Kobani bahanesiyle Diyarbakır başta olmak üzere bölgedeki despot uygulamalarını kökleştirme çabası içine giren ancak beklediği sonucu alamayan PKK/HDP’nin bu tavrını değerlendiren Kürt siyasetçi yazar İbrahim Güçlü, bölge hakkındaki denklemlerde Devlet ile PKK’nin bakış açılarını değiştirmeleri gerektiğini söyledi.
PKK'nin bölgede uyguladığı TEKÇİ zihniyet ve beraberinde getirdiği uygulamaları hakkında İlke Haber Ajansına açıklamalarda bulunan Kürt Siyasetçi Yazar İbrahim Güçlü, PKK'nin bir Kemalist Devlet Projesi olduğunu belirterek, PKK'yi Kürd siyaseti önündeki en büyük engel olarak gördüğünü söyledi.
Son 6-7 Ekim olaylarında meydana gelen olaylarda yaşanan vahşet sonrası PKK'nin sorgulanması gerektiğinin de altını çizen Güçlü, PKK'nin bu olaylara, bu kadar cüret etmesinin tek sebebinin devletin yanlış uygulamaları olduğunu söyledi.
"Devlet Kürtleri Kürtlerin eliyle yok etmek istemiştir"
PKK'nin 1980'lerden bu yana Kürd siyaseti için önemli olan birçok şahsiyeti ortadan kaldırmak için elinden geleni esirgemediğini belirten Yazar İbrahim Güçlü, bu şahsiyetlerden Ferit Uzun başta olmak üzere, farklı isimlerle faaliyet gösteren birçok Kürdistani yapının PKK'nin eliyle ortadan kaldırıldığının altını çizdi.
PKK'nin daha başından bu yana Kemalist devlet tarafından projelendirildiğini ve o günden itibaren Kürt hareketlerini içeriden yok etmeye yönelik bir eylem içinde olduğunu belirten Güçlü, " Devlet Kürtleri Kürtlerin eliyle yok etmek istemiştir. Bunu da PKK eliyle yapmıştır. Kürtlerin bütün örgütlü oluşumlarını yok etmek istemişlerdir. 1925 te Kürt hareketine öncülük eden Şeyh Said ve Cibranlı Halit gibi öncüler ve daha sonra Ağrı ve Dersim de yaşanan katliamların tamamı bu projenin ürünüdür. Son olarak PKK üzerinden Kürtleri sisteme entegre etme dönemi başlamıştır ve şu an yapılan da budur." ifadelerini kullandı.
"PKK 12 Eylül'ün hazırlamasında bir sopadır"
1925'te Şeyh Said Efendi ve Koçgiri katliamı ile birlikte onlarca Şeyhin katledilmesinin tesadüf olmadığının belirten Güçlü, bu katliamlarla bertaraf edilemeyen Kürtlerin, PKK projesi üzerinden sistemle entegre edilerek yaşanacak ulusal bir Kürd hareketinin etkisinin kırılmaya çalışıldığını söyledi.
Güçlü, "PKK ilerleyen dönemlerde de özellikle bölgedeki Kürd hareketlerinin bertaraf edilmesi girişimlerinde ve hatta 12 Eylül'ün hazırlamasında bir sopadır. Ben 12 Eylülün liderlerinin yargılandığı dönemde Abdullah öcalan'ın da, 12 Eylül'ün hazırlayıcısı olarak yargılanması gerektiğini söyledim ve kamuoyuna açıkladım." dedi.
"PKK –HİZBULLAH çatışması da bu bağlamda değerlendirilmelidir"
PKK'nin bölgede sadece Kürdistani yapıları değil, aynı zamanda kendisine engel olarak gördüğü her türlü yapıyı bertaraf etmek gibi bir çaba içerisinde olduğunu söyleyen Güçlü, PKK'nin bölgedeki İslami cemaatleri de hedefine koymasının bu plan çerçevesinde olduğunu söyleyerek, PKK –HİZBULLAH çatışmasının da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
PKK'nin, "Devlet Hizbullah'ı bize karşı kullandı" teorisinin çok gülünç bir teori olduğunu söyleyen Güçlü, PKK'nin bu teoriyi kendisine karşı gördüğü her yapı için kullanabileceğini, onlara göre, kendilerinden yana olmayan her kesimin bu çerçeveye rahatça oturtulabileceğini söyledi.
PKK'nin kendisi dışındaki tüm güçleri, velev ki Kürt dahi olsa ortadan kaldırmak için bir algı oluşturarak yok etmeye çalıştığını söyleyen Güçlü, "Bu proje, Kemalist projenin uygulamasıdır ve PKK bu projeyi onlardan devir almıştır." ifadelerini kullandı.
"HÜDA PAR'a yapılan saldırıya sessiz kalmak kendi ölümümüzü hazırlamaktır"
PKK'nin bu gün yapmaya çalıştığı ve yerel yönetimleri ele geçirme projesinin temellerinin 1999 yılında, MİT elemanlarının eliyle gönderdiği bir mektupla başladığını söyleyen Güçlü, Abdullah öcalan'ın bu mektubunda, Kürdistan'ın yerel yönetimlerinin ele geçirilmesi talimatı verdiğini ve bu şekilde bütün Kürdistani yapıları tasfiye etme yoluna gittiğini söyledi.
PKK'nin bu tekçi zihniyeti karşısında hangi ideolojiden olursa olsun hiç kimsenin sessiz kalmaması gerektiğini belirten Güçlü, "Bugün HÜDA PAR'a yapılan saldırıya sessiz kalmak, kendi ölümümüzü hazırlamaktır. Şu anda aydınların bu eylemlerde sessiz kalmaları yanlıştır. Kürtlük damarıdır diye PKK'nin yaptıklarını gizlemeye çalışmak, görmezden gelmek doğru değildir. Oysa PKK büyük oynuyor ve çizdiği çerçeve içerisinde hareket edecektir. PKK başarıya ulaşmak için her yolu meşru görüyor. Bu hedeflerine ulaşmak için PKK'nin yaptığı hunharca eylemlere ancak Kamboçya'da rastlıyoruz. Bu eylemleri Stalin yapmıştır. PKK de yapıyordur. Eğer PKK'nin yaptıkları üzerine bir çalışma yapılacak olsa, sadece kendi içinden muhalefet ettiği için öldürüp gömdüğü insanların dağlarda toplu mezarları çıkacaktır. Tutukladıkları insanların açıklamalarına bakıldığında; ne tür işkenceler yaptıkları görülüyor. Tutuklu kadınlara nasıl insanlık dışı işkenceler yaptıkları biliniyor. Ya da köy korucusu olduğu için onun bütün ailesini ortadan kaldırarak onu nasıl kökten kaldırdıkları biliniyor. Beşikteki 3 aylık bir çocuğu öldürmek nasıl bir şeydir. Bunun dinle ahlakla hiçbir alakası var mıdır?" diyerek PKK'nin toplum için arz ettiği tehlikeye işaret etti.
"Saldırıların temel sebebi HÜDA PAR'ı kendilerine alternatif gördükleri içindir"
PKK'nin son günlerde HÜDA PAR'a yönlendirdiği saldırılarının temel sebebinin HÜDA PAR'ı kendilerine alternatif gördükleri için olduğunu söyleyen Güçlü, bu saldırıların, toplumsal bir güç olması durumunda HAK PAR, PAK, AZADİ Hareketi veya diğer Kürdistani yapılara da yöneleceğinden şüphe edilmemesi gerektiğini söyledi.
Güçlü, "Başta da söylediğim gibi PKK bölgede kendisi dışında bir güç olmasını istemiyorlar. Bu gücün Kürd ya da Türk olması önemli değil. Kapitalist ülkelerin batılılaşma politikaları ile toplu halde göç ettirme politikaları olur ya… Tıpkı bunun gibi. PKK'de öldürebildiğimi öldüreyim. öldüremediklerimi de göç ettireyim diyor. Bu, Kemalist devlet projesidir." dedi.
"Çözüm Süreci diye bir süreç yok"
Çözüm Süreci diye bir sürecin olmadığını ve bunun en büyük işaretinin de 6-7 Ekim olaylarında PKK'nin yaşattığı vahşet olduğunu söyleyen Güçlü, bu süreçte PKK'nin dağ kadrosunu büyütmesine dikkat çekti.
Çözümün ancak adalet ve hukuk kavramları çerçevesinde gerçekleşmesinin mümkün olduğunu söyleyen Güçlü, " Çözüm PKK'yi silahsızlandırmaksa bu durum PKK ile oturulup görüşülsün. Ama çözümden kastınız Kürtlerin hakkını teslim etmekse; bunun ancak hukuki yollarla yapılması lazım. Mesele Kürd meselesi ise bu sorunun bütün renkleriyle, Kürtlerle konuşulması lazım. HÜDA PAR'la, HAK PAR'la KDP ile toplumun kanaat önderleri ile görüşeceksiniz. Güçlü olur ya da güçsüz olur fark etmez. Bir kanaat önderini konuşturuyorsunuz da, toplumda temsil yetkisi olan partileri nasıl olurda muhatap almaz ve hepsine PKK penceresinden bakarsınız. Onlar tek başına Kürtlerin temsilcisi değildir." şeklinde konuştu.
"Sırrı Süreyya ile Ertuğrul Kürkçü bizi temsil edemez"
Çözüm sürecinde Kürtleri temsil yetkisi olmayanların Kürtler adına konuşmasına cüret etmelerinin de doğru bir davranış ve sağlıklı bir muhataplık olmadığını belirten Güçlü, "HDP'de Sırrı Süreyya'nın kim olduğu belli değil. Kimi temsil ediyor? Biz uzun süredir bu davanın içindeyiz ve verilmesi gereken her türlü bedeli vermemize rağmen Kürtleri temsil ettiğimizi iddia etmiyoruz. Sırrı Süreyya ile Ertuğrul Kürkçü bizi temsil edemez. Neden HÜDA PAR, HAK PAR ya da diğer partiler yok. 50 senedir mücadele veren Kemal Burkay'ı, Şeyh Said ailesini ya da Cibranlı Halit Beginin ailesini ciddiye almıyorsanız bu süreç yürümez. Toprakla bağı olmayan aşiret reislerini ciddiye almayacaksanız, bu memleketin Sivil Toplum örgütlerini ciddiye almayacakmışsınız, PKK kuklası devletin kuklası örgütlerle bu işi nasıl yürütebilirsiniz? Devlet ile PKK'nin bu bakış açısını değiştirmesi lazım. " dedi.
"Ben oraya 2 asker gönderip şehit verdirtemezdim, çözüm süreci son bulur"
6 -7 Ekim olaylarına da değinen Güçlü, yaşanan olaylarda hükümetin çok büyük bir yanılgı içinde olduğunu söyledi. Hükümetin bu süreçte tuzağa düştüğünü de belirten Güçlü, " AKP böyle yaparak bak ne hale geldi. öyle bir noktaya gelindi ki; PKK bölgede halka korku salmış durumda. Şehir merkezine kadar insanların silahlanmasını sağladı. Lice'de HÜDA PAR 'lı aileye saldırıldığı zaman karakol komutanın tutumu ibret verici oldu. "Biz müdahale edemeyiz, PKK gitsin biz ondan sonra geliriz." denilmişti. Komutana bunu sebebi sorulduğunda ise; "Ben oraya 2 asker gönderip şehit verdirtemezdim. Çözüm süreci son bulur" diyor. Çözüm süreci sonlanır diye halk PKK'nin silahına teslim edilecekse o halde bırakın halk çözümünü kendisi bulsun. Bu Memlekette aklı başında insanlar var. Aklı başında insanlar bir araya gelip kendilerini yönetecek, meclisleri kurabilecek şartlara sahipler. Bu hususta HÜDA PAR'a saygı duymayacaksın, bana saygı duymayacaksın, ona saygı duymayacaksın.. Böyle bir şey olamaz." diyerek tepkisini ortaya koydu.
"Hükümet açıklama yapıyor: 4 bin tane çocuk gitmiş"
Çözüm süreci adı altında yürütülen sürecin bütünüyle PKK'ye yaradığını ve bu süreçte 4 bin tane çocuğun dağa götürüldüğünü belirten Güçlü, "Hükümet açıklama yapıyor: 4 bin tane çocuk gitmiş. Düşünsenize; silah bırakacak olan örgüt 4 bin tane çocuğu dağa ne diye götürsün. Gözümüzün içine baka baka Abdullah öcalan, Milliyet'te yayınlanan tutanaklarda ‘gerillamız 10 bindi şimdi 100 bine çıkacak' demedi? Tüm bunlar hükümetin yanlış politikasının sonucudur. "dedi.
"Eğer bunu bilerek yapmışlarsa, bu durum bölge halkına ihanettir."
PKK'nin çözüm süreci kapsamında silah bırakmasının mümkün olmadığını, çünkü PKK'nin varlığının silaha bağlı olduğunu söyleyen Güçlü, "PKK'nin varlığının silaha bağlı olduğunu, PKK'nin ancak silahla var olabileceğini söyledi.
PKK'nin silah olmadan varlığını devam ettirebilmesinin mümkün olmadığını söyleyen Güçlü, PKK yöneticilerinin silah olmadan bu bölgede yapacakları siyaseti de ayakta tutamayacaklarını çok iyi bildiklerini, bundan dolayı eşit koşullarda bölgede siyaset yapmayı hiçbir zaman kabul etmeyeceklerini belirterek, PKK'ye çözüm süreci adı altında bu fırsatı veren hükümetin içinde düştüğü gaflete işaret etti.
Güçlü, "Eğer hükümet bunu anlamamışsa bu apaçık bir gaflettir. Yok, eğer bunu bilerek yapmışlarsa, bu durum bölge halkına ihanettir." dedi.
"HÜDA PAR, PKK'nin bu çirkin yüzünü iyi deşifre etmelidir"
Son olarak yapılması gereken hususlar hakkında önerilerde bulunan Güçlü, Sivil Toplum Kuruluşlarının, PKK'nin bu despot anlayışının karşısında sessiz kalmamaları gerektiğini ve gerekli her türlü eylemle kendisini ortaya koyması gerektiğini söyledi.
Güçlü, "Bir çatışma çıkması durumunda bölge kaybedecektir. Onun için özellikle bölgede ciddi bir potansiyeli olan HÜDA PAR, PKK'nin oluşturmaya çalıştığı şiddet ortamına dikkat etmeli, PKK'nin bu çirkin yüzünü iyi deşifre etmelidir. Halkı yanına çekmelidir. Bu çalışma da çok kapsamlı bir şekilde yapılmalı, toplumun diğer dinamikleri ile el ele vererek bunun üstesinden gelinebilir. 6-7 Ekim olaylarında HÜDA PAR'ın sergilediği tavır ve PKK'nin vahşeti karşısında halkın ortaya koyduğu tepki bu işin olmasının mümkün olabileceğin göstermiştir. Bundan dolayı 1 Kasım'da yapmak istedikleri eylemler karşılık bulmamış, halkın tepkisinden korkan PKK/HDP sinmek durumunda kalmışlardır. (Fikret özkan - İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Gazze direnişinin sadece bir halkın özgürlük mücadelesi değil, aynı zamanda bütün insanlığa örnek olan izzetli bir duruş olduğunu belirten Gazeteci-Yazar Tayyar Tercan, siyonist işgalin destekçilerini ve bu zulme sessiz kalanları sert sözlerle eleştirdi.
Medya İletişim Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İbrahim Halil Yaşar, medya tekellerinin Batı’nın ideolojik aygıtı olarak işlev gördüğünü belirterek hem geleneksel hem dijital platformlarda üretilen içeriklerin doğrudan zihin inşasına hizmet ettiğini, Müslümanlar başta olmak üzere Doğu toplumlarının bu temsiller aracılığıyla sistematik olarak ötekileştirildiğini ifade etti.
Gazze'de yaşanan soykırıma tepki göstermek amacıyla bir araya gelen üniversite öğrencileri İLKHA mikrofonuna duygularını paylaşarak “Gazze çocuk mezarlığına döndü, daha neyi bekliyorsunuz?” sözleriyle çağrıda bulundu.
Siirt’te bu yıl 12-18 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen 11. Kitap Fuarı, anlamlı bir dayanışma örneğine sahne oldu.