece ne yapabiliriz? Kendimiz şehrimizi müdafaa edebiliriz’ dediler. Bir de şu fıkıh kaidesi var. Eğer bir İslam beldesine kafir girerse o zaman 7'den 70'e cihad etmek herkese farz olur. Yani İslam Devleti olduğu zaman cihad farz-ı kifayedir, herkes gönüllü olarak katılabilir. Fakat böyle bir durumda, bir kafir işgal ettiği zaman cihad farz-ı ayn olur. O dönem farz-ı ayn olmuştu. Dolayısıyla herkes cihat ile mükellef, herkes bunun şuurundaydı." ifadelerini kullandı.
Fransızların kente yaklaşmasıyla Anteplilerin, sömürgeci ve işgalci Fransız askerlerine karşı Cemiyet-i İslamiye çatısı altında toplandıklarını hatırlatan Bozgeyik, Anteplilerin cihad şuuru ve ruhuyla işgalci Fransızlara karşı durduğunu anlattı.
"Anteplilerin yaptığı bu harekât, tüm dünyaya örnek gösterilmelidir"
Anteplilerin 7’den 70’e büyük fedakarlıklar yaparak işgali kabul etmediğini belirten Bozgeyik,"Parası olan para, altını olan altın veriyor. Kadınlar bileziklerini ve küpelerini veriyor. Kimin ne maddi imkanı varsa onu getiriyor. Çünkü çeşitli teşekküller meydana gelmişti ve erzak toplayan örgüt kuruluşu ayrı eli silah tutanlarının listesinin yapılması için ayrı teşkilat kuruluyor. Osmanlı ordusundaki subaylar ve asker olarak savaşmış olanlar bu askerlere eğitim veriyor. Herkese bir görev veriliyor. Semt teşkilatları kuruluyor, bu teşkilatların reisleri, azaları ve üyeleri belirleniyor. Herkes görevini biliyor. Anteplilerin yaptığı bu gayret ve harekât, bütün dünyaya örnek gösterilecek ve alkışlanacak bir harekât. Bir şehir halkı kendi imkânları ile şehrini müdafaa ediyor." şeklinde konuştu.
"Antepliler kurşunları ve yiyecek bir lokma ekmekleri kalmayıncaya kadar mücadele etti"
Antep Savunması’nın yaklaşık 11 ay sürdüğünü belirten Bozgeyik,"Aslında Antep Savunması dünya harp tarihine girecek bir savunmadır. Fransa silahları olan bir devlet ama muazzam silahları olan bir devlet, devamlı silah, cephane ve asker akışı geliyor. Fakat Antep'te hiçbir şey yoktur. Sadece silah tüccarlarından yüklü miktarda para ödeyerek aldıkları silahlarla mücadele ediyorlar. Mermi alıyorlar ama mermilerin kimisi silahlara uymuyor. Antep halkı da çare olarak bir silah fabrikası kurdu. Bu da enteresan bir olaydır ve Antep halkı kendi silahını kendisi üretmeye başladı. Bu şekilde 10 buçuk ay mücadele edildi. Ne zamana kadar mücadele edildi? Bir kurşunları ve yiyecek bir lokma ekmekleri kalmayıncaya kadar. Zaten harp boyunca açlıkla da savaşmışlardı. Yiyecek yok ve dolayısıyla tarlalarda kalmış sebze meyve ve otları toplayıp yiyorlar. Hiçbir şey kalmayınca acı zerdali çekirdeğini öğüterek ekmek yaptılar, onu yemeye başladılar. Acı zerdali çekirdeğinin bir özelliği insanı zehirliyor. Birçok insan bu zehirlenmeden dolayı hayatını kaybetti. Yani yiyecek hiçbir lokma, atacak bir mermi kalmayıncaya kadar mücadele edildi." diye konuştu.
"Antepliler hiçbir zaman işgali kabul etmedi"
Antep halkının 1 Nisan 1920'den, 7 Şubat 1921 tarihine kadar işgalci Fransızlara karşı direndiğini, bu süre içerisinde Antep halkının açlık, sefalet ve mühimmat sıkıntısıyla karşı karşıya kaldığını belirten Bozgeyik, şunları söyledi:
"Antep halkından eli silah tutanlar bir huruç hareketi yaptı, bu da çok muhteşem bir hadisedir. Şehrin dışına çıktılar ‘her taraftan asker toplarız, gelir sizi perişan ederiz ve kimseye de dokunmayacaksınız’ şeklinde düşmana haber gönderdiler. Zaten baştan beri Anteplilerin, Şahinbey’in ve Antep’teki diğer kumandalarının düşman kumandalarına gönderdiği haberler var. İlk günden beri Fransızlara ‘biz sizin işgalinizi, harekatınızı kabul etmiyoruz, hiçbir zaman da kabul etmeyeceğiz. Sizi buradan def edeceğiz’ dediler. Antepliler giderken de bu mesajı vererek gittiler. Düşmanda zaten bunu biliyordu. ‘Antepliler ile başa çıkmak mümkün değildi’ diyorlardı. Bizim düşmanlarımızın hepsi biliyor. Bizimle silahla, işgal etmekle baş etmeleri asla mümkün değil."
"Düşman askeri defolup gitti ama ideolojisi ve fikriyatı kaldı"
Anteplilerin işgalci Fransız askerlerini destansı bir mücadele ile bu topraklardan def ettiğini ancak o gün bu topraklardan askeri olarak giden Fransızların "sanat, kültür ve moda" adı altında halkın inanç ve ruh cephesini çökertmek için bu topraklarda kaldığına dikkat çeken Bozgeyik,"Dolayısıyla bu savaş devam ediyor. Düşman askeri sadece defolup gitti ama ideolojisi ve fikriyatı bir şekilde sınırlarımızdan içeri girdi ve derken bizim ruh cephemize girdi. Evet, düşman bizi kurşun ile öldürmüyor ama filmiyle, sanatıyla, modasıyla, ‘İstanbul Sözleşmesi’ diyor. Bu şekilde artık bizi fazla yıpranmadan teslim almak istiyor. Stratejisini bunun üzerine kurdu. Yani fazla zarara girmeden, burnu bile kanamadan bizi teslim alacak. Çünkü işgal fikrinden de vazgeçmiş değil. Ama bir mukavemetle karşılaşmak istemiyor." diye konuştu.
"Savaş esnasında 6 bin 317 şehit ve binlerce de yaralı verdik"
Antep Savunması’nda kente 300 binden fazla merminin ve topun düştüğünü belirten Bozgeyik,"Yani tüm şehir nerede ise harabe şekline geldi. Top mermisi isabet etmeyen nerede ise hiçbir bina kalmadı ve Anteplilerin bütün evleri harap oldu, camiler yıkıldı. Savaş esnasında 6 bin 317 şehit ve binlerce de yaralı verdik. Yani nerede ise Anteplilerin büyük bir kısmı şehit oldu. Geri kalanlarının tamamı da gazi oldu ve ‘Gaziantep’ şehre verilen bir ünvan ama aslında bütün Antepliler gazi oldu. Çünkü 7’den 70’e çocuk, kadın, yaşlı ve genç herkes bu savaşta görev aldı." dedi.
Bozgeyik, açlık ve yokluğun yanı sıra çocukların da birebir müdahil olduğu savaşta, çocukların büyük bir kahramanlık destanı yazdığını, işgalci Fransız askerlerinin kentte yaptığı zulümler arasında halen belleklerde yer alanların başında "Dokurcum Değirmeni" olarak bilinen bölgede 14 çocuğun Fransa askerleri tarafından kurşunlanarak öldürüldüğü katliamın yer aldığını belirtti.
Bu çocukların Şahinbey ve silah arkadaşlarına erzak götüren, yaşları 12 ile 18 arasında olan çocuklar olduğunu belirten Bozgeyik, işgalci ve sömürgeci Fransızların 'Ankara Antlaşması'nın ardından ise 25 Aralık 1921’de şehri boşaltmaya başladığını ve yaklaşık 11 ay süren işgalden sonra Anteplilerin büyük bir zafere imza attığını vurguladı.
"Antepliler imanına ve tesettürüne el uzatılmasına müsaade etmemiştir"
Fransızların asıl amacının bu bölgede hâkimiyetini kurmak olduğunu ifade eden Bozgeyik,"Fransızlar, ‘burası artık bizim ülkemiz, bizim ülkemizde tesettür olmayacak’ dediler. Şehitkamil hadisesi zaten bu süreçte yaşanıyor. Mehmet Kamil, daha çocuk ve annesinin peçesine el uzatılınca yerden aldığı bir taş ile annesinin peçesine el uzatan keferenin alnının ortasına vuruyor. Diğer Fransız askeri de süngü ile kalbine saplıyor. Kamil orada şehit oluyor. Ondan sonra namusa el uzatıldı diye Antep halkı ‘bunlarla aramızda kan davası var. Bunları buradan def edeceğiz ve gerekirse canımızı feda edeceğiz’ diyorlar. Maraş'taki Sütçü İmam hadisesi de bu şekilde başladı. Yani Antepliler ne istikbalin ne inancından ne imanından vazgeçer ne de imanına ve tesettürüne el uzatılmasına müsaade eder, etmemiştir, bunun mücadelesini de vermiştir. Antep Savunması’nda, Antepliler şanlı bir mücadele vermiştir. Hem İslam tarihinde hem dünya tarihinde müstesna bir direniştir." dedi.
"100 sene sonra yine dört bir tarafımız düşmanlar tarafından çevrili"
Fransa’nın Avrupa Birliği üyesi olduğunu ve Avrupa Birliği'nden Türkiye’ye dayatılan birçok kanunların arkasında da Fransa’nın olduğuna dikkat çeken Bozgeyik, "Ama acınacak durum bizim içimizde onların bu dayatmalarını, bize karşı ihanetlerini benimseyen insanların olmasıdır. Bu en üzülecek durumdur. Merhum Mehmet Akif, ‘Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez’ diyor. Yani yüreklerimizin toplu çarpması lazım. İnsanların aynı düşüncede olması lazım. Ama bir yerde bünyenin içerisine mikrop ve kurt girmişse işte en tehlikelisi budur. 100 sene önce burada bir mücadele oldu, hayal veya hikaye gibi geliyor. Ama 100 sene sonra baktığımızda yine dört bir tarafımızın düşmanlar tarafından çevrildiğini görüyoruz. İşte böyle bir atmosferde bizim birlik beraberlik içerisinde olmamız, inancımızı muhafaza etmemiz lazım. En önemlisi gövdenin içindeki kurtlara karşı dikkatli olmamız lazım. Evet, silah ve ordu önemlidir. Ama en önemlisi ruhtur. Yani bizi ruh cephesinden sarstıkları zaman işte en büyük tehlike budur. Şu anda azınlık bir güruh bizi ruhen çökertmek istiyorlar." şeklinde konuştu.
İşgalci Fransız askerlerine karşı gayretli Antepliler tarafından aylarca verilen mücadele ile sömürgeci Fransız işgalinden kurtarılan Gaziantep'in Kurtuluş yıl dönümünde düzenlenen etkinlikler ile ilgili de uyarılarda bulunan Bozgeyik, Gaziantep’in Kurtuluşu’nun, halkın inancı ve örfüne uygun kutlanması gerektiğini belirtti.
Bu toprakların işgal güçlerinden bin bir zahmet ile aylarca süren mücadele ile kurtarıldığına dikkat çeken Bozgeyik, Şehitkamil ve Şahinbey'in diyarı olan Gaziantep'in Kurtuluşu’nun, Gaziantep'in ve Gazianteplilerin ruhuna uygun bir organize ile kutlanması ve büyük fedakarlıklar elde edilen zaferin sulandırılmaması gerektiğini de sözlerine ekledi. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Kumar bağımlılığının, bireyi sosyal hayattan kopardığını ve maddi sıkıntılara yol açtığını belirten Psikolog Mesut Aşut, ailelerin bu sorunu görmezden gelmemesi gerektiğini ve uzmanlardan yardım almaları gerektiğini ifade etti.
Sahabelerin yaşamlarıyla bugünün gençliğine örneklik teşkil ettiğine vurgu yapan İlahiyatçı-Yazar Özkan Yaman, İslami ilimlerle birlikte fenni ilimlerin de öğrenilmesi gerektiğini söyledi.
Şanlıurfa’daki kitap fuarında buluşan kitapçılar, Kur'an-ı Kerim’in ilk emrinin “oku” olduğunu ve Hazret-i Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) de aynı şekilde “oku” emriyle görevlendirildiğini belirterek O’nun ümmeti olarak Müslümanların da okuması gerektiğine vurgu yaptı.
Mardin'de sivil toplum kuruluşları ve siyasi partililer, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Netenyahu ve Gallant için verdikleri tutuklama kararının yeterli olmadığını belirttiler.