Hukukçu Güneş: Gazze’de açlık, susuzluk ve zorla yerinden edilme soykırım suçudur

Gazze’de yıllardır süren abluka ve ambargo, bölge halkını temel insani ihtiyaçlardan mahrum bıraktığını belirten Hukukçu Muhammed Said Güneş, sadece insani kriz değil, uluslararası hukuk açısından da açık bir soykırım olarak değerlendirildiğine dikkat çekti.
Rejimin sistematik olarak gıda, su, elektrik ve tıbbi malzeme tedarikini engellemesi, binlerce masumun yaşam hakkını tehdit ettiğini ifade eden Avukat Sait Güneş, uluslararası toplumun sessizliğinin bu zulmün devamına kapı araladığını söyledi.
Güneş, Gazze’de yaşananlar, sadece bölge halkının değil, tüm insanlığın vicdanını sınayan ağır bir suç niteliği taşıdığını vurguladı.
siyonist rejimin uyguladığı ambargolar, insani yardımın engellenmesi ve temel ihtiyaçların sağlanmaması, Gazze halkını açlık, susuzluk ve hastalıkla karşı karşıya bırakıldığına dikkat çeken Güneş, uluslararası toplumun yetersiz tutumu ise, bu soykırımın devamına zemin hazırladığını ifade etti.
“siyonist rejime sorulan hiçbir soru cevap bulmuyor”
Gazze’de yaşananların yalnızca bir savaş değil, insani yardımların engellenmesinden zorla yerinden etmeye kadar uzanan çok boyutlu bir soykırım olduğunu vurgulayan Güneş, “Öncelikle şunu ifade etmek istiyoruz. Aslında Gazze'de ‘soykırım’ başlığı altında birden fazla suç tipi var ve bunlara tek tek değinmek gerekirse; özellikle insani yardımların engellenmesi, hatta siyonist hükümetinin bu yardımların engellenmediği konusundaki inkâr politikaları, hatta bu konuda Birleşmiş Milletlere yapmış olduğu baskılar… Bunun dışında, önemli sayıda tabiri caizse toplu katliam dediğimiz şeylerin yer alması, yine özellikle hastaneler, tıbbi tesisler ya da yakın tarihte yer alan açlıkla mücadele için insanların gitmiş olduğu, gıda ve diğer tıbbi malzemelerini temin edebilecekleri yerlere yapılan saldırılar hakikaten soykırımı destekler nitelikte. Bununla birlikte, yine yakın tarihte Gazze'de yapılan bir diğer soykırımın destekçisi olabilecek şey şudur. siyonist hükümeti tarafından özellikle Han Yunus'ta ve Refah kentinde Gazellilerin oradan çıkartılması... Özellikle HAMAS ile irtibatları yoksa bu kişilerin sınır dışı edilebileceği, aslında yurt dışına çıkabilecekleri söyleniyor. Aslında bu da bir yerinden etmedir. Bu insanlara yapılan zulüm nedeniyle bu insanlar aslında keyfi değil, mecburiyetten yerlerinden edilmiş olacaklar. Tüm bunların yanında bir de siyonizmin bir hesap verme problemi var. siyonistlere sorulan hiçbir soru cevap bulmuyor ve aslında başta inkâr edilen birçok şey devamında ya kabul ediliyor ya da ‘Tabii ki yapacaktık ve yaptık’ diye ikrar ediliyor. Bu konuda biz özellikle yakın tarihte gıda, elektrik, su ve diğer temel ihtiyaçların sağlanması noktasında oldukça ciddi bir soykırımla karşı karşıyayız.” diye konuştu.
“Sivillerin korunmasına ilişkin Cenevre Sözleşmesi var”
Gazze’de temel yaşam kaynaklarının kesilmesi, yardım noktalarına yönelik toplu saldırılar ve binlerce sivilin hayatını kaybetmesi, uluslararası hukukun en temel hükümlerinin açıkça ihlal edildiğini gözler önüne serdiğini söyleyen Güneş, “Gazze'de yakıt ikmalinin olmaması, elektriğin olmaması nedeniyle hastanelerin çalışamaması, suyun olmaması… Gazze'de yaşanan su kıtlığının derecesi o kadar büyük ki, temmuz ayı sonuna kadar beklenen, normalde yaklaşık 2 bin kişinin sadece su yüzünden öleceği tahmin ediliyordu ki birçok kişi de açlıktan ve bu kıtlıktan maalesef şehit oldu diyelim. Bununla birlikte biz özellikle Gazze İnsani Yardım Vakfı'na değinmek istiyoruz. Çünkü Gazze İnsani Yardım Vakfı Amerika tarafından kurulmuş, bölgede şu anda kaldırıldı ama bu ve bunun benzeri türevleri, birçok yardım kuruluşu kurulmaya çalışılıyor. Ve siyonistler aslında Gazellilere bir yardım yapacaksa, bunun kendi kontrolü altında yapılmasını istiyor. İşte Gazze İnsani Yardım Vakfı aracılığıyla bunu yaptılar. Fakat burada da o çadırlara gelip suyunu almak isteyen ya da diğer temel ihtiyaçlarını almak isteyenlere karşı toplu öldürmeler gerçekleştirdiler. Bunu başta siyonistlerin reddetmesine rağmen, en son 137 kişiyi tek seferde burada öldürdüğünü kabul etmek zorunda kaldı. Ve bunun gibi, aslında binlerce insanı sırf bu çadırlara gittiği için, tabiri caizse şehit etti. Biz bu konuda, yani siyonistin uygulamış olduğu soykırım hakkında uluslararası hukuktaki en önemli kaynak şu: savaş zamanında sivillerin korunmasına ilişkin Cenevre Sözleşmesi var. Bu Cenevre Sözleşmesi, 4. Cenevre Sözleşmesi olarak geçiyor ve burada madde 55 ve 56 aslında diğer maddeler de oldukça rahat bir şekilde ihlal edilmiş fakat bizim için şu anda en önemlisi madde 55 ve 56'nın ihlali.” ifadelerini kullandı.
“Su ihtiyacının en fazla yüzde 10'u karşılanıyor”
Uluslararası hukukun açık hükümlerine rağmen, Gazze’de halkın en temel yaşam kaynakları sistematik şekilde engellenerek ağır bir insani kriz oluşturulduğunu belirten Güneş, “Madde 55’te, bu kanunun 55. maddesinde şöyle söyler: ‘İşgalci güç, elindeki imkânları sonuna kadar halkın gıda ve tıbbi malzemelerini sağlamakla görevlidir.’ Özellikle işgal altındaki toprakların kaynaklarının yetersiz olması durumunda, gerekli gıda maddelerini, tıbbi depoları ve diğer eşyaları getirmelidir. Bu, soykırım sözleşmesinin aslında en önemli maddelerinden biridir. Yani siz bir yeri işgal de ediyor olsanız yani bir suç da işliyor olsanız belki uluslararası hukukta bunun bile bir usulü var. Yani sen bir işgalci de olsan, oradaki insanların gıda maddelerini, tıbbi depoları ve diğer temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundasın. Şu anda Filistin'e girmesi gereken gıda maddesi ya da verilmesi gereken elektrik, su ihtiyacının en fazla yüzde 10'u gibi bir şey karşılanıyor. Bu, açlıkla ve kıtlıkla soykırım suçunun işlenmesidir. Yine madde 56’da şöyle söylenir; ‘İşgalci güç, elindeki imkânları sonuna kadar ulusal ve yerel makamların iş birliği ile işgal altındaki topraklarda tıbbi ve hastane kurum ve hizmetlerinin, halk sağlığının ve hijyenin sağlanması ve sürdürülmesi görevine sahiptir.’ siyonistlerin böyle bir görevi olmasına rağmen, Gazze halkına zaten çok kısıtlı sayıda vermiş olduğu Gazze'nin ihtiyacı olan suyun yaklaşık yüzde 6'sı gibi bir şeyi veriyordu bunu da kesti. Bununla birlikte Gazze'de yaşayan insanların deniz suyuyla beslenmesi ya da diğer kirli yer altı sularıyla beslenmesi nedeniyle yaşadıkları su hastalıkları ortaya çıktı ve bu hastalıklar maalesef çözülemiyor. Çünkü yeterli ekipman yok ve yeterli hastane yok. Bütün hastaneler bombalandı. Çok az sayıda hastane var ve hastaneler çalışamıyor çünkü elektrikleri yok.” şeklinde konuştu.
“Şu anda herkes kör, sağır, dilsiz numarası yapmaya devam ediyor”
Uluslararası hukukta soykırım suçuna dair düzenlemeler ve cezalandırma mekanizmaları bulunmasına rağmen, uygulamada ciddi aksaklıklar yaşandığını anlatan Güneş, “Bu kanun aslında hem soykırımı tanımlıyor hem soykırımın engellenmesi hem de soykırımda bir cezalandırma boyutu var. Yani uluslararası hukukun maalesef şöyle bir dezavantajı var. Bir şeyler yasaklanıyor, fakat bu yasağı ihlal edene yaptırımlar yok. Bunun sayılı istisnalarından biri de yine 4. Cenevre Sözleşmesi. Çünkü 4. Cenevre Sözleşmesi'nde, soykırım suçunu işleyen kişilerin nasıl cezalandırılacakları da belirtilmiş. Bu konuda, 2023 yılında Güney Afrika'nın açmış olduğu bir dava var. Bu dava yine aynı şekilde bu 4. Cenevre Sözleşmesi’ne dayanıyor ve siyonizmin soykırım suçu işlediği gerekçesiyle açılan bir dava. Maalesef uluslararası hukukta ya da uluslararası toplum düzeninde, özellikle Müslüman ülkelerden hiçbiri bu konuda hiçbir adım atmamasına rağmen, tek adım atan Güney Afrika oldu. Aslında birçok ülke sırf bu kanunların ihlali nedeniyle dava açabilecekken, şu anda herkes kör, sağır, dilsiz numarası yapmaya devam ediyor. Yine Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi var. Yine uluslararası hukukça kabul edilen bu sözleşmede, özellikle bir soykırım suçunun hangi hallerde soykırım suçu olduğu belirlenmiş. Burada özellikle insanların öldürülmesi, belli bir gruptaki insanların öldürülmesi, yine belli bir gruba mensup kişilere bedensel veya zihinsel zararlar verilmesi, grubun bütünüyle veya kısmen fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarının kasten değiştirilmesi ki bizim için en önemli olan da bu insanlara orada belki şu anda çok ciddi silahlarla, bombalarla öldürmüyorlar fakat yaşam standartlarını değiştirerek, su ve elektrik imkânı vermeyerek o insanları açlığa, kıtlığa ve ölmeye mahkûm ediyorlar. Yine gruba mensup çocukları başka bir gruba nakletmek, aslında taşımak da bir soykırım suçu olarak düzenleniyor. Bununla birlikte, uluslararası hukukta düzenlenen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 25. maddesi de bizim için oldukça önemli. Çünkü burada İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde şöyle söylenir: ‘Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır.’ Bu hak; beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ve gerekli toplumsal hizmetler, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetimi dışında koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumunda güvenlik hakkını da kapsar.” dedi.
“İçinde oturacak bir konut kalmadı”
Gazze’de temel insani ihtiyaçların sistematik şekilde engellenmesi, uluslararası hukukta soykırım suçu kapsamına girdiğini belirten Güneş, “Burada özellikle giyim, beslenme, konut, tıbbi bakım hakları oldukça önemli. Zira Gazze’de insanlar, kış aylarında ve yağmurlu aylarda defalarca kez videolarda gördük; insanlar üşüyordu, giyecek ya da içinde oturacak bir konut kalmadı. Bütün konutlar yerle bir edildi. Çadırların altında yaşamaya kalkan insanların da yetersiz giyim ürünü olması nedeniyle, o susuz ve soğuk hava şartlarında yaşamaya çalıştılar. Bununla birlikte, yine tıbbi bakım ürünlerinin yetersizliği… Bu konuda özellikle Sınır Tanımayan Doktorların yapmış olduğu açıklamalar oldukça önemli. Gruba mensup doktorların yapmış olduğu açıklamada, insanların hastalanması bir yana, hastalıklara gerekli tıbbi tedavi olmasına rağmen, bu tedavinin malzemeleri olmadığı için elektriği, suyu olmadığı, hastanelerin bu imkânlara sahip olmadığı için bu tıbbi yardımdan da faydalanamadıkları açıkça ortaya konulmuş. Bu şekilde de soykırım suçu işlenmiştir. Yine Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nde de bu konulara değinilmiş. Kişilerin açlık, giyim, barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmaması Soykırım suçu olarak kabul edilmiş ve bu kişiler hakkında temel hak ve hürriyetler olarak sınıflandırılmıştır. Yine Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü’nde, insanlığa karşı suçlar içerisinde düzenlenen soykırım suçu şöyle düzenleniyor: Herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenen suçlar öldürme, toplu yok etme, köleleştirme, sürgün edilme gibi hallerin tamamı aslında soykırım ve insanlığa karşı suç olarak sınıflandırılmıştır.” ifadelerini kullandı.
“Siyonist rejimin temel düşmanı insanlık”
siyonistlerin Gazze’ye yönelik insanlığa karşı işlediği suçlar, uluslararası toplumun yetersiz tepkisiyle sürerken, bölgedeki gerçek güç dengesi ve çözümünün anahtarının HAMAS'ta saklı bulunduğunu dile getiren Güneş, “Biz bu konuda, Gazze’nin uluslararası toplum tarafından herhangi bir şekilde yardım edilmediğini görüyoruz. Maalesef cezalandırma mekanizmalarının işlememesi, siyonizme karşı güya Müslüman ülkelerin bile ortaya tepki koymaması nedeniyle, aslında bu suçlar işlenmeye devam edecek. Gazze bugün siyonistlerin hedefi yarın ise tüm insanlık. siyonistlerin buradaki temel düşmanı aslında ne Gazzeliler ne Müslümanlar… siyonistlerin temel düşmanı insanlık. Bu, siyonizmin izlemiş olduğu politikalar nedeniyle, aslında şu anda insanlığa karşı suç işleniyor. Bunun için dini, dili, ırkı hiç fark etmeksizin tüm insanların tepki göstermesi gerekiyor. Bu arada özellikle değinmek istiyorum. Avrupa Birliği tarafından hem Arap ülkeleri hem de Türkiye’nin içinde olduğu 16 ülkenin katılmış olduğu bir New York Bildirgesi imzalandı yakın tarihte. Bu imzalanan sözleşmede, Gazze’deki savaşın son bulması için Türkiye de buna imza attı. Maalesef burada HAMAS’ın silah bırakması desteklendi. Aslında bizim şunu söylememiz gerekiyor. Şu anda siyonistlerin elini kolunu bağlayabilen tek güç HAMAS'tır. Yani HAMAS olmadığı takdirde, Gazze’ye ne ilaç ne su ne de başka bir şey verilemez. Gazze’deki insanlara her türlü işkence sadece Gazze’de değil, Filistin halkının tamamına, yani Han Yunus’a da Refah’a da bununla birlikte bütün bölgede her türlü zulüm işlenebilir. Bunun önündeki tek engel HAMAS’tır. Biz bu konuda, Türkiye’nin imzalamış olduğu bu bildirgeyi şahsımız adına kabul etmediğimizi, bu bildirgeye destek vermediğimizi ve HAMAS’a silah bırakma çağrısının yapılmaması gerektiğini düşünüyoruz. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Şanlıurfa’da vatandaşlar başıboş köpek saldırılarının arttığını belirterek, hem insanların güvenliği hem de hayvanların yaşam hakkı için yetkililere kalıcı çözüm çağrısı yaptı.
Gazze'de yaşanan soykırım ve açlığa ilişkin konuşan Prof. Dr. Ömer Faruk Çalım, "Gıda desteği çok önemli. Bu anlamda sivil toplum kuruluşları, Müslüman ümmeti ve Türkiye halkı olarak yöneticilerimize, uluslararası kuruluşlara, UNICEF'e baskı uygulayıp bir sonuç almalıyız." dedi.
Bursa’da yaşayan Ünal Kılıç, SGK anlaşması olmasına rağmen özel hastanelerin talep ettiği yüksek ücretlere karşı hukuki mücadeleler veriyor. Oğlunun doğumu sırasında alınan haksız ücretle süreci başlatan Kılıç, SGK ve Tüketici Hakem Heyeti aracılığıyla şimdiye kadar kendisi ve tanıdıkları adına yaklaşık 200 bin TL iade aldı.