Mardin’de Kerbela şehidinin mezarının olduğuna dair bilgiler mevcut

Mardin’de Muharrem ayı ve Kerbela ile ilgili düzenlenen programda konuşan Prof. Dr. Ahmet Gemi, Mardin’de Muhammed El Faris Bin Caferi Tayyar’ın mezarının olduğuna dair ciddi kaynakların bulunduğunu ifade etti.
Mardin’de “Muharrem Ayı ve Kerbela Meselesi” başlığıyla söyleşi programı düzenlendi.
Sanat Akademisi Konferans Salonu’nda düzenlenen programda konuşan Mardin Artuklu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Gemi, Muharrem ayının dini ve tarihi önemini anlattı. Gemi, ayrıca Kerbela şehitlerinden birinin mezarının Mardin’de olabileceğini ifade etti.
Prof. Dr. Ahmet Gemi, konuyla ilgili Osmanlı arşivlerine dayanan belgelerin varlığından söz etti.
Konuşmasında Muharrem ayının kutsiyetine değinen Prof. Dr. Ahmet Gemi, Hz. Musa’dan Hz. Hüseyin’e uzanan tarihsel süreçte Aşure Günü’nün önemini vurguladı.
“Malum olduğu üzere mübarek aylardan Muharrem ayındayız. Muharrem Ayı, ‘hürmet edilen ay’ demektir. Hicrî yılın ilk ayıdır. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam, Mekke’den Medine’ye 622 yılında hicret ettiklerinde, Medine Yahudilerinin aşure gününde oruç tuttuklarını öğrendiğinde, bu orucun ne olduğuyla ilgili sorduğu soruya karşılık, Hazret-i Musa’nın Firavun’dan kurtuluşu için oruç tuttuklarını ifade ediyorlar. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam da, Yahudilere ‘Ben Musa’ya daha layığım’ diyerek Müslümanlar o günden beri oruç tutmaktadırlar.”
Kur’an-ı Kerim'de Aşureye dikkat çekildiğini belirten Gemi, “Hicri yılın ayları Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’dan önce vardı. Henüz Ramazan orucu farz kılınmamıştı. Ramazan orucu hicrî ikinci yılda farz kılındığında, Peygamber Efendimiz Aleyhisselam, Müslümanlara ‘Sizler artık aşure orucunu tutmayabilirsiniz’ emrini vermiştir. Aşure, ‘on’ demektir. Kur’an-ı Kerim’de aşure gününe işaret eden bir ayet-i kerime var: ‘Fecre ve on güne yemin olsun.’ Ayetlerdeki ‘on’ kelimesinin aşure gününe işaret ettiğini belirten müfessirler bulunmaktadır.” ifadelerini aktardı.
Gemi, “Dolayısıyla aşure; Hazret-i Âdem’in cennetten indirilmesi, Hazret-i Nuh’un tufanda o günde kurtulduğu, musibete uğrayan Hazret-i Eyyûb, Hazret-i İbrahim ve Hazret-i Musa’ın musibetlerinin aşure gününde sona erdiği rivayetler vardır. Hazret-i Hüseyin ile kardeşi, çocukları ve akrabalarının şehadeti de aşure gününe denk geldiğinden o gün İslam dininde çok ehemmiyet verilmektedir. Hazret-i Hüseyin ve yanında bulunan birkaçının başı Kerbelâ’da koparılıyor. Mübarek başlar Yezid’in sarayına gönderiliyor. Oralarda da kötü muamelede bulunuluyor.” şeklinde konuştu.
“Mezar, üzeri duvarla örülmüş bir şekilde durmaktadır”
Kerbela şehitlerinden birinin mezarının Mardin’de olabileceğine dikkat çeken Gemi, “Kerbelâ şehitlerinden Muhammed El Faris Bin Caferi Tayyar, yapılan araştırmalara göre Mardin’de olduğuna dair bilgiler mevcut. Güzel şehrimiz İpek Yolu güzergâhında olduğu için pek çok medeniyete beşiklik yapmış ve çok kıymetli insanların uğrak yeri olmuştur. Bu konuyla ilgili çalışmalar mevcut ve devam ediliyor. Bununla beraber, Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’ın postacısı Şeyh Çabuk Cami’inde olduğu bilinmektedir. Nice muazzam kişilerin mezarları da bulunmaktadır. Mardin’de bir Kerbelâ şehidinin mezarı da niçin bulunmasın? Gibi bir soru akıllara gelebilir. Mardin Ulu Camii’nde Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’ın Sakal-ı Şerif’i mevcuttur. Bu bizim için çok büyük bir değerdir. Bu gibi semboller şehirleri çok daha ileri taşımıştır. Mardin’de bir Kerbelâ şehidinin olabilme ihtimali şu yönde dayandırılabilir: Muhammed El Faris Bin Caferi Tayyar’ın akrabaları Mardin’de yaşamak istediklerini ve dolayısıyla bu şahsiyetin de naaşını beraberinde getirdiklerine dair kaynaklar var. Daha sonraki dönemlerde bu mezarın nerede olduğu tespit edilmiştir. Mardin Eski Hükümet Konağı civarı, Sabancı Müzesi’nin karşısında ve mescidin bitişiğinde bir yerde olup, üzeri duvarla örülmüş bir şekilde durmaktadır.” ifadelerini dile getirdi.
“Bu konuda yetkililerin yakından ilgilenmeleri gerekmektedir”
Gemi, Osmanlı döneminde arşiv kaynaklarının varlığından konuşarak, “Orada mescidin ve mezarın olduğu ile ilgili Osmanlı döneminde arşiv evrakları mevcut. Bu mescidin ve türbenin türbedarlığını da Mardin’deki Hamidi ailesi üstlenmiştir. Bunlar da arşiv kaynaklarında bulunmaktadır. Bizler bu mezar ve mescidin gün yüzüne çıkarılmasını sağlarsak bu bizim için bir devadır. Mezar çıkarılmasa bile caminin ortaya çıkarılması elzemdir. Bizim kültür ve fıkıh kitaplarımızda vakfedilen bir mekân gerçekleşmişse, ebediyen orası vakıf malı olarak kalmaktadır. Kimse onu yıkamaz, müdahale edemez. Dolayısıyla bu konuda yetkililerin yakından ilgilenmeleri gerekmektedir.” şeklinde kaydetti.
Konuşmasının sonunda Muharrem Ayı’nın manevi mesajına da vurgu yapan Prof. Dr. Gemi, Kerbelâ’dan ders alınması gerektiğini belirterek, “Muharrem Ayı, Hazret-i Hüseyin’in şehadeti bizi nereye getirmeli? Bizi tekrar bu kısır döngülere düşürmemek için, ötekileştirmemek için, birlik ve beraberliğimizin tesisi için bizim için birer örnektir. Bu olaylardan ders almamız gerekiyor. Rabbim bizlere böyle olaylar bir daha yaşatmasın.” dedi. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
11 Temmuz 1995'te Sırp komutan Ratko Mladiç'in emriyle başlatılan Srebrenitsa katliamı, 8 binden fazla Boşnak sivilin sistematik şekilde katledilmesiyle sonuçlandı. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen Srebrenitsa, Avrupa'nın göbeğinde gerçekleşen soykırımın adı olmaya devam ediyor.
BM Özel Raportörü Albanese, işgalin artık uluslararası şirketlerin desteğiyle yürütülen kârlı bir soykırım sistemine dönüştüğünü, bu durumun, işgalin yalnızca politik değil, kârlı bir "deneme alanı" olarak da değerlendirildiği anlamına geldiğini vurguladı.
Savaşın ateşinden kurtulan Gazzeliler, şimdi yazın kavurucu cehenneminde yaşam savaşı veriyor. Ne su var ne elektrik… Açlık ise her geçen gün daha da derinleşiyor.