Prof. Dr. Yasin Aktay, batılılaşma uğruna kimlikten uzaklaşıldığını belirterek, ilerleme adına dinle araya mesafe konulduğunu, başörtüsü yasağıyla kadının özgürleştirildiği iddiasının ise kadın iradesini yok sayarak onu köleleştirdiğini söyledi.

8. Siirt Uluslararası Kısa Film Festivali kapsamında düzenlenen “İslam Düşmanlığına Karşı Sessiz Direniş” adlı özel film gösteriminin ardından konuşan Prof. Dr. Yasin Aktay, Türkiye’nin modernleşme ve batılılaşma sürecinde kendi kimliğinden uzaklaştırıldığını belirterek, İslam’la savaşılır hâle gelindiğini ifade etti.

“Osmanlı asırlarca kardeşliği başarıyla uyguladı”

Prof. Dr. Yasin Aktay, bin yıllık kardeşliğin Osmanlı ve Türkiye eliyle uzun asırlar boyunca çok başarılı bir şekilde uygulandığını belirterek, kırılmanın modernleşme ve batılılaşma süreciyle başladığını söyledi.

Aktay, “Ne zaman ki biz modernleştik, ne zaman ki biz batılılaştık, kendimiz olmaktan çıkıp başkalarına özenmeye başladık. Bu başlı başına aşağılayıcı bir şeydir ve maalesef bir dönem Türkiye’de resmî politikaydı.” dedi.

Batılılaşmanın bir kimlik sorunu doğurduğunu vurgulayan Aktay, “Biz doğuluysak, nasıl batılı olabiliriz ki? Bir insan başkası olamaz. Batılı olma sevdamız yüzünden kendimiz olmaktan da çıktık. Kimliksiz, kişiliksiz, şahsiyetsiz bir hâle geldik.” ifadelerini kullandı.

“İlerlemek için dine mesafe koymamız söylendi”

Batı’nın ilerlemesini laiklik üzerinden tanımlayan anlayışın Türkiye’ye de dayatıldığını dile getiren Aktay, “Batılılar laiktir, dinle aralarına mesafe koydukları için ilerlediler; o hâlde biz de dinle aramıza mesafe koyalım dedik. Ve İslam’la aramıza mesafe koyduk. Mesafe koymak ne kelime; İslam’la savaşmaya başladık.” diye konuştu.

“Avrupa’daki İslam düşmanlığı, Türkiye’de de yaşandı”

Gösterimi yapılan belgeselin yalnızca Avrupa’daki İslam düşmanlığını anlatmadığını söyleyen Aktay, Türkiye’nin de yakın geçmişte benzer hatta daha ağır uygulamalara sahne olduğunu ifade ederek, “On beş sene önce Türkiye’de de başörtüsüyle okullara gitmek mümkün değildi. Başörtüsüne irtica sembolü muamelesi yapıyorduk. Hâlbuki başörtüsü İslam’ın emridir.” dedi.

Başörtüsüne yönelik bu tutumun açık bir İslam düşmanlığı olduğunu vurgulayan Aktay, özellikle 1980’li yıllardan itibaren bunun adeta bir furya hâline geldiğini söyledi.

“Başörtüsü siyasal sembol denilerek yasaklandı”

Kur’an’da başörtüsüne dair açık ayetler bulunduğunu hatırlatan Aktay, “Dediler ki bu siyasal bir semboldür ve böylece yasaklamaya çalıştılar. Bir yandan irticai dediler, bir yandan gericilik dediler.” ifadelerini kullandı.

“Kadının iradesi yok sayıldı”

Başörtüsü yasağının kadın iradesini yok sayan bir anlayışa dayandığını belirten Aktay, “Kadın kendi başına karar veremez dediler. İlla ki bir erkek onu zorluyordur diye düşündüler. Kadının kendi iradesiyle başını örtebileceğine inanmadılar. Bu da kadını aşağılamanın başka bir yoluydu” dedi.

“Sözde özgürlük, gerçekte köleleştirme”

Kadının özgürlüğünün çarpıtıldığını ifade eden Aktay, “Kadın açılmakta özgür ama kapanmakta özgür değil. İstediği şeyi giyemez. Hesapta biz kadını özgürleştirdik. Hani özgürlük?” diyerek eleştirilerini sürdürdü.

Bu anlayışın kadını küresel ölçekte cinsel bir metaya dönüştürdüğünü belirten Aktay, “Kadını özgürleştirme adı altında aslında köleleştiren çok ciddi bir kampanya yürütülüyor.” dedi.

“Kendimizi bulmak için kendimize dönmeliyiz”

Konuşmasının sonunda Prof. Dr. Yasin Aktay, Türkiye’nin ve İslam dünyasının yeniden kendisi olması gerektiğini vurgulayarak, kimliğe dönüşün kaçınılmaz olduğunu ifade ederek, “Kendimizi bulabilmemiz için tekrar kendimize dönmemiz lazım.” dedi. (İLKHA)