Eritre İslami Islah Hareketi Genel Başkanı Dr. Âdem Ebu-l Haris, siyonist terör çetesi ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan Eritre yönetiminin, ülkenin bağımsızlığını kazandığı günden bu yana Müslümanlara zulmettiğini söyledi.
Osmanlı yönetiminden koparıldıktan sonra İtalya tarafından işgal edilen Eritre, 1952’de Birleşmiş Milletler kararı ile Etiyopya ile birleşik federe bir devlet haline geldi. Ancak halk tarafından kabul görmeyen bu durum, geniş halk ayaklanmaları ile neticelendi.
14 Kasım 1962’de Etiyopya’daki iç karışıklıkları bahane eden İmparator Haile Selassie, Eritre’yi Etiyopya topraklarına kattığını ilan etti. Selassie dönemiyle birlikte Müslümanlara karşı büyük bir baskı politikası başlatıldı. Etiyopya rejimine karşı koyan pek çok Müslüman katledildi. Etiyopya’nın şiddet ve terör uygulamalarının neticesinde, 1967’den 70’lerin başına dek yüz binlerce Eritreli yurtlarından sürüldü. Tarihin en kalabalık mülteci gruplarından birini oluşturan bu insanlar kadın, çocuk, yaşlı demeden ölüme terk edildi.
Haile Selassie yönetimi 1974’de yapılan bir darbe ile devrildi. Marksist görüşe sahip bir cuntanın yönetimi ele geçirmesi, Müslümanlar açısından herhangi bir değişikliğe neden olmadı. Müslümanlar yine baskı, işkence, gözaltı, zorluk ve sıkıntılara maruz kaldı. Haile Selassie’nin halefi Marksist Mengistu Haile-Mariam da yönetimi boyunca tam anlamıyla bir şiddet politikası izledi. Mengistu’nun 17 yıl süren Marksist yönetimi esnasında 10 bin cami yıkıldı, yaklaşık 500 bin Müslüman çareyi Sudan’a sığınmakta buldu. Bir o kadar Müslüman ise Somali’ye iltica etti.
Eritre’de zulüm şiddetlenerek devam ediyor
25 Nisan 1993’de gerçekleştirilen halk oylaması neticesinde Eritre, Etiyopya’dan ayrılıp bağımsızlığını kazandı. Bağımsızlıkla birlikte, Issayas Afeworqi, Eritre’nin yeni lideri olarak ortaya çıktı. Uygulamalarıyla diktatör Mengistu’nun katı rejimini hatırlatan Afeworqi tüm ülke çapında Müslümanlara karşı terör estirmeye başladı. Yargısız infazlar, sorgusuz sualsiz gerçekleştirilen idamlar birbirini izledi. İslami okullar kapatıldı, camiler yıkıldı, Arapça resmi dil olmaktan çıkarıldı, yüz binlerce insan evini terk edip komşu ülke Sudan’a sığındı.
Bugün, Eritre’de zulüm şiddetlenerek devam ediyor. Eritre’de Müslümanların hiçbir gerekçe gösterilmeden gözaltına alınıp tutuklanmaları, adaletsiz mahkemelerde yargılanıp idamla cezalandırılmaları ve kendilerine yönelik yargısız infazlar yapılması artık sıradanlaşmış durumda. Ülkede her türlü muhalefetin yasak olması nedeniyle Müslümanların düşüncelerini özgürce dile getirememeleri, ibadet etme özgürlüklerinin kısıtlanması, Müslüman nüfus arasında kayıpların sayısının gün geçtikçe artması gibi baskı, şiddet ve sindirme politikaları tüm hızıyla devam ediyor.
Eritre İslami Islah Hareketi Genel Başkanı Dr. Âdem Ebu-l Haris, Eritre tarihinin dünü ve bugününü İLKHA’ya anlattı.
Bize kısaca Eritre'yi tanıtır mısınız?
Öncelikle bize, geçmişte de günümüzde de unutulmaya yüz tutmuş Eritreli Müslümanların çektiği sıkıntılara ışık tutma fırsatı veren İlke Haber Ajansı'na teşekkür ediyorum. Eritre; Doğu Afrika’nın kuzeyinde yer alan bir ülkedir. Eritre, batıda Sudan, güneyde Etiyopya, güneydoğuda Dijibuoti ile komşudur. Ülkenin doğusunda ve kuzeydoğusunda Kızıl denize kıyısı bulunmaktadır. Kızıl Deniz'e en uzun kıyısı olan ülkedir. Yüzölçümü 124 bin kilometredir. Nüfusu ise yaklaşık 6 milyondur. Eritre Afrika kıtasında ve Kızıl Deniz havzasında önemli bir konuma sahip. Bu konumu onu batı açgözlülüğünün, sömürgeciliğinin ve hırsının hedefi, çıkar savaşının merkezi haline getirmiştir. Tarih boyunca Eritre hep bu çıkar savaşının kurbanı olmuştur. Kızıl Deniz'in güneye açılan kapısı olması, stratejik bir konumda olması, Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan boğaz olan Bab'ül Mendep’in de orada olması, Eritre'yi İslam ve Arap âlemi için önemli bir konuma getirmiştir. Boğaz aynı zamanda Afrika ile Arap Yarımadası'nı birbirinden ayırır.
Eritre neden duyulmuyor ya da bilinmiyor?
Eritre’de yaşananlar, İslam ümmetinin gündemine gelmesi bir yana ülke olarak adı bile unutuldu. Bu konuya şu örnekle başlamak istiyorum; İslam ümmetinin öncü isimlerinin buluştuğu uluslararası bir konferansa katılmıştım. Ümmetin yaşadığı sorunlar konuşulacaktı. Orada herkes bana nereli olduğumu soruyordu. Ben de onlara 'Gelin sizi bir imtihana tabi tutayım, benim nereli olduğu bilene ödül vereceğim.' dedim. Onlar da' tamam' diyerek akıllarına gelen tüm ülkeleri saydılar ama hiç kimsenin aklına Eritre gelmedi! Bu bile başlı başına Eritre’nin nasılda unutulduğuna bir delildir. Bilindiği üzere Eritre geçmişte de günümüzde de diktatör Isaias Afewerki yönetiminin baskıcı politikaları altında inliyor. Bu baskı ve zorbalıklar, Batılıların ülkemizden çıkmasından sonra kendi halkını kendi ülkesinde yabancı konumuna düşürdü. Birçok insanın Eritre’yi duymaması ve halkının çektiği sıkıntıları işitmemesinin sebebi de basının kasıtlı sansürüdür. Bu halk ki Arap ve İslam halklarına konum, vicdan ve soy bakımından çok yakındır.
İslam dininin Eritre'ye ulaşması ve yayılması hangi dönemde gerçekleşti?
Eritre, Mekke’den sonra Medine’den önce yeryüzünde İslam’ın girdiği ilk bölgedir. İslam Eritre’ye, Peygamber Efendimizin sahabelerini Habeşistan’a hicrete gönderdiği zaman geldi. Sahabeler Habeşistan’a yani Eritre’ye şimdiki adı Masavva olan Badi kenti limanından ulaşmış. Risalet’in ana merkezi olan Mekke’de destek ve kabul görmeden evvel Eritre’de İslam nurunun doğuşu oraya özel bir değer atfediyor. İslam dini Eritre’de Dört Halife'yle daha da fazla yayılmaya başladı. Onlardan sonra sırasıyla Emevi, Abbasi ve Osmanlıların hâkimiyeti altında kaldı. Miladi 1557’den 1885 yılına ve Osmanlı Devleti, Eritre’yi Mısır Hidivliği'ne bırakana kadarki süreye kadar Tam 3 asır boyunca İslam Eritre’ye hâkim oldu. Hepsi de ülkenin damarlarına İslam’ın varlığını ekmiş ve bu anlamda güzel eserler bırakmıştır.
Eritre’de İslami ruhun devamlılığını sağlayan etkenler nelerdi?
Eritre’de İslam davetçilerinin ve dindar ailelerin fedakâr çalışmalarının neticesinde İslam dini daha da kökleşmiştir. Bu davetçiler Kur'an dersleri, fıkıh halkları ve zaviyeler yoluyla halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. Afrika’nın Essahil bölgesinde geniş çapta davet çalışması yürüten Şeyh Hamit Vud Nafevetay ailesinin, Eritre’nin küçük bir kasabası olan Zuvela'da Şeyh Mahmut ailesinin, ülkenin güney batısında bulunan Gash-Barka kentinde Şeyh Mustafa ailesinin, Eritre’nin kuzeyinde ve batısında Durki ve Muallim ailelerinin halkın bilinçlenmesinde ciddi etkileri vardır. Günümüzde hala bu ailelerin, halkı, Batı'nın Hristiyanlaştırma politikalarına karşı koruma ve İslami davet çalışmaları yürütmek gibi büyük bir misyonu var.
İtalyan sömürüsü ülkede nasıl bir yıkım bıraktı?
Sömürgecilik veya işgal, her şekilde ülkenin güzelliklerini, servetini kullanma ve halkın da aşağılanması demektir. Dolayısıyla, 1885-1941 yıllarındaki yarım asırdan fazla süren İtalyan sömürgeciliği, Eritre’nin, Eritre halkının köleleştirilmesinde maruz kaldığı sömürge zincirinin en çirkini ve en kötüsüydü. Bu süreçte Eritre her yönüyle köleleştirilmiş, ayrılıkçı ve ırkçı politikalar yürütülerek muhalifler ağır işkencelerden geçirilmiş ve İtalya’nın geniş sömürü savaşlarında Eritre halkı bir yem olarak kullanılmıştır. Tüm bunlar bir yana misyonerlik faaliyetleriyle halk Hristiyanlaştırılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte, tüm bunlar Eritre halkını bu sömürgeciye karşı direnmekten alıkoymadı. Eritre’nin birçok bölgesinde halk direnişinin kahramanları ortaya çıktı. Birçoğu, Eritre'nin aşırı sıcaklığıyla bilinen Massawa yakınlarında, Kızıldeniz'de bulunan takımadalardan biri olan Dahlak Takımadası'na atılarak şehit edildi. İtalyanlar, bu takımadayı kendi siyasetlerine muhalif kişileri atmak için kullanıyordu.
1941 ile 1952 yılları Eritre’nin kendi kaderini tayin ettiği dönem olarak bilinir. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
1941 ile 1952 yılları, özellikle Eritre İslam Birliği ve Etiyopya ile Birlik Partilerinin kıyasıya mücadeleleri, buna ek olarak İngiliz ve Amerikalıların ülkenin iç meselelerine müdahaleleriyle geçti. Bu dönem, Eritre’nin kendi kaderini tayin ettiği dönem olarak bilinir. Taraflar arasında kıyasıya bir mücadele vardı. Bu dönem halkın kendi bağımsızlığını kazanma yolunda verdiği mücadelenin en zor dönemidir. Zira halkın gösterdiği çaba bir yana ülke üzerindeki emelleri uğruna dış mihraklar arasında da burayı kendi kontrolüne alma kavgası vardı. Bunların başında İngiltere, Amerika ve Etiyopya geliyordu. Etiyopya ile Birlik Partisi, halkın isteklerinin zıddına Etiyopya ile birleşme davası güdüyordu. Eritre İslam Birliği Partisi ise halkın taleplerinden yana tavır ortaya koyarak Eritre’nin tamamen işgalden arındırılması ve halka bağımsızlık haklarının iade edilmesini istiyordu. Etiyopya ile halkı federalizmi kabul etmeye zorlayan Birlik Partisi, terörist çetelere doğrudan destek veriyor ve bu çeteleri halkın üzerine salıyordu. Bununla özellikle Amerika ve israilin askeri üs edinme arzusunun yerine getirilmesi, Eritre halkının özgürlük ve tam bağımsızlık arzusuyla ördükleri umut duvarı tamamen yıkılmak isteniyordu. Ülke içerisindeki bu çekişmeleri Batılı çevreler besliyordu ki halk bir olmasın.Halka karşı böl, parçala, yut taktiği uyguluyorlardı.
Bağımsızlık savaşının sembol isimleri kimlerdi?
İslam Birliği'nin önde gelen kişileri, kabile liderleri, İslami din adamları ve politikacılardan oluşuyordu. Bunlara örnek olarak, Eritre El Hatmiye Taifesi lideri Esseyyid Ebu Bekir El Merğini, Kadı Musa Âdem İmran, Muhammed Ömer Kadı ve 1949 yılında Birleşmiş Milletlerde Eritre meselesini gündeme taşımak niyetiyle New York’a doğru yola çıkacağı gece Birlik Partisi çeteleri tarafından şehit edilen Abdulkadir Kebiri verilebilir. Bununla birlikte, hareketteki en etkileyici figür, Eritre’nin bölünmesini reddeden, İngiliz sömürgeciliğine karşı barışçıl mücadeleyi benimseyen ve tarihi bir lider olarak kabul edilen Şeyh İbrahim Sultan Ali’dir. Sultan Ali, 1946’da kurulan Eritre İslam Birliği Partisi Kurucusu ve Genel Sekreteri aynı zamanda Eritre’nin bağımsızlık bloğunun aktif bir üyesiydi. Sultan, İngilizce ve İtalyancayı akıcı bir şekilde bilmesine rağmen New York'taki Birleşmiş Milletler Forumu'nda ilk defa Arapça konuşan bir liderdi.
Eritre'de hangi katliamlara imza atıldı?
1961-1993 yıllarındaki silahlı mücadele döneminde Etiyopya, Küba ve Güney Yemen'den destek alarak savaş uçaklarıyla en korkunç katliamlara ve soykırımlara imza attı. 1967 yılında Ud İbrahim, Eğradat, Ümmü Hacer, Avna ve İmbiyermi bölgelerinde yüz binlerce savunmasız masum insan katledildi. Ülkede yaş-kuru ne varsa ortadan kaldırmak için yapılan hava ve kara saldırılarında çok sayıda kişi öldürüldü ve 180'den fazla köy yakıldı. Bu köylerin nüfusu göç etmeye ve komşu ülkelere sığınmaya zorlandı. Bu caniler kendilerine şu sözü şiar edinmişlerdi; ‘Balıkları yok etmek istiyorsan, denizi kurutmalısın. Eritre devrimini yok etmek istiyorsan insanları öldürerek ve yerinden ederek, yok etmelisin.'
1961 direnişinin önemli isimlerinden Hamid Idris Awati kimdir?
Direnişin önemli isimlerinden olan Komutan Hamid Idris Awati, 1961'de Eritre'de başlayan silahlı devrimin lideri ve öncüsüdür. O sıradan bir çiftçiydi ve babası İtalyan sömürgeciliğine karşı girişilen direnişin kahramanlarındandı. İtalyan sömürgeciliğinin Eritre halkına zorla yaptırdığı askerlikten dolayı Hamid Awati, 1935'te asker oldu. Bir yıllığına askeri bir görev için Roma'ya gönderildi. Burada edindiği tecrübeleri halkına hizmet etme konusunda kullandı. 1962'de şehit oluncaya kadar da silahlı mücadeleyi yönetti ve sürdürdü.
Filistin ve Eritre arasında nasıl bir bağ var?
Filistin ve Eritre meseleleri arasında çok güçlü ve açık bir bağ var. Filistin, içerisinde Mescid-i Aksa’yı barındıran ilk kıble, İsra ve Mirac topraklarıdır. Eritre ise İslam’da hicretin olduğu ilk yerdir. Yine Eritre’de, İslam tarihinde sahabeler tarafından inşa edilen ilk mescit vardır. Sahabeler bu mescidi, bi'setin 5’inci yılında inşa etti. Hâlâ mihrapları ilk kıbleye bakıyor. Filistin de Eritre de İngiliz komplolarının kurbanıdırlar. Öyle ki Filistin’i Yahudilerin işgaline hazırlamış ve yine Aslan Yahuda diye bilinen Etiyopya imparatoru Haile Selassie’nin Eritre’yi işgal etmesi için gerekli koşulları oluşturmuşlardır. Öyle ki İngilizler işgal ettikleri topraklardan çıkınca sonu hiç gelmeyen sorunlar baş gösterir. Özellikle Filistin ve Eritre’yi, ehil olmayanlara bırakarak bu topraklardan çıktılar. Siyonist akım, Eritre’de şu an işgal edilmiş Filistin’den sonra, dünyadaki en büyük ikinci deniz askeri üssünü kurmuş durumda. Filistin ve Eritre halklarının, yaşadıkları ve maruz kaldıkları zorluklar, sürgünler ve soykırımlar yönüyle de benzerlikleri var. Aramızdaki ortak mücadeleyi büyük Filistin şairlerinden Mahmud Darwish, Moain Bseisu ve diğerleri, şiirlerinde Eritre kahramanlıklarını anlatarak dile getirmiştir. Aynı şekilde, Kagrai ve Ahmed Saad gibi Eritre şairleri de yazdıkları şiirlerinde Filistinlilerin kahramanlıklarını yücelterek, onlarla kalp ve ruhla bir olduklarını dile getirmişlerdir.
Eritre'de bağımsızlık nasıl elde edildi? Bağımsızlığın ardından ülkede neler yaşandı?
Eritre halkı, 30 yıllık silahlı mücadelenin ardından bağımsızlığını kazandı. Silahlı devrimiyle bağımsızlık ve özgürlüğe olan hayalini gerçekleştirmek için her şeyini ortaya koydu. Son olarak 1991 yılında Etiyopya askerlerini de ülkesinden kovdu. Tabi akla şöyle bir soru geliyor; 'Ülke, bu zorlu mücadelenin ardından, mücadele edenlerin hayallerini ve umutlarını ateşe veren, ülkeyi demir ve ateşle yönetenlerin diktatörlük rejimine nasıl geldi? Acaba Etiyopya’nın ülkeden çıkması, bir yenilginin sonucu muydu yoksa bu bir oyun muydu?' Şunu belirtmekte fayda var; bağımsızlığımızı elde etmemizden 2 yıl önce kapalı kapılar ardında batılı güçlerin ve siyonistlerin lehine olacak bir komplo düzenlendi. Eritre’deki kuklaları da Isaias Afewerkiydi. Batı, Etiyopya’nın ülkeden çıkmasından sonra Afeverki’ye hükümeti teslim etmek için lojistik ve basın desteği verdi. ABD'nin sponsorluğunda, Halk Cephesi örgütüyle Etiyopya arasında görüşme ve müzakereler tertip edildi. Hatta bizzat dönemin Amerikan Başkanı Jimmy Carter'ın desteğiyle bu görüşmeler gerçekleştirildi. Üstelik bu görüşmeler, Eritre’nin diğer örgütlerinin katılımıyla gerçekleşmedi. Arap devletlerinin gözetimi altında da olmadı. 19 Eylül 1989’da Atlanta müzakereleri, 2 Kasım 1989’da Nairobi müzakereleri, 1990'da Washington müzakereleri, 27 Mayıs 1991’de Londra müzakereleri gerçekleştirildi. Tüm bu görüşmelerin amacı, yönetimi Afewerki’ye vermek, bağımsızlığı sözde seçimlere kadar erteletmekti. Böylelikle dikkatler dağıtılacak, Afewerki’ye yönetime gelip ülkeyi onların isteği doğrultusunda, etnik meyillerine göre idare etmesi imkânı verilecekti. Afeverki, 1970 yılında, ABD'nin Eritre'nin başkenti olan Asmara’da kurulan Canyon Station üssünde, Amerikan istihbaratı tarafından bugünler için eğitildi. Ülkeyi de burada aldığı direktifler doğrultusunda yönetecekti. 1978 yılında Amerika’nın Kenya Büyükelçisi, uluslararası kiliseler yoluyla 20 milyon dolardan fazla mali destekte bulunduğu Halk Cephesi örgütünün diğer örgütlere karşı güçlenmesini sağladı. Bu düzenlemeler, vatani örgütlere, özellikle de İslami eğilimli (Eritre Özgürlük Cephesi) örgütlere karşı kapsamlı bir savaş açılması için yapılıyordu. Bu savaşla, vatani ve İslami meyilli örgütlerin sahadan uzaklaştırılması, işlevsiz hale getirilmeleri ve yönetimde kendilerinin olmaları hedefleniyordu.
Irkçı Afeverki, iktidardaki yerini nasıl sağlamlaştırdı?
1980'lerde Eritre, Etiyopya düşmanına karşı direnirken bir iç savaşa tanık oldu. Eritre'de yaşanan iç savaş, yetmişlerin başlangıcından bu yana, çeşitli entelektüel ve örgütsel eğilimler arasındaki suçlamalar ve medya savaşlarıyla başlamış, özellikle Eritre Komünist İşçi Partisi ve Irkçı Afeverki’nin kışkırtmasıyla daha da alevlenmişti. Her iki taraf da kendilerine muhalefet edenlere karşı devrim hareketi oluşturmuş ve 'Alan sadece bir örgütü kaldırabilir.' sloganıyla hâkimiyet kurmaya çalışıyorlardı. Bu savaş yüzünden Eritre’nin en iyi gençlerinden yüzlercesi hayatını kaybetti. Bu savaş, Afeverki sahada tek başına hâkim olana dek sürdü. Afeverki, Batı, uluslararası kiliseler ve siyonist kuruluşların desteğiyle diğer tüm grup ve örgütleri tasfiye ederek, kalanları da sınır dışı ederek alana tek başına hâkim oldu.
Eritre halkının, yıllardır ülkesini terk ederek komşu ülkelere sığınmasının nedeni ne?
Eritre'den kaçış dalgası insan hakları örgütlerini endişelendiren bir durum haline geldi. Bunlardan sonuncusu, Eritre Milli Futbol Takımının kaçışı ve siyasi sığınma talebiydi. Afewerki hükümetinin, Eritre halkına çektirdiği felaket ötesi acıları, birçok gözlemci bilmiyor. Öyle ki halkımız, ölüme doğru kaçışa zorlanıyor. Bu kaçış yolculuklarında, çöllerde susuzluktan, denizde boğularak ve insan kaçakçıları ile organ mafyalarına yem olarak ölüyorlar. Bu mafyalar bizzat MOSSAD tarafından organize ediliyor. MOSSAD için çalışan bu mafyalar Afewerki’nin zulmünden kaçan Eritreli gençleri onların eline teslim ediyor. Siyonistler bu gençleri kendi işlerinde kullanıyor. Cehennemden kaçan bu insanlar tekrar cehenneme kaçmış oluyor. Doğu Sudan'da ölümcül üçlü olan, yoksulluk, hastalık ve cehaletten mustarip yaklaşık bir milyon Eritreli mülteci var. Bütün bunlar, Afewerki'nin cehenneminden ne pahasına olursa olsun bilinmeyene doğru kaçmanın bedeli. Başta Müslümanlar olmak üzere halk, hiçbir fark gözetilmeksizin kendilerine uygulanan baskı, taciz, hapishaneler, gözaltı merkezleri ve suikastlardan kaçıyor. Gençler zamanı belli olmayan zorunlu askerlik ve sözde vatani görevden kaçıyorlar. Bundan dolayı Eritre halkının yarısı şu an kendi ülkesinin dışında yaşıyor. Ülkede camiler kapatılıyor. Kiliseler açtırılıyor ve halk Hristiyanlaştırılmaya çalışılıyor. Bundan dolayı Eritre kendi halkının gözünde şöyle bir tasavvura bürünmüş halde; ‘Eğer oradaysan içerisinde kaybolmuş, senin için tasarlanmış bir zindandasın, eğer dışındaysan yeniden doğmuş gibisin."
Uluslararası kuruluşların, "zindanlardaki yaşam koşulları raporları" son derece korkunç. Bu konuda neler söylersiniz?
Eritre halkının genelinin yaşadığı zulüm dolu hayat, basın sansürüne uğradığı gibi zindanlardaki Müslümanlar da 1991 yılından beridir bir belirsizlik içindeler. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Swira Eritre İnsan Hakları Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi örgütlerin raporlarına göre zindanlardaki yaşam koşulları ve insani boyut, içler acısı bir duruma dönüşmüş durumda. Gerçekte ise zindanlarda olanlar, anlatılanlardan çok daha kötü. Eritre zindanlarına atılanlar, on yıllarca burada tutuluyor ve kesinlikle mahkeme edilmiyorlar. Ne aileleriyle görüştürülüyorlar ne de basının onların bulunduğu yerleri çekmesine izin veriyorlar. Basın zaten oralara yaklaştırılmıyor bile. Zindanlarda tutulan esirler, askeri üslerde, yer altı zindanlarında ya da yüksek sıcaklığın olduğu ülkede demirden yapılmış konteynırlarda tutuluyor. Ne sağlıklarına önem veriliyor ne de sağlıklı bir gıda alabiliyorlar. Öyle ki zindanlarda her an ölmek, sıradan ve yaygın bir hal almış durumda. Eritre'deki hapishane sayısı, okul ve hastane sayısından fazla. Çoğunluğunun gizli olmasından kaynaklı hiç kimse sayısını tam olarak bilmiyor. Tutuklu ve kaybedilenlerin sayısı 20 binden fazla. Mekânları ve sonları nasıl oldu, çeyrek asrı aşkın bir süredir bilinmiyor. Bunlar içerisinde davetçiler, âlimler, öğretmenler ve fikir adamları var. Bunlara karşı nice hukuksuzluklar ve haksızlıklar yapıldı. Buna ilaveten mahkemelere de çıkarılmıyorlar. Sadece işkence sonucu ölenlerin cenazeleri o zindanlardan çıkabiliyor.
Eritre İslami Reform Hareketi ülkede ne tür çalışmalar yapıyor?
Eritre İslami Reform Hareketi, Eritre halkına yönelik zulmü ve adaletsizliği ortadan kaldırmaya, özellikle de Afeverki rejimi tarafından kimlikleri ve ahlaki değerleri hedef alınan Müslümanların sorunlarını gidermeye çalışan reformist bir İslami harekettir. Hareket, erdemi yaymaya ve herkes için adalet tesis etmeye çalışıyor. Doğru bir İslami yaklaşımla değişim yolunda rehberlik ediyor. Bu hareket, geçen yüzyılda, Etiyopya'nın Eritre'yi işgali dönemlerinde ortaya çıktı. Destekçilerinin azlığına, düşmanlarının çokluğuna, içten ve dıştan birçok tehdide rağmen hâlâ halka yönelik davet çalışmalarına devam ediyor, düşmana karşı büyük direniş rolünü oynuyor. Eritre İslami Reform Hareketi, Eritre halkına yönelik birçok alanda önemli çalışmalar yürütüyor. Öte yandan devletler, halklar ve örgütlerle, Eritre’nin İslami, Arap ve Afrika kıtasındaki konumunu ön plana çıkararak onların bir parçası olduğunu belirten iletişimler kuruyor. Eritre İslami Reform Hareketi ayrıca diğer muhalif örgütler ve partilerle koordineli olarak halkın ve bölge halklarının çıkarlarına hizmet etmek için Kızıldeniz ve Afrika Kıtasında güvenlik ve istikrarı sağlamak için çalışıyor. Hareket, Eritre'nin diğer örgüt ve partilerinin ortak çalışmalarını Eritre Ulusal Demokratik Değişim Konseyi çatısı altında topluyor.
Afewerki hükümeti, siyonist terör çetesi ile neden yakın ilişki içerisinde?
Eritre, tarih boyunca hep komşu ülkeler ile iyi ilişkiler içerisinde olmuştur. Zira Eritre hem Afrika kıtasında olmasıyla hem de Kızıl Deniz’e büyük alanda hâkim olmasıyla güçlü bir konuma sahiptir. Özellikle Eritre, kendi bağımsızlık savaşını verirken Arap ve İslam ülkeleri ona destek vermişti. Fakat Afewerki hükümeti, komşu ülkeler ile kurulan bu ezeli ilişkileri sabote etmiş, israil ve Batı devletleri gibi alternatifleri tercih etmiştir. Onun iddia ettiğine göre Eritre’de vatan birliğini bozan şey, Arap devletlerinin desteğiymiş. O yüzden Arap coğrafyasıyla ilişkileri kesmiş, sadece anlık çıkarları için onlarla iletişim kurmuştur. Tüm bunların en başlıca nedeniyse Batılı güçlerin onun için düzenli olarak hazırladığı gündemlere boyun eğmesidir. Siyonist akım, 1950'lerden bu yana Etiyopya ile olan güçlü ilişkileri nedeniyle Eritre meselesine tarihsel olarak hep karşıt bir tavır takınmıştır. Çünkü Eritre devrimi, Filistin halkının mücadelesinden yana tavır takınması cihetiyle siyonist akıma karşıydı. Ancak Afewerki, ülkede iktidara gelir gelmez, siyonist akım ile normalleşme politikası yürüttü. Ocak 1993’te Amerika’ya tedavi için gitme bahanesiyle israile ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Ziyaretten sonra dönemin israil Dışişleri Bakanı Şimon Perez, Kızıldeniz bölgesinde bir arkadaş edindiğini açıkladı. Şubat 1993’te, Afewerki, israili bir kez daha ziyaret etti ve israil Başbakanı İzak Rabin’le iki ülke arasında birkaç anlaşma imzaladı. israil bu anlaşma gereği Eritre’ye tarım, güvenlik ve orduyu eğitme alanlarında yardım yapacak, Eritre’yse Dahlak ve Fatıma adalarında israile askeri kolaylık sağlayacaktı. israil bu adalarda askeri üsler kurdu. Rejim bu olanları hep inkâr etme ve kabul etmeme yoluna giderken öbür taraftan da israil ile güçlü ilişkilerinin olduğunu söyledi. 1993’te ise resmi olarak israil büyükelçiliğini açtığını itiraf etti.
Arap Birliği ve İslam İş Birliği Teşkilatı'nın Eritreli Müslümanlara yönelik yardım çalışmaları oldu mu?
Arap Birliği ve İslam İş Birliği Teşkilatı, Eritre meselesini silahlı mücadele aşamasında desteklemede etkili bir rol oynadı. Eylül 1980’de, Arap Birliği Konseyi, Eritre halkının bağımsızlık mücadelesini destekleme kararı aldı. Yine bağımsızlıktan sonra Arap Birliği, Eritre’nin bağımsızlığı konusundaki referandumun izlenmesine katıldı ve Eritre’ye yardım için maddi bağışlarda bulundu. İslam İş Birliği Teşkilatı, Eritreli öğrencilere burs sağladı. Ancak örgütlerin bu rolü, halkımızın en çok ihtiyacının olduğu zaman azaldı ve kayboldu. Özellikle şimdi, çaresiz kalan Eritreli mültecilerin her zamankinden daha fazla yanında durulması gerekiyor. Rejimin zorla israile ve Güney Sudan’a gönderdiği öğrencilere sahip çıkmalılar. Şüphe yok ki Afewerki hükümetinin İslam dışı politikaları, İslam’a ve Müslümanlara açtığı savaş, bölge ülkeleri için hala büyük bir tehlike olarak duruyor. Yine Afewerki rejimi, yabancı ülkelerin askerlerini barındırarak onlara askeri üsler kurmaya devam ediyor. Bu, bölge açısından tehlikeler barındırıyor. Eritre İslami Reform Hareketi olarak en başından beri bu rejimin bölgenin güvenliği açısından tehlike arz ettiğini, bölge ülkelerinin elçiliklerine gönderdiğimiz notlarla belirttik. Onları bu rejimin şüpheli ilişkilerinin tehlikeleri ve komşuları olan Sudan, Yemen, Etiyopya ve Cibuti’yle savaşlar çıkaracağı konularında uyardık.
Afewerki rejiminin, son yıllarda bazı ülkelere yönelik saldırgan tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu son dönemde Afewerki rejimi, tüm komşu ülkeleri kendi rejimine karşı komplo kurmakla suçladı. Daha önce Amerika ve Etiyopya’yı suçlayan Afewerki, bugün ise bağımsızlık savaşında kendisine en çok destek veren Katar’ı suçlamaya başladı. Suudi rejimi ve BAE, Katar'a ambargo uygularken onu yalnız bıraktı. Eritre Eğitim Bakanlığı, nisan ayında Türkiye, Katar ve Sudan'ı, Eritre'deki muhalefet gruplarını terör eylemi gerçekleştirmelerine destek vermekle suçladı. Eritre ile Etiyopya arasındaki barışı engellemekle suçlayan bir bildiri yayınladı. Bu suçlama hem Doha hem Ankara hem de Hartum tarafından reddedildi ve kınandı. Ve yine geçtiğimiz kasım ayında Afewerki rejimi Katar’a aynı suçlamayı yönelterek, Sudan'ın doğusundaki olaylara müdahale ettiğini iddia etti. Yapılan suçlamaya göre Katar, Sudan’da, sözde Eritre muhalefetini destekleyip eğiterek ülkenin güvenliğini sarsma niyeti güdüyor. Katar bu iddiayı reddetti ve kınadı. Eritre rejimi, bu temelsiz suçlamaların arkasına saklanarak suçlarını, başarısızlıklarını ve krizlerini örtbas etmek için komplo teorileri üretiyor. Yine yaptığı suçlamalarla Sudan’daki yeni hükümet aracılığıyla Eritre muhalefetini hedef alarak baskı uygulamaya çalışıyor. Üstelik Eritre muhalefetinin Sudan’da bir varlığının olmadığını bilmesine rağmen bunu yapıyor.
Son olarak Müslümanlara yönelik bir mesajınız var mı?
İslam alemine, İslam’a ve hürriyete müştak herkese mesajımız şudur;
Öncelikle; Eritre halkının bağımsızlıklarını kazandıktan sonra rejim tarafından öldürülme, ölüm yolculuklarına zorlanma ve esir edilme gibi uğradıkları haksızlıklara dikkat çekilmeli. Rejime uluslararası düzeyde baskı yapılmalı ve işledikleri suçlar, uluslararası platformlarda ve hukuk kuruluşlarında dillendirilerek açığa çıkarılmalı.
İkinci olarak; Eritre halkı ve onların siyasi güçlerine destek verilmeli ve bir yüzyıldan fazla süre boyunca yoksun bırakıldıkları özgürlük, güvenlik ve barışı sağlamalarında onlara yardımcı olunmalı.
Üçüncü olarak; Eritreli öğrencilere eğitim bursu imkanları verilmeli ve değişik üniversitelerde kabulleri sağlanmalı.
Dördüncü olarak: Eritre halkı ve onların çektiği sıkıntıları halklara duyurmalı, onları desteklemeli ve medya karartmalarını bozmak için çalışılmalı.
Son olarak unutulmuş meselemizi dünyaya duyurma fırsatı veren ve sesimize ses olan İlke Haber Ajansına teşekkürü bir borç biliyoruz.
Dr. Âdem Ebu-l Haris kimdir?
Dr. Âdem Ebu-l Haris, Eritre İslami Islah Hareketi Genel Başkanı'dır. 1963 yılında doğan Ebu-l Haris, gençliğini ve tüm hayatını ülkesini işgalden ve dikta rejimden kurtarmaya adadı. Eğitimini yurtdışında tamamlayan Ebu-l Haris, imkân bulduğu her platformda ülkesinin uğradığı işgali anlatıyor. Dr. Âdem Ebu-l Haris, İdari ve Siyasi Bilimler Fakültesi mezunu olup yüksek lisans ve doktorasını bu alanda yapmıştır. (Zeyd Varol-İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Televizyon dizileri ve sinema filmleri aracılığıyla toplumda İslam’ın kabul etmediği ilişki türlerinin normalleştirilmeye çalışıldığını belirten Mil-Diyanet-Sen Şanlıurfa İl Başkanı Ömer Çapan, özellikle dizilerde ve filmlerde aile yapısını zedeleyen, ahlaki değerlerle çatışan senaryoların arttığını vurguladı.
Şanlıurfa'da geleneksel bakırcılık mesleğini icra eden ustalar, kışın soğuk hava koşullarına rağmen çalışmalarına devam ediyor.
Şanlıurfa Tüm Emlakçılar Odası (ŞUTEM) Başkanı Selahattin Tokmak, Suriyelilerin tamamının ülkelerine gittiği düşünüldüğünde piyasada çok ciddi hareketlenmelerin yaşanacağını dile getirdi.
Emekli İmam-Hatip Hasan Yenigün, Mekke'nin fethinin Müslümanlar için bir dönüm noktası olduğunu belirterek bugünün zikir ve ibadetle geçirilmesi gerektiğini söyledi.