İslami dava aşkı ve bir şehidi andıran örnek yaşantısıyla yaşarken "Şehid" ünvanını almış olan Şehid Ahmet Arık'ın şehadetinin üzerinden tam 28 yıl geçti.
1990'lı yılların karanlık döneminde İslam davasıyla tanışmasıyla beraber ilmi alanda kendini yetiştiren, yaptığı İslami çalışmalarla düşmanlarını rahatsız eden, şehadetinden önce "Şehid" ünvanını almakla beraber kimler tarafından şehid edileceğini evvelden söyleyen Şehid Ahmet Arık, 22 Kasım 1993'te İslam düşmanlarınca şehid edildi.
Aradan geçen 28 yıla rağmen Şehidin özellikle Bağlar ilçesinde yaptığı İslami çalışmaları, cesareti, feraseti, arkadaşlığı ve İslam davasına olan sadakatini unutmayan dava arkadaşları, onun güzel ahlakını, ilme olan sevdasını ve hiçbir tahsili olmamasına rağmen hitabetiyle ilgilendiği kimseler üzerinde oluşturduğu etkileri aktardı.
Zeynel Abidin Gülsever
Şehid Ahmet Arık'ın dava arkadaşlarından Zeynel Abidin Gülsever, Şehidin aile yapısı, güzel ahlakı, ilmi alanda kendini yetiştirmeye yönelik azmi ve kentte yaptığı İslami çalışmaları anlattı.
"İslami davayı Bağlar'ın en uç köşelerine taşıyabilmiş çalışkan bir kişiliğe sahipti"
Gülsever, "Şehid Ahmet 1988-89 yıllarında Bağlar'da kalıyordu. O zaman İslami gençliğin henüz olmadığı, 80 ihtilalinden sonra bazı insanların İslami endişe duyarak ortaya çıkmaya başladığı bir dönemdi ve biz de o dönem gençlerindendik." dedi.
Şehid Ahmet'in aile yapısı hakkında bilgiler veren Gülsever, "Dindar sayılan bir ailenin evladıydı. Babası dindar, sofi bir insandı ve gençlere sunulan cahili bir hayat seçeneğinden kendilerini korumaya çalışıyordu. Şehid Ahmet, okul okumadığı halde hızlı bir şekilde kendini geliştirmiş, ondan önce bu yapının içinde bulunmamıza rağmen o, İslami konularda kendini geliştirerek gençlere ulaştırmada atılgan yapısıyla bizleri geride bırakmıştı." ifadelerini kullandı.
İnsanların İslam'ın çatısına girmek için hızlı bir arayışta olduğu o dönemde Şehid Ahmet'in camide çocuklara ders vermeye başladığını ve yetiştirdiği öğrencileri başka camilere göndererek bu halkayı genişlettiğini belirten Gülsever, İslami davayı Bağlar'ın en uç köşelerine taşıyabilmiş çalışkan bir kişiliğe sahip olduğunu söyledi.
"Muhammed Sudan Ağabey, ona 'Şehid Ahmet' unvanını verdi"
Şehadetinden önce "Şehid" ünvanını alması konusuna değinen Gülsever, "Diyarbakır'da Ahmetler çoktu, camilerin piri dediğimiz Muhammed Sudan Ağabey, Ahmetler karışmasın diye ona o zamanlarda 'Şehid Ahmet' unvanını vermişti. Şehid Ahmet, karakter olarak tebliğ ve ilme düşkün bir yapıya sahipti. Bazı zamanlar evlere misafir olur geç saatlere kadar muhabbet eder ve o gece orada uyurduk. Biz şehidin de uyuduğunu zannederdik ama bizi sabah namazına uyandırdığında belki bir rafın bütün kitaplarını toplayarak araştırmalar yaptığını görürdük. Kendini o kadar hızlı ve iyi geliştirmişti ki İslam dışı fikirlere sahip insanlar onunla baş edemiyordu." şeklinde konuştu.
Gülsever, "İslam'a karşı yapıların çok fazla olduğu, sol, milliyetçi gruplar ve devlete sızmış karanlık yapıların birleştikleri 90'lı yıllardaki o mücadele döneminde Şehid Ahmet bizlere cesaret aşılıyordu. O cesaretinden dolayı onun yanında kendimizi güvende hissediyorduk." diye belirtti.
Şehid'in bir diğer özelliğinin de namaz başta olmak üzere tüm ibadetlere düşkünlüğü olduğunu söyleyen Gülsever, "İmam Zeynel Abidin gibi secde ehliydi. Namaz kılarken secdede yarım saate yakın kaldığı oluyordu. Bazen beraber camiye gittiğimizde bizler farz ve sünnet namazlarımızı kıldığımız gibi çıkarken o ise farz ve sünnetten sonra tesbihatını yapar, gayri müekkede sünnetlerini de kılar öyle çıkardı. Hiçbir zaman bu ibadetlerini aksattığını veya terk ettiğini görmedik. Bazen özel gecelerde camilerde program tertiplediğimizde bizler zikir, Kur'an okuma ve diğer ibadetleri yaparken o, program sürecini namaz secdesinde geçiriyordu." ifadelerini kullandı.
"En az 100 gencin İslami davayla tanışmasına vesile oldu"
İlme olan sevdasını ve azmini aktaran Gülsever, "Okul okumadığı halde İslam alimi ve akademisyenlerden farkı yoktu. Onu seven yüzlerce gence de bu şekilde okumayı aşılıyordu. En az 100 gencin İslami davayla tanışmasına vesile olduğunu biliyorum. Bir diğer özelliği de Hazreti Hüseyin ve şehadete aşıktı. Hazreti Hüseyin'in zulme karşı kıyamı, yiğitliği ve o kadar insan arasında İslam bayraktarlığını yapması başkalarında olmayacak veya az karşılanacak bir Hüseyin aşkı oluşturmuştu. 'Hüseyin' der biterdi, Hüseyin'le ilgili ilahileri çok sever ve sık sık dinlerdi." dedi.
Şehid Ahmet'in kendisinden önce evlendiğini ve arkadaşlarını evinde ağırlamaktan memnuniyet duyduğunu belirten Gülsever, "Kendisiyle tertiptik ama benden önce askere gitmiş ve yine benden önce bitirmişti. Diyarbakır'a geldiğimde bana 'Tertip senden önce askere gittim senden önce izne geldim ve senden önce de şehid olacağım' dedi ve nitekim 93 yılının kasım ayında şehid oldu, biz hala duruyoruz. Rabbim bizlere de şehadeti nasip etsin." şeklinde konuştu.
"Şehadet haberi sadece beni değil bütün bir camiayı üzdü"
Ahmet Arık'ın şehadet olayını anlatan Gülsever şöyle konuştu:
"Ben evlendikten iki gün sonra şehid oldu. Şehadet haberi sadece beni değil bütün bir camiayı üzdü. Muhammed Sudan Ağabey, 'Bu fasit ve karanlık güçler bizi şehid etmediler, elimizi ve ayağımızı kırdılar' diyerek hayıflanmıştı. Şehidin cenazesi camideyken yanında durduğumda 'ben şimdi kime takılacak ve şakalaşacağım' diye içimden geçirmiştim. Cenazesi başında tek başıma kalmış, onunla hasbihal etmiş ve onu öptüğümü hatırlıyorum. Onu ahiret hayatına, şehidlerin yanına gönderdik." ifadelerini kullandı.
Gülsever son olarak, "Bunca zamana rağmen halen özlüyor, yanımızdaymış gibi yakınlarımızda hissediyor ve kimi zamanlar rüyalarımızda görüyoruz. Rabbim onların makamlarını yüceltsin, yolunu takip edebilmemiz için bize ve gençlerimize imkanlar versin ve şehid olmayı nasip etsin." dedi.
Fırat Nart
"Şehadetle ilgili o dönemde bütün kaynakları okumuştu"
Hem şehadetini hem de Şehid Ahmet'i anlatmanın çok zor olduğunu söyleyen Fırat Nart ise, Şehidin hemüz hayattayken "Şehid" ünvanı alabilmiş biri olduğunu hatırlatarak üzerine bestelenen ezgide "Sen ey Şehid, Şehid Ahmet" şeklinde vurgu yapıldığına dikkat çekti.
Nart, "Bedir Camii'nin köşesindeki manav dükkanında çalışıyordu. Değerli bir ağabeyimizin kendisiyle ilgilenmesi vesilesiyle 1988'de İslam davasıyla tanıştı. Şehid Ahmet çok hızlı gelişip o hızını sonuna kadar götürebilen nadide insanlardan biriydi. İlkokuldan terk olmasına rağmen konuştuğunda üniversite mezunu zannediliyordu. Hatta üniversitelilerin yoğun olduğu bir ortamda şehid sohbet yaptığı esnada oradaki gençlerden biri 'Bu arkadaş hangi fakültede okuyor' sorusunu yöneltmiş ve 'tahsilinin ilkokuldan terk olduğunu öğrendiğinde inanamamıştı." ifadelerini kullandı.
Şehidin ilme olan düşkünlüğünü dile getiren Nart, "Bizler gülmekle, eğlenmekle vakit geçirirken o kitap okurdu. Şehadetle ilgili o dönemde bütün kaynakları okumuştu diyebilirim. Şehadete olan sevdasından dolayı kendisine 'Şehid Ahmet' diye hitap etmekten ziyade ona sadece 'Şehid' demeye başlamıştık. Şehadet haberi üzerimizde çok büyük bir etki oluşturmuştu." dedi.
"Gençleri kanalize edebilme yeteneğine sahipti"
O dönemlerde cami çalışmalarının en damar şahıslarından birinin Şehid Ahmet Arık olduğuna vurgu yapan Nart, şu anda İstasyon Camii olarak bilinen Sümer Camii'nde başlattığı çalışmalardan dolayı o dönemde caminin adının 'Şehid Ahmet Camii' olarak bilindiğini, çok sayıda kişinin hidayetine vesile olduğu gibi insanları yönlendirebilme ve gençleri kanalize edebilme yeteneğine de sahip olduğunu söyledi.
Şehid Ahmet'in araştırmacı yönüyle beraber çok zeki bir insan olduğuna dikkat çeken Nart, "Şehid Ahmet'in en belirgin özelliklerinden biri de çok sağlam bilgi getirmesiydi. Kendisine 'Şu konuyu öğrenebilir misin?' denildiğinde o bütün detaylarıyla getiriyordu. Rahmetli Muhammed Sudan Ağabeyle ilgili anlatılan bir anıda 'Muhammed Sudan Ağabey diyordu ki Şehid Ahmet'i çok sevmemin sebebi kendisinden bir şey isterken söylemeyi unuttuğum konuları dahi tamamlayarak yanıma gelirdi. Yani leb demeden leblebiyi anlayabilen bir özelliğe sahipti. Nitekim özellik bakımından onu bizden ayıran vasıflardan biri de buydu." şeklinde konuştu.
Şehidin mücadeleci yapısını anlatan Nart, "Hatta askere gidip izne geldiği zamanlarda mücadelenin şiddetlendiğini gören Şehid, tekrar askere gitmek istememiş, kalmak için çok çaba göstermişti. Muhammed Sudan Ağabey'in iknasıyla yeniden askerliğini yapmak üzere Kıbrıs'a gitmişti. Askerdeyken mescitte İslamı anlatıyor, imamlık yapıyor ve hatta komutana aldırdığı Fizilal-il Kur'an setini okuyup bitirme imkanına sahip olmuştu." diye belirtti.
"Kendisini kimlerin şehid edeceğini bilmişti"
Şehid Ahmet'in kişiliğinden bahseden Nart, "Çok cömert bir insandı. Hiç unutmam, bir arkadaşımız kendisine 2'nci el çamaşır makinası vermişti. Evli ve çocukları olmasına rağmen makinayı evine götürmek yerine bana getirmişti. Onu kelimelerle anlatmak kifayetsiz olur. Namaz kıldığında adeta dünyadan ayrılmış gibiydi. Dışarıdan ona bakan bir kimse onun orada olmadığını fark edebilirdi." ifadelerini kullandı.
Şehadet sürecinde bölgedeki atmosfere dikkat çeken Nart, şunları söyledi:
"Askerden geldiği dönemde mücadelenin şekillenmesinden dolayı hangi güruh tarafından şehid edileceğini bilmiş, 'Beni falankesler şehid edecek' diyerek adres verdi. Hakikaten kendisini şehid edecek olanları da bilmişti. Nitekim kimleri rahatsız ettiğini ve zor duruma soktuğunu kendisi de biliyordu. 22 Kasım 1993'te karanlık güçlerce şehid edildi. Şehadeti bizleri çok üzmüştü. O dönemler öyle bir süreçti ki o kadar samimi olmamıza rağmen şehadetinden 9 gün sonra kabrini ziyaret edebilme imkanına sahip olabilmiştim. Öyle bir süreçti ki şehadet anında yanına gidemedik, alnını öpemedik, kabrini ziyaret edemedik."
Son olarak Nart, "Allah bizlere de öyle bir ibadet anlayışı ve şehadet arzusu nasip etsin. Diyarbakır'da merkez Bağlar ilçesi Lefkoşe Caddesi'nde bir arkadaşla beraber yürürken 4 veya 5 kişilik bir grubun silahlı saldırısı sonucu ilk mermiyle vurularak yere düşüyor. Üzerine gelen katiller 2 el daha ateş ederek kendisini şehid ediyorlar. O gün Diyarbakır'da 10'a yakın ciddi olaylar olmuş ve en yoğun hadiselerin gerçekleştiği bir gündü." şeklinde konuştu. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Avukatların son dönemlerde ekonomik anlamda çok zor günler geçirdiğini belirten Batman Barosu Başkanı Abdülhamit Çakan, "Ekonomik bağımsızlığa sahip olmayan avukatlar, hem mahkemeye hem müvekkillere hem de ailelerine karşı sendeliyor" dedi.
İnşaat alanlarında en sık karşılaşılan kazaların başında yüksekten düşmeler ve cisim düşmelerinin geldiğini belirten Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve İşyeri Hekimi Prof. Dr. Reşit Sevimli, "Yüksekten düşmeler, bel ve kafa travmalarına, hatta ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. İnşaat alanlarında emniyet kemeri, sağlam platformlar ve güvenli çalışma alanları oluşturulmalı" dedi.
Eğitim Bir-Sen Şanlıurfa Şube Başkanı İbrahim Coşkun, yapılan öğretmen atamalarıyla Şanlıurfa'ya 5 bin öğretmen verilmesinin önemli bir adım olduğunu, ancak öğretmen açığının hâlâ 7 bin civarında olduğunu belirtti.
Kamu personeli alımlarında 35 yaş sınırının adayların mağduriyetine neden olduğunu belirten sendikalar, adil bir istihdam politikasının benimsenmesi ve kamu personel alımlarında söz konusu yaş sınırının kaldırılması gerektiğini belirtti.