Seyda Mela Muhammed Fadıl Gülsever Meteri veya Baravi

Kürdistan’ın medreselerinde yetişmiş ve İslami bir dava uğruna verilmesi gereken en ağır bedelleri vermiş olan Seyda Mela Muhammed Fadıl Gülsever, 1940 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesinin Pınarbaşı (Meter) Köyü'nde dünyaya geldi. Bölgenin tanınmış isimlerinden Emin Efendi'nin altıncı çocuğuydu. "Mela Osman" ismiyle ün kazanan ailenin Mela Rıfat'tan sonra Medrese tedrisatı gören ikinci çocuğudur.
DİYARBAKIR - Bismil İlçesi'nin Barava Yöresi'nin tanınmış Molla Osman ailesinden Emin Efendi'nin oğlu Molla Fadıl; devlet okullarında okumuşların "Efendi" olarak anıldığı, kendisi de "efendi" olarak anılan bir aileden olduğu halde ailesi, İslami ilimlere olan düşkünlüğünden dolayı kendisini, henüz küçük yaştan itibaren Kürdistan Coğrafyasının kadim kurumlarından olan medrese tahsiline göndermiştir.
Kısa süreli olarak yöneldiği dünya meşgalesinin kendisine göre olmadığını anlar…
Henüz küçük yaşta bir başına medrese tahsiline çıkan Molla Fadıl'ın eğitim serüveni, Gırê Heci Farıs Köyü'nde Mela İsa'nın yanında okumayla başlar. Kısa bir süre sonra daha iyi bir eğitim alma gayesiyle yine dönemin tanınmış âlimlerinden Mela İbrahim'in Medresesinin olduğu Bismil'in Bellê Köyü'ne gider. Bir süre sonra eğitim hayatından sıkılıp köyüne geri döner. Babasının bütün ısrarlarına rağmen köyünde çiftçilikle uğraşmayı tercih eder. Ancak kısa bir süre sonra bu hayat tarzının kendisine göre olmadığına kanaat eder ve soluğu yine dönemin tanınmış âlimlerinden Mela Abdusselam'ın medresesinde, Bülbül Köyü'nde alır.
Seyda artık Müderris…
Çalışkanlığı, ilme olan düşkünlüğü, sosyal kişiliğiyle kısa sürede kendisini seydasına ispatlar; sadece seçkin öğrencilerin kaldığı bu medresede okuma hakkını elde eder. On yıllık medrese tahsilinin önemli bir kısmını Bülbül Köyü'nde yapan Mela Fadıl, bir süre sonra çalışkanlığı ve liderlik vasıflarından dolayı okuduğu medresenin "Mir"i (baş sorumlu talebesi) olur. Köy ağasının, talebeleri (feqî) kendi özel işlerinde çalıştırmak istemesine karşı çıkan Seyda Mela Abdusselam, bütün baskılara rağmen ağaya boyun eğmez ve bütün talebeleriyle birlikte medresesini Reşık Köyü'ne taşır. Eğitimine kısa bir süre Reşık Köyü'nde devam eden Mela Fadıl, burada ilmini tamamlayıp icazetini (diplomasını) alarak talebelik hayatını bitirip müderrislik hayatına başlamış olur.
Âlime bir bayanla evlenir…
İcazetini almış olan Mela Fadıl, Silvan Yöresinin önemli âlimlerinden Şêx Yahya'nın (Baxça Köyü) tavsiyesiyle Silvan İlçesi'nin Dêrunê (Yeşilköy) Köyü'nden, Meşhur Hüseyin Keya'nın ilim tahsil etmiş kızıyla evlenir ve hemen ardından Diyarbakır'ın Kabasakal köyünde imamlık yapmaya başlayarak uzun, ağır ve meşakkatli yürüyüşünün ilk adımını atar. Seyda artık mücadele dolu hayatının programını oluşturmak peşindedir ama dönemin zulüm dolu uygulamalarından biri olan zorunlu iki yıllık askerlik bariyeri onun hızını kesecek ve köklü mücadele ve hizmet planına ara vermek zorunda kalacaktır.
"Seyda, ömrü boyunca İslam için bedel ödemeyi kendisi için yaşam tarzı haline getirmişti"
Askerden gelince bir kızı dünyaya gelmiştir ve artık aile denen büyük olgunun tekâmülü içerisinde 16 yıl ikamet edeceği, hizmet ve tedrisat hareketini zirveye taşıyacağı Diyarbakır'ın Cırnık (Pınardüzü) Köyü'ne yerleşir. Burada ilk işi köylülerin ve özellikle de köy ileri gelenlerinin İslam'a ve İslam Dinine hizmet etmeye olan ilgilerini artırmak ve bunun için gerektiğinde fedakârlık yapmaya teşvik etmek olur. O dönemde, laiklik rejiminin en katı ve despot bir şekilde uygulandığı Türkiye'de, İslami hizmet ve Medrese Eğitimi vermek şöyle dursun temel Kur'an dersi bile vermek zaman zaman büyük tehlikelere atılmak anlamına gelmekte idi. özellikle yüzde 99'u Müslüman olan memleket insanının din ve vicdan özgürlüğünün cuntanın postalları altında ezdirildiği dönemde İslami mücadele vermek tek cümle ile kelle koltukta gezmekti ve Seyda, ömrü boyunca böyle bir tehlikeyi yaşam tarzı haline getirmişti.
"Seydanın hizmetleri engellenmek istenir…"
Cırnık köyünde 16 yıl Medrese müderrisliği ve imamlık yapan Seyda, köyün bütün çocuklarına Kur'an-ı Kerim ve temel dini eğitim derslerini verir. Bu sırada sayıları yüzleri bulan medrese talebesi de onun rahle-i tedrisatından geçer.
16 yıllık kesintisiz ve amansız müderrislik hayatında; bir yandan rejimin tehdit ve baskılarına maruz kalırken öte taraftan da çeşitli kesimlerden gelen eza ve cefayı göğüslemek zorunda kalır. Döneminin kendisi gibi mücadeleci Seydaları ile omuz omuza bir şeyler yapmanın gayreti içerisinde olan Seyda Mele Fadıl, Kürdistan'da filizlenen çeşitli akımların tahlilini yapmaktan da geri durmaz. Bu akımlardan zararlı olanlarına karşı tedbir alınması için adımlar atarken yalnız ve kimsesiz bırakılmış Kürdistan için faydalı olabilecek oluşumlara ve fikirlere de destek verir.
Seydaya göre İslam, cami ve medreselere hapsedilemeyecek kadar büyüktür…
İslam'ın dünya siyasetinde yer alması gerektiği fikrine sahip olan Seyda, siyaset sahnesine İslami yaklaşımla atılan merhum Necmettin Erbakan Hoca'nın hareketine gönülden destek verir. Seydaya göre İslam, cami ve medreselere hapsedilemeyecek kadar büyüktür ve alimler İslam fikriyatının tüm cihana egemen olmasında önder rol oynamalıdır. Bu anlamda İmam Humeyni'ye henüz inkılaptan yıllar önce destek vermesi de Seydanın bu fikri sahiplendiğini ve ileri görüşlülüğünü gösteren sıradışı bir örnektir. Kaldı ki o dönemde İmam Humeyni ve hareketinden haberdar olan Kürdistanlı'ların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardı. Bu fikri benimsemiş olması aynı zamanda kendisine bir sorumluluk yüklemiştir ve başta Diyarbakır olmak üzere tüm bölgeyi dolaşıp birçok âlim Seyda ve ileri gelenlerle hararetli ve faydalı tartışmalara girişmiştir. Mücadele ateşini alevlendirmek ve İslam fikriyatını yaymak adına fikir birliği yaptığı birkaç âlim arkadaşıyla bölgenin şehir ve köylerine sık sık seyahatler düzenler. Bu seyahatleri sırasında sayısız âlim ve kanaat önderleriyle buluşup fikir alış verişinde bulunur. Bu buluşmalar zaman zaman hararetli tartışmalara da sahne olur. Zira sahipsiz ve başsız bırakılan Kürdistan'da fikir birliği oluşturmak neredeyse imkânsızdır.
Seyda artık Diyarbakır'da…
İslami mücadelenin uçsuz bucaksız bir umman olduğunu anlayan Seyda Mela Fadıl, bu ummanın bir köye ve medreseye sığamayacağını düşünmektedir. Nitekim mücadelesi için daha geniş sahaların ve münevver kitlelerin bulunduğunu düşündüğü metropollere gitmeye karar verir. 1979 yılının bir yaz sabahında çok sevdiği köyünü ve köylülerini gözü yaşlı bir şekilde arkasında bırakıp Diyarbakır'ın yolunu tutar.
12 Eylül 1980: İslam davası ateşten bir gömlek…
Ve fakat Seyda, burada da umduğunu bulamayacaktır. Henüz şehir hayatının başında iken ve hayalini kurduğu hareket tarzının temelini atmamışken her şeyi yerle yeksan eden 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleşir. Zaten çok az olan mücadele insanını neredeyse tamamen sindirir, yok eder. Herkes için büyük sıkıntılar getiren cunta dönemi gayretkeş âlimler için ise tam bir ıstırap ve çile dönemidir. Tüm âlimler, dindarlar gibi Seyda da o dönemde hakaretler, baskı ve zulümler görür. Başındaki takkeye bile tahammül edilmez ve çıkarmadığı için tutuklanma tehdidine maruz kalır. İslam davasının ateşten bir gömlek olduğu bu sancılı süreç, diğerleri gibi Seyda'yı da yalnızlığa sürüklemiş ve bir süre İslam fikriyatı fetret dönemini yaşamıştır. Ta ki Kürdistan'ın yağız delikanlıları atalet bulutlarını dağıtan ve İslam'ın gür sedasını memleketin dörtbir yanına ulaştıracak olan İslam mücadelesinin meşalesini yakana dek bu kimsesizlik Seyda'nın bağrını yakmaya devam edecektir.
Seyda ta başından beri İslami mücadeleye gönlünü kaptırmıştır…
Seyda ta başından beri İslami mücadeleye gönlünü kaptırmıştır ve yıllardır aradığı, yolunu gözlediği bu kervanın koşulsuz destekçisidir. Seyda Mela Muhammed Fadıl'ın mücadele seyrinde yeni bir aşama daha gerçekleşmiştir. Zira yılların yalnızlığını sona erdiren bir gelişme daha vardır ve artık çocukları büyümüş gençliğe adım atmıştır. Artık yetişkin olan üç oğlu çok da tereddüt etmeden babalarının yolunu takip etme kararı alır ve İslami Hareketlere bilfiil katılırlar.
Seyda İslam Cemaatinin saflarında…
Oysa asıl sancılar henüz başlayacaktır. Zira bütün İslam beldelerine göz dikmiş olan emperyalist küfür güçleri zaten kimsesiz olan ümmetin yetimlerini rahat bırakmayacak ve onların asıl ve asil kaynağı olan İslam ile buluşmalarına mani olmak için her türlü yolu deneyeceklerdir. Kürd gençleri dinsizliğe ve din dışı felsefelere teşvik edilecek ve hatta zorlanacak öte yandan tertemiz beyinlerine İslam düşmanlığı aşılanacaktır. Çünkü bir toplumu esir etmenin en kesin yolu onu özünden ve tarihinden koparmaktır. Batının açık desteğini arkasına almış olan Kürd Marksistleri olanca güçleriyle Müslüman Kürd halkının din başta olmak üzere tüm değerlerine topyekûn bir saldırı içerisinde iken faşist ve laik rejim de boş durmamakta ve Müslüman gençliğe aman vermemektedir.
Seyda ve çocukları eşine az rastlanır bir imtihan içerisindedirler…
Bu durum Kürdistan tarihinin en kara sayfalarından birini oluşturacak ve sayısız Kürd genci sırf dindar kimliklerinden dolayı katledilecektir. Ama asıl darbeyi laik devlet vahşeti vuracak ve binlerce Müslüman Kürd durduk yerde işkencelerden geçirilip hapse atılacak. İşte bu korkunç cinayetlerin, ihanetlerin, entrikaların ayyuka çıktığı dönemde Seyda ve çocukları eşine az rastlanır bir imtihan içerisindedirler. Çocuklarından ikisini yıllarca muhacerat yaşadığı için göremeyen Seyda tam yirmi yıl süren bu dönemde sayısız kez evi basılır birçoğunda kalan çocukları ile beraber gözaltına alınır. Her defasında çocuklarının işkenceye tabi tutulduğu bu göz altılarda kendisi de her türlü hakaret ve tehditle karşılaşır ve zaman zaman işkencenin bazı türlerine maruz bırakılır.
17 Ocak 2000 post modern darbesi: Tarihte eşine az rastlanır bir manipüle hareketi sahneye konur
Hem Kürd Marksistlerinden hem de faşist, laik rejimden gelen baskı, tehdit, baskın ve talanlar Seyda'nın gözünü korkutmaz ve Mücadele azmi perçinlenir. Bu sırada laikçi rejimin en kara lekelerinden biri olarak tarihe geçecek olan 17 Ocak 2000 post modern darbesi gerçekleşir ve Türkiye çapında tüm dindar Müslümanlara karşı bir sürek avı başlar. Camiadan on binden fazla insan gözaltına alınıp akıl almaz işkencelerden geçirilir. Tüm medyada İslam ve Müslümanlara karşı karalama ve yargısız infaz kampanyaları yürütülür. Tarihte eşine az rastlanır bir manipüle hareketi sahneye konur. Rejimin bu çabaları bir nebze de olsa makes bulur ve ne acıdır ki kimi eski sözde İslamcı ve gerçek yüzleri şimdilerde ortaya çıkan cemaatçi yapılar da bu linç kampanyasının ortağı olurlar.
Kanunsuz, keyfi cezalandırmaların mağdurları olan birçok Müslüman halen cezaevlerindeler…
Bu süreçte gözaltına alınanların büyük çoğunluğu tutuklanır ve hemen hemen tamamı hiçbir delil gösterilmeksizin sadece hâkim kanaatiyle yıllar süren hapis cezalarına çarptırılır. Birçok Müslüman bu kanunsuz keyfi cezalandırmaların mağdur ve mazlumları olarak halen cezaevlerindedirler.
Sadece hâkim kanaatine dayanılarak oğluna 10 yıl damadına da müebbet hapis cezası verilecektir…
Kanunsuz keyfi dönemin Seyda ve ailesi açısından ağır sonuçları olacak ve 2000 yılının Kasım ayında Kızı Leyla Gülsever'in evi yaklaşık 500 polis tarafından basılacaktır. Baskın sırasında bir polis meçhul bir şekilde hayatını kaybeder. Belki de polis kurşunuyla ölen bu kişinin faturası Seyda'nın damadı evde olmayınca kızına çıkarılır ve dokuz buçuk yıl hapse mahkûm edilir. Bilahare damadı Mehmet Çiçek ve Oğlu Nurullah Gülsever Konya'da gözaltına alınıp tutuklanacak yine sadece hâkim kanaatine dayanılarak oğluna 10 yıl damadına da müebbet hapis cezası verilecektir. Yine oğlu Zeynel Abidin Gülsever sadece camide ders verdiği için rejimin istihbaratı tarafından baskılara maruz kalır ve 20 yıl boyunca ailesini görmeden muhaceratta yaşar. Yine oğullarından Mehmet Gülsever, M. Emin Gülsever, yeğeni ve damadı olan aynı zamanda kendisinin büyüttüğü Mehmet Bal, İslami çalışmalarından dolayı defalarca gözaltına alınır ve aylarca haksız yere cezaevinde tutulurlar.
Hiçbir zaman şikâyetçi olmadı…
Bu dönemde Seyda'nın imtihanı cezaevi ile mahkeme arasında mekik dokumak şeklinde tecelli edecek ve fakat bu durumdan hiçbir zaman şikâyetçi olmayacaktır. Aksine kendisi gibi bu ağır imtihan altında olan ebeveynlere sürekli moral ve teselli kaynağı olacak ve bu durumuna şükür ile mukabele edecektir.
Seyda Mela Fadıl'ın maceralı, dağdağalı hayatında meydana gelen sayısız ibretli kıssayı bu sayfalara sığdırmak mümkün olmadığı için hayatının ayrıntılarını başka zamanlara bırakıp ahlak ve uslübünü özetlemekle burada nokta koyalım.
İslam tebliğindeki metodunun kilit kavramı iyi ilişki ve yumuşak söz ve sevgisi idi…
Evvela şunu söyleyelim ki hem aile içerisinde hem de dışarıya karşı en belirgin vasfı hilim ve yumuşaklıktır. Merhamete ve hoşgörüye kapısını son ana kadar kapamayan Seyda, azarlama ve öfkeyi en son çare olarak görürdü. İslam tebliğindeki metodunun kilit kavramı iyi ilişki ve yumuşak söz ve sevgidir. Her kesimden ve her yaştan insanlarla çok kolay diyaloga geçebilen Seyda bu yapısını İslam dinini anlatmak ve insanları İslami hayata teşvik etmek için kullanırdı.
1 Kasım 2014 tarihinde Dar-ı Bekaya, sevdiklerinin yanına irtihal eder…
Seyda Mela Muhammed Fadıl'ın dördü erkek altısı kız olmak üzere on çocuğu vardır. Tüm çocukları islami hizmette seydayı takip etme yolundadırlar. Yaşantısının ağır yükümlülüğü altında birçok sağlık sorununa düçar olan Seyda'nın sevgi dolu kalbi, artık bu yükü taşıyamaz ve geçirdiği kalp krizi sonucu yaklaşık kırk gün hastanede yoğun bakımda yattıktan ve bypass ameliyatı olduktan sonra 1 Kasım 2014 tarihinde Dar-ı Bekaya, sevdiklerinin yanına irtihal eder. Allah makamını âli etsin, ailesine ve sevenlerine sabr-ı cemil ihsan eylesin.
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Sağlık Bakanlığı tarafından 81 ilde eş zamanlı başlatılan “Kilo Kontrolü Uygulaması” Van’da da vatandaşlarla buluştu.
Menenjit vakalarındaki artışı dikkat çeken uzmanlar, menenjitten korunmak için, özellikle kalabalık alanlarda hijyen önlemlerine dikkat edilmesini, risk grubundakilerin aşılarını yaptırmasını ve hastalık belirtileri görüldüğünde en kısa sürede sağlık kuruluşlarına başvurulmasını öneriyor.
Türkiye’nin farklı bölgelerinden üniversite hastanelerinin yöneticileri, Çukurova Üniversitesi ev sahipliğinde bir araya gelerek hastanelerin güncel sorunlarını ve çözüm önerilerini değerlendirdi.
Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’nde uygulanan yeni Sol Dal Demeti Alanı Pacing (LBAP) yöntemi, kalbin doğal ritmine yakın çalışarak kalp pili tedavisinde yaşam kalitesini artırıyor.