Gazze sessizce boşaltılıyor: "Yumuşak Tehcir"in perde arkası
Bir araştırmacı gazetecilik çalışması, Gazze halkının insani yardım ve "gönüllü göç" söylemleri altında Asya ve Afrika ülkelerine gizlice sürüldüğünü ortaya koydu. Siyonist rejimin resmî kurumlarıyla bağlantılı ağın, sahte dernekler ve paravan şirketler üzerinden hareket ettiği belirlendi.
Gazze'de aylardır derinleşen insani felaket, yeni ve daha sinsi bir planı gün yüzüne çıkardı. Yayımlanan kapsamlı bir araştırma, yüzlerce Gazzelinin "yumuşak tehcir" yöntemiyle, yani baskı, aldatma ve sahte insani söylemlerle ülke dışına çıkarıldığını ortaya koydu. Bu sürecin arkasında ise organize, çok katmanlı ve doğrudan siyonist rejimle bağlantılı bir yapı bulunuyor.
Araştırmaya göre tehcir operasyonu, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze nüfusunun dışarı taşınmasına yönelik planını açıklamasının ardından hız kazandı. Bu süreçte siyonist rejim, Gazze'den çıkışlara uygulanan güvenlik kriterlerini olağan dışı şekilde gevşetti. Normal şartlarda zor onaylanan başvuruların yaklaşık yüzde 95'i kısa sürede kabul edildi.
Veriler, Gazzelilerin iki ana güzergâh üzerinden çıkarıldığını gösteriyor. Bir grup, siyonist rejimin kontrolündeki Ramon Havalimanı üzerinden üçüncü ülkelere gönderilirken; diğerleri Allenby Köprüsü'nü kullanarak Ürdün'e, oradan da Asya ve Afrika'daki ülkelere sevk ediliyor. Şu ana kadar yaklaşık 7 bin Filistinlinin Gazze'den ayrıldığı belirtiliyor.
Araştırmada, bu operasyonların "insani yardım" görüntüsü altında yürütüldüğü vurgulanıyor. Öne çıkan yapılardan biri, kendisini Avrupa merkezli bir yardım kuruluşu olarak tanıtan "Al-Majd Europe" adlı oluşum. İnternet sitesi ve dijital hesapları incelendiğinde, kuruluşun ne resmi bir kaydı ne de doğrulanabilir bir adresi bulunduğu ortaya çıktı. Toplanan kişisel verilerin ise yalnızca WhatsApp hatları üzerinden alındığı belirlendi.
Sosyal medya hesaplarının geçmişi, kuruluşun iddia ettiği tarihlerle örtüşmezken, hesapların büyük bölümünün ya boş ya da sahte olduğu tespit edildi. Paylaşılan görsellerin bir kısmının ise başka yerlerden kopyalandığı ya da tamamen uydurma olduğu anlaşıldı. Bu durum, "yardım" söyleminin aslında organize bir tehcir planının dijital maskesi olduğunu gösterdi.
İkinci önemli yapı ise siyonist rejim tarafından resmen kurulan sözde "gönüllü göç ofisi" oldu. Söz konusu ofisin, siyonist savunma bakanının açıklamaları sonrası kurulması ve "Al-Majd Europe" adlı yapıyla aynı dönemde dijital faaliyete başlaması, iki yapı arasındaki bağı güçlendiren önemli bir işaret olarak değerlendiriliyor.
Araştırma ayrıca bu ağın merkezinde yer alan kilit isme de dikkat çekiyor. İşgal basınında yer alan bilgilere göre, "israil ve Estonya vatandaşı" olan iş insanı Tomer Lind hem söz konusu derneğin hem de bağlantılı paravan şirketlerin arkasındaki isim. Lind'e ait şirketlerin çoğunun çalışanı bulunmuyor, faaliyet alanları belirsiz ve mali verileri ciddi tutarsızlıklar içeriyor.
Belgeler ve dijital izler, şirketlerin ve derneklerin büyük ölçüde hayali yapılar olduğunu, gerçek amaçlarının ise Gazze halkının verilerini toplayarak onları ülke dışına çıkarmak olduğunu ortaya koyuyor. Bu sürecin, siyonist rejimin Gazze'yi demografik olarak boşaltma hedefiyle birebir örtüştüğü ifade ediliyor.
Sonuç olarak araştırma, Gazze'de yaşananın bireysel göç hikâyeleri değil; siyasi, güvenlik ve ekonomik boyutları olan planlı bir "tehcir operasyonu" olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. İnsani felaketin bilinçli biçimde derinleştirildiği, halkın çaresizliğinin ise siyonist rejimin stratejik hedefleri için kullanıldığı vurgulanıyor. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Siyonist rejim, "askeri yol" bahanesiyle Tubas'ta Filistinlilere ait onlarca dönüm araziyi gasp etme kararı aldı. Karar, işgalcilerin Batı Şeria'da arazilere el koyma politikasındaki tırmanışı bir kez daha gözler önüne serdi.
Siyonist rejimin onayladığı yeni yerleşim planı, Kudüs'ün sistematik biçimde işgal edildiğini ve Müslüman nüfusun kentten silinmesine yönelik politikaların hız kazandığını bir kez daha ortaya koydu.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, ABD'nin iki yargıcına yönelik yaptırımlarını "yargı bağımsızlığına yönelik pervasız bir saldırı" olarak niteledi. Karara tepki gösteren çok sayıda ülke, küresel hukuk düzeninin ağır baskı altında olduğunu vurguladı.