15 Temmuz kahramanlarından öne çıkan iki ismi hiç şüphesiz Şerife Boz ve Metin Doğan'dı. Kullandığı kamyon ile darbeye direnenleri meydanlara taşıyan Şerife Hanım ile tankların önüne yatan Doğan, o geceyi anlattı.
ABD destekli FETÖ darbe girişimine karşı büyük mücadele örneği göstererek simgeleşen Şerife Boz ile Metin Doğan, İLKHA muhabirlerine o geceyi anlattı.
Şerife Boz, "Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında mücadele eden kadınlar gibi ben de çağımız gereği kamyon ile meydanlara çıktım." derken, Metin Doğan ise o gece tankların altına bedenini uzatmasındaki amacının, halkı sokaklara dökmek olduğunu söyledi.
Darbe girişimin yaşandığı gece kullandığı kamyona çocuklarını, torunlarını ve mahalleden onlarca kişiyi alıp meydanlara taşıyan 4 çocuk annesi Şerife Boz (51), o gecenin simge isimlerinden oldu.
15 Temmuz akşamı haberleri izlerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı üzerine eşi, çocukları ve torunlarını alarak tekbir ve salavatlar eşliğinde evden çıktığını belirten Şerife Boz, sabahın ilk ışıklarına kadar Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nde darbe girişimine karşı meydanlarda bekledi. Boz, sabah namazını evde kıldıktan sonra eşinin kamyonunu alarak çocuklarını, torunlarını ve mahalleden onlarca kişiyi alarak Taksim Meydanı'na götürdü.
"Eğer çarşaflı olmasaydım ben de tankın üzerine çıkacaktım"
15 Temmuz gecesi yaşadıklarını İLKHA'ya anlatan Şerife Boz, iman gücüyle taksime gittiklerini söyleyerek şöyle konuştu:
"Vatan benim için ana, baba, namustur. Annesiz, babasız yaşanır ama vatansız asla yaşanmaz. 15 Temmuz gecesi televizyon izlerken Cumhurbaşkanının çağrısı üzerine çocuklarımı, torunlarımı alarak gerçekten cihada gittim. Rabbim bir daha yaşatmasın. Çok yoğun duygularla, salavatlar ve dualarla Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne gittik. Orada tanklarla karşılaştık. Oğlum tanklardaki askerleri aşağıya indirdi. Eğer çarşaflı olmasaydım bende tankın üzerine çıkacaktım. Kardeşlerim oradaydı, okunan selalar, ezanlar beni benden götürdü."
"Halkın verdiği vergilerle alınan tanklarla, silahlarla halkı öldürdüler"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir şey olacak diye çok korktuğunu ve ağladığını dile getiren Boz, "O gece çok şeyler oldu, TBMM'yi bombaladılar, halkı öldürdüler. Halkın verdiği vergilerle alınan tanklarla, silahlarla halkı öldürdüler. Cumhurbaşkanını, Başbakanı öldürmeye kalktılar." dedi.
"Yaşanan istikrar ve istiklal mücadelesiydi"
15 Temmuz'da yaşananlar unutulmasın diye il il dolaştığını söyleyen Boz, "Rabbim bir daha yaşatmasın. Yaşananlar Türkiye için bir dönüm noktasıydı. İstikrar ve istiklal mücadelesiydi. Allah'ın hesabını hiç hesaba koymadılar. Rabbim onlara fırsat vermedi, vermeyecekti." ifadelerini kullandı.
"Darbe girişimi, İslam'a ve Müslümanlara yapıldı"
Boz, konuşmasını şöyle sürdürdü: "O gece hiç uyumadık. O gecenin sabahında eve gelip namaz kıldık. Eşime 'kamyon ile çıkalım' dedim. 'Tamam' dedi, sonra eşim başka yere gitti. Bende çocuklarımı, torunlarımı alarak 'Ya Allah, bismillah' diyerek iman gücüyle taksime gittik. Darbe girişimi, İslam'a ve Müslümanlara yapıldı. Rabbim bir daha da onlara fırsat vermesin. Benim 4 çocuğum, 2 de torunum var. Evim ara sokaktaydı, ana caddeye çıkana kadar herkes kamyona bindi. Taksim'e gidene kadar çok kalabalık oldu."
"Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında mücadele eden kadınlar gibi ben de çağımız gereği kamyon ile gitmeyi düşündüm"
Boz, "Babam hafriyatçı olması nedeniyle kamyonlara yabancı değilim. Eşimde hafriyatçı olması nedeniyle kamyonu vardı, ben de zamanla kamyon kullanmayı öğrendim. Rabbim emrettiği için oraya gittim. Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında mücadele eden kadınlar gibi ben de çağımız gereği kamyon ile gitmeyi düşündüm. Darbeye daha çok kişiyle 'dur' diyelim diye."
Şehid ailelerine üzülmemelerini söyleyen Şerife Boz, son olarak şunları ifade etti: "Şehitlik mertebesi en yüksek mertebedir. Ne mutlu onlara ki şehadet şerbetini içmişler. Bizler de meydanlardaydık, fakat Rabbim bizlere nasip etmedi. Şehit aileleri hiç üzülmesinler. Rabbim onlara çok güzel bir şehitlik nasip etti. Herkese nasip etmiyor. Hepimiz bir gün öleceğiz, Rabbim hayırlı ölümler nasip etesin."
Atatürk Havalimanı'nda tankın önüne yatarak 15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesinin simge isimlerinden biri olan Metin Doğan ise "Tankın paletleri altında birinin ezilmiş olduğunu insanlar canlı yayınla görürlerse hiçbir şey düşünmeden hızlı bir şeklide sokaklara dökülürler diye düşünerek tankın altına yattım." dedi.
15 Temmuz gecesi yaşadıklarını İLKHA'ya anlatan ve aslen Kayserili olan 41 yaşındaki Metin Doğan, hem İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi 4'üncü sınıf öğrencisi hem de matematik öğretmenliği yapıyor.
Hayatı ve yaşamayı çok sevdiğini söyleyen Doğan, o gece her şeyden vazgeçtiğini ifade ederek, "Benim Facebook, mail gibi adreslerim yoktu, çünkü herkesi esir almış, beni de esir alabileceğini, zaaf oluşturabileceğini düşünüyordum. Kendimi tamamen yaşamaya odaklamıştım. Günde 3 saat uyku uyuyorum, hiç televizyon izlemiyorum. Hayatı ve yaşamayı bu kadar severken uğruna bir saniye bile düşünmeden canımı vereceğim bir vatanım olduğu için Allah'a şükür ediyorum." diye konuştu.
Doğan, sözlerine şöyle devam etti: "15 Temmuz akşamı spor salonundan çıktım eve giderken otobüste öğrendim darbe girişimini. Birkaç durak kalmıştı inmeme. Otobüsteki insanların 'iyi ki oldu, tam zamanıydı, kendini başkan ilan edecekti' gibi tepkileri beni daha da hızlandırdı. Eve gittiğimde hemen televizyonu açtım. Spikerin yaptığı program beni baya kötü etkiledi. Eline almış mikrofonu, burada tanklar, asker olmasına rağmen o kadar rahat konuşuyordu ki baktım hiç korkarak anlatmıyor. Eğer korkarak anlatırsa 'darbeye karşı olan insanları sokağa dökerler' kanaatini getirdim. Bir de otobüsteki insanların tepkilerini hatırladım. Benim 20 yılım Taksim'de geçti. Oradaki insanların 'Gezi Olayları'nda nasıl kandırıp sokaklara döktürüldüğünü çok iyi biliyordum. Burada da benzeri bir şey ile insanları sokaklara döktürüleceğini düşündüm. Burada benzeri bir şey ile insanlar sokaklara dökülse Gezi olaylarındaki gibi olmayacaktı. Gezi olaylarında sesiz kalan bir çoğunluk vardı onlar da sesiz kalmayacaktı, onlar da çıkacaktı. Bir anda yüzbinlerce insanın ölebileceğini hissettim."
"Allah'ım! O paletlerin altına ezilmemi engelleyecek her şeyi kaldır"
"Darbeye karşı olan insanların da şoka girebileceğini düşündüm. İktidar partisi ile ordu arasında bir sıkıntı olmuş olsa sonra bu darbe olayı olmuş olsa insanlar ne yapabileceğini bilebilirlerdi. Böyle hiçbir şey yokken her şey günlük gülistanlıkken böyle bir şeyin olması onları şoka soktuğunu düşündüm. Onları şoktan çıkarmanın bir yolu olmalıydı. Eğer şoktan çıkmazlarsa diğer kandırılmış kesimin daha yeni başka numaralarla 'nitekim daha sonra kafası kesik askerlerin fotoğraflarını internette yaydılar' başka yollarla onları sokaklara dökeceklerini düşündüm. O an Allah'a yalvardım. 'Allah'ım insanlar sokaklara dökülsün.' Sokaklara dökülsün derken o an televizyonda canlı yayında izlemiş olduğum tankın paletleri altında birinin ezilmiş olduğunu insanlar canlı yayınla görürlerse hiçbir şey düşünmeden hızlı bir şeklide sokaklara dökülürler diye düşündüm. Buna karar verdiğim an evden çok hızlı bir şekilde çıktım. Evden çıkarken de Allah'a dua ediyordum. 'Allah'ım! O paletlerin altına ezilmemi engelleyecek her şeyi kaldır.' diye."
"Ben buraya ölmeye geldim ve büyük ihtimalle öleceğim"
Atatürk Havalimanına giderken soluk soluğa geçirdiği anları aktaran Doğan, şöyle konuştu:
"Kendi aracım yoktu. Taksiler dolu geçiyordu veya durmuyorlardı. Kendim de hedefe koşarak gidiyordum. O sırada köşede bir motosikletin döndüğünü gördüm. Hızı da yavaştı. Elimi uzatarak durdurdum. Bugüne kadar kimseyi gasp etmedim ama içimden geçti 'bir tokat atayım, alayım motosikleti' diye. Sonra vazgeçtim. Gözlerine bakarak 'Abim Allah rızası için beni çok acil havaalanına götürür müsün' ?dedim. O da bir saniye düşünmeden 'atla abi, götüreyim' dedi. Yolda giderken çocukla konuşuyordum ki samimi olayım vazgeçmesin diye. Çünkü yolda ne ile karşılaşılacağını bilmiyoruz. O da öğrenciymiş, mühendislik okuyormuş. Güle oynaya gidiyoruz, trafik filan kapanmış. Havaalanının hem girişi hem çıkışını kesmişler. Havaalanının kapısının oraya kadar geldik. Havaalanın girişinde tankları gördüm. Aramızda 30 metre vardı. Çocuğun canına bir şey olmasın diye 'benim inmem gerekiyor, kenara çeker misin' dedim. O da kenara çekti. Kenara çekerken baktım motosikletin kalitesi kötüydü, Çin malı bir motordu. Çocuk öğrenci evi ile havaalanı ters yöndeydi. Benzini de az kalmıştı. Ona para vermem gerekiyordu. Cüzdan taşımıyordum. Elimi cebime attım, miktarın çok olduğu belli olmasın diye parayı buruşturup avucuna sıkıştırdım. 700 lira üstünde bir param vardı. Uzattım 'beni buraya Allah rızası için getirdin ama al şu parayla kendine benzin alır mısın?' dedim. O elime dahi bakmadan 'yok alamam sen Allah rızası için dediğin için getirdim' dedi. Sonra döndüm arkamı 'sen tedirgin olma diye demedim ama ben buraya ölmeye geldim ve büyük ihtimalle öleceğim. Artık bu saatten sonra para benim işime yaramaz. Eğer almayacaksan parayı yere atacağım' dedim. 'at abi, almayacağım' dedi. O sırada korkmaya başladı. 'Ölmeye geldim' dediğim için. Motosikletin yönünü buradan çevirdi. O sırada ben çok duygulandım. Öğrenci olduğu için 'Allah başarılarını eksik etmesin, Allah kötülerle karşılaştırmasın' dedim."
"Frene bastığında tank beşik gibi sallanırken paletler omuzuma, kulağıma değiyordu"
Daha sonraki süreci anlatan Doğan, tanktaki askerlerle diyaloğu ve en sonunda paletlerin altına bedenini uzattığı unutulmaz dakikaları şöyle dile getirdi:
"Döndüm baktım kim var kim yok gibisinden. 20, 30 tane polis, 40,50 tanede vatandaş vardı. Vatandaşlar, buranın girişini çıkışını kapattıkları için mahsur kalmışlardı. Evde planımı yapıp gelmiştim. Benim yaptığım sporu yapan kişiler ölmeden önce birilerine zarar verirler. Ben onlara zarar vermeyi düşünmedim. Kendimi ilk eylemci olarak gördüğüm için ben tankın altına yatmayıp, tankın üzerine çıkarsam canlı yayında askere saldırı yapılıyor diye görülebilirdi. Allah bana hesapların en güzelini yaptırdı. Hiç eylemci yokken askerler havaya 8-10 el ateş açmaya başladıkları an tüm gücümle üzerlerine koşmaya başladım. O an ağzımdan 'Ben Türk askeriyim, siz kimin askerisiniz?' diye bağırmaya başladım. Tankın önüne geldiğimde iki elimi kaldırdım, tank durdu. Tankın üzerinde 3 kişi var. Birkaç saniye birbirlerine baktılar. Sonra bağırmaya başladılar 'çekil oradan yoksa ateş edeceğiz' diye. Uçaksavarları askerde görmüştüm, tankın üzerine uçak savar da koymuşlardı. Onu görünce heyecanlandım. Ha onunla vurulmuşum, ha paletin altına ezilmişim. Tank hareket etmeye başlayınca paletin altına yatmaya başladım. Hep Kelimeyi Şehadet getiriyordum. Kendimi ayarlıyordum, ölecektim zaten, nasıl daha hızlı ölürüm diye ayarladım. Tam geldi, bir anda frene bastı ve durdu. Baktım hareket etmeyecek tişörtümü çıkarttım üzerlerine atacakmış gibi yaptım. O sıra buradaki vatandaşlarda bana 'yapma, yapma' diye bağırıyorlardı. Askere hiç kimse 'sen ne yapıyorsun' diyemiyordu. Benim amacım insanları cesaretlendirmekti. 10 dakika boyunca tek başıma mücadele ettim. Tank ikinci defa hareket edince sol paletin altına yattım. Bu defa kesin öldüm dedim. Onu kullanan asker sadece yattığımı biliyordu, ezip ezmediğini bilmiyordu. Frene bastığında tank beşik gibi sallanırken paletler omuzuma, kulağıma değiyordu. Kalktım yine bağıracakken baktım 10-12 kişi tankın etrafını sarmıştı. Kenara çekildim, baktım sayıları 40-50 oldu. Bir buçuk saat sonra da Cumhurbaşkanımızın çağrıda bulundu. O çağrıyı sonradan dinledim, emir değildi, bir ricaydı. Ve sonra buraya 2 milyon insan yollar kapalı olmasına rağmen koşarak geldiler. Bazı kesimler buna 'oyun' diyor ya bir rica karşılığında 2 milyon insan ölüme koşarak gelebileceğini idrak edecek, anlayacak bir beyinlere sahip olmadıklarından dolayı buna 'oyun' diyorlar."
Gece yaşanan büyük hengâmenin, unutulmaz anların ardından sonraki gün yaşadıklarını anlatan Doğan, şunları ifade etti:
"Ertesi gün fotoğrafım internete düşmüştü. Arkadaşlarım görünce beni aramaya başladılar. 'Abi tüm Türkiye senin öldüğünü zannediyor, çıkıp bir şeyler söyle.' diye konuştular. Ben çıkmak istemedim. Çıkmak istemeyişimin nedeni kendi kurduğum küçük dünyam vardı. Herkesin beni tanımasını istemedim. Herkesin tanıması istediğim gibi yaşamama engel olacaktı. İkinci gün Faslı birisi 'ben yaptım' demiş. O da kel kafalıydı ama kiloyu tutturamamışlar. Arkadaşlar 'abi bak başkası sahiplenecek, çık' ben yine çıkmak istemedim. Üçüncü gün de Sakarya Valisinin koruması varmış, onun fotoğrafını bir yerde çekmişler, tankın altında yatan fotoğrafla yan yana koymuşlar 'bakın AK Partinin oyunudur' gibisinden sulandırılmaya çalışılmıştı. Ben şu ana kadar hiçbir partiye oy vermedim, daha doğrusu oy kullanmadım… Burada Allah canımın alınmasını istemedi ve sonrasında 'Allah konuşmamı istiyor' sonucunu çıkardım. Dördüncü günün sonunda o fotoğrafın bana ait olduğunu söyledim. Bir röportaj yaptım. Ondan sonra birçok kişi beni aradı."
Son olarak 15 Temmuz gecesi şehid olanlara Allah'tan rahmet dileyen Doğan, şehid ailelerinin üzülüp ağlamalarını istemediğini, şehitlerin cennette en güzel yerde olduklarını söyledi. (Mustafa Bikeç, Zeki Aras - İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu " (Yenidoğan) Çeteyi ortaya çıkartan, onu takiple delillendiren, bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa istenir? Onları yakalattığımız için mi?" dedi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Demokrasi ve insan haklarına inanan ülkeler ve uluslararası mekanizmalar ivedilikle harekete geçmeli, bebek katillerinin hak ettiği cezayı almaları için gereğini yapmalıdır." dedi.
Tarihçi-Yazar Dr. Abdulkadir Turan, "Kudüs küresel hakimiyetin, cihan hakimiyetinin simgesi durumundadır. Dolayısıyla bir çekişme konusu haline gelmiştir." dedi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin işgalci siyonistler Benjamin Netanyahu ve Yoav Galant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkarmasını memnuniyetle karşıladı.