Geçmişte Küba, Şili, Brezilya ve Paraguay'daki darbe girişimlerinde başarılı olan ABD, aynı hedefi 21'inci yüzyılın başından beri Venezuella'da gerçekleştirmeye çalışıyor. Peki, ABD Venezuela'dan ne istiyor?
Latin Amerika ülkeleri, 1823'te Monroe doktrini ile başlayan, ABD'nin Latin Amerika’ya müdahale ve diğer ülkeleri engelleme siyasetiyle Washington'ın "arka bahçesi" olarak görüldü.
Amerika Birleşik Devletleri, dünya çapında ve özellikle Latin Amerika'da diktatörleri destekleme konusunda uzun bir geçmişe sahip.
Guatemala'daki Efraín Ríos Montt, Şili'deki Augusto Augusto Pinochet ve Arjantin'deki Jorge Rafael Videla bunlardan sadece bir kaçı.
ABD, Latin Amerika'da işgal ve darbe operasyonlarında da büyük bir geçmişe sahip.
Latin Amerika'daki en önemli ABD müdahalelerinden bazıları şöyle sıralanabilir:
1846: Amerika Birleşik Devletleri Meksika'yı işgal etti ve 1847'de Mexico City'yi ele geçirdi. Ertesi yılki bir barış anlaşması ABD'ye Meksika'nın topraklarının yarısından fazlasını veriyordu.
1903: ABD’nin desteğiyle Panama 1903 yılında Büyük Kolombiya topraklarından ayrıldı. Panama ve ABD hükümetleri arasında imzalanan bir antlaşmayla ABD, Panama Kanalı'nı açma, işletme, denetleme ve hatta Panama'ya müdahale etme hakkını elde etti. Kanal 1979 yılında ABD tarafından Panama’ya devredildi.
1903: Küba ve ABD, ABD'nin Küba'daki denetimin neredeyse tamamen kontrol etmesine izin veren bir anlaşma imzaladılar. ABD, Guantanamo Körfezi'nde bir deniz üssü kurdu.
1914: ABD birlikleri Meksika Devrimi engellemek için Veracruz'u işgal etti ve 7 ay bölgede kaldı.
1954: Guatemala Başkanı Jacobo Arbenz CIA destekli bir darbede devrildi.
1961: ABD destekli Domuzlar Körfezi istilası Sovyet destekli Küba lideri Fidel Castro'yu devirmeyi başaramadı. ABD'nin Küba'ya yönelik ambargo ve sabotajları yarım asırdan fazla sürdü.
1964: ABD hükümeti, Brezilya Devlet Başkanı Joao Goulart'a karşı dönemin Brezilya Genelkurmay Başkanı Humberto Castello Branco öncülüğündeki darbeye destek verdi.
1965: Dominik Cumhuriyeti'nde hükumetin yıkılmasının ardından, siyasi istikrarsızlık ve iç savaş patlak verdi. ABD, 23 Mayıs 1965 tarihinde de olaylara müdahale etmek amacıyla "İnter Amerikan Barış Gücü"nün barış günün başına geçti.
1973: ABD destekli askeri darbe, dönemin Şili Devlet Başkanı Salvador Allende henüz iktidara gelmeden önce hazırlanmıştı.
CIA, Şili meclisine yaptığı müdahalede başarısız olunca orduyu darbeye zorladı. 11 Eylül 1973 sabahı Başkanlık Sarayı bombalanan Şili lideri Allende öldürüldü. Yerine ABD destekli Pinochet önderliğinde cunta iş başına gelerek 16 yıl iktidarda kaldı.
1983: Karayipler'de bulunan Grenada adası ABD ve birkaç Karayip ülkesi tarafından işgal edilerek, marksist hükümet iktidardan uzaklaştırıldı.
1989: Pablo Escobar gibi uyuşturucu kaçakçılarıyla çalıştığı ortaya çıkan Panama Devlet Başkanı Manuel Antonio Noriega baskıcı rejiminin gücünü artırması üzerine ABD 1989 yılında Panama'yı işgal etmiş, bunun üzerine Noriega görevden alınmıştı.
1994: ABD, 1994'te Raoul Cedras’ı devirip Jean Bertrand Aristide’i yeniden iktidara getirmek için Haiti’ye asker gönderdi.
2002: Venezuela'da 2002 yılında ABD destekli darbe girişimi başlatılmış, Devlet Başkanı Hugo Chavez, 47 saat görevden alıkonulmuştu. Darbe, ülke sathındaki kitlesel halk eylemleriyle püskürtülmüştü.
2018: ABD destekli sağ muhalefetin öncülüğünde gerçekleştirilen eylemlerde yüzlerce kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yaralandı.
2019: Muhalefet lideri Juan Guaido kendisini geçici devlet başkanı ilan etti. ABD yönetimi de Guaido’yu geçici devlet başkanı olarak tanıdı.
Venezuela'da fiyaskoyla biten son darbe girişimi
2020'de de ABD'nin Venezuela için darbe planları devam etti.
3 Mayıs'ta Venezüella hükümeti, çoğunluğu Kolombiyalı olmak üzere sürat teknelerinde Venezüella'ya ulaşmaya çalışan paralı askerler grubunu gözaltına aldığını duyurdu.
Grubun 50 civarında olduğu bildirildi. Olayda Venezüella güçlerinin grubu pusuya düşürmesiyle en az sekiz darbeci öldürüldü.
Hükümete göre amaç, Venezuela Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro'yu öldürmek ve Karakas'ta bir darbeyi ateşlemekti.
Florida merkezli bir güvenlik şirketi, Juan Guaido liderliğindeki Venezuela muhalefetiyle koordine edilen operasyonun sorumluluğunu üstlendi. Guaido, geçtiğimiz yıl Maduro'ya meydan okuyarak kendisini "geçici devlet başkanı" ilan etmişti.
Darbeciler suçlarını itiraf etti
Ancak Maduro, darbe girişiminin ABD tarafından düzenlediğini ve özellikle Donald Trump'ın bu olayı en başından beri bildiğini söylüyor.
Venezüella güvenlik güçlerinin ülkeye girerken yakaladığı ABD'lilerden, Luke Alexander Denman'ın, Devlet Başkanı Nicolas Maduro'yu kaçırmak üzere ülkeye geldiği belirtilmişti. Maduro, ülkeye girerken yakalanan ABD'li Denman'ın sorgu sırasında kaydedilen videosunu Twitter hesabından paylaşmıştı.
Denman, Venezüella'da yapılacak eylemlerin SilverCorp CEO'su Jordan Goudreau tarafından planlandığını söylediği videoda, Kolombiya'da bir grup Venezüellalıyı eğitip ardından eylem için Venezüella'ya gideceklerini belirtmişti.
Goudreau'nun operasyon karşılığında 50 bin ila 100 bin dolar ödeyeceğini söyleyen Denman, videoda Venezüella'ya gelme amaçlarına ilişkin, "Jordan'dan (Goudreau) aldığım tek talimat, Maduro'yu uçağa kadar güvenli bir şekilde götürebilmemiz için havaalanının kontrolünü ele geçirmemdi." ifadelerini kullanmıştı.
Darbecilerden biri Trump'ın eski güvenlik biriminden
SilverCorp ile Venezüella'da kendini geçici Devlet Başkanı ilan eden Juan Guaido arasında yapılan anlaşmayı gösteren Denman, videoda Goudreau'nun ABD Başkanı Donald Trump için çalıştığını, eylem için silah ve teçhizatların da kendilerine SilverCorp tarafından verildiğini belirtmişti.
Yakalananlar arasında Airan Berry isimli ABD vatandaşı ise daha önce ABD Başkanı Donald Trump'ın güvenlik biriminde çalıştığı ortaya çıkmıştı.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, başarısız darbe girişimin ardından açıklama yapmış, ABD'nin söz konusu girişimde rol almadığını savunarak, "Bunun arkasında olsaydık sonucu çok farklı olurdu." şeklinde pişkin ifadeler kullanmıştı.
Kim bilir? Belki de Washington bu kez bu darbe girişimiyle ilgilenmemiştir. Ya da Trump, kötü bir Hollywood filmini aratmayan bu fiyasko karşısında "hükümetimizle hiçbir ilgisi yok" demeyi daha doğru bulmuştur. Nasıl olsa sahtekarlık ve yalan Trump'un en ayırt edici özelliklerinde biridir. Bu nedenle inkarı pek bir anlam taşımıyor. Nitekim Washington Post gazetesi, Trump'ın göreve başladığı günden bu yana yaklaşık 18 bin yanlış ve yanıltıcı ifadelerde bulunduğunu belirtiyor.
ABD Venezuela'da neyin peşinde?
Öte yandan artık dikkate alınması gereken yakın bir tarih var: "Venezüella'nın şeytanlaştırılması ve boğdurulmak istenmesi"
1990'ların sonlarında Hugo Chavez'in ve sosyalist "pembe gelgit" in yükselişinden bu yana Washington DC'de iki partili bir proje oluştu. 2002'de Bush yönetimi Chavez'e karşı (başarısız) bir darbeyi teşvik etti ve destekledi .
2015 yılında Obama yönetimi de Venezuela'yı ABD ulusal güvenliğine "olağandışı ve olağanüstü bir tehdit" olarak resmen ilan etme gibi ilginç bir karar verdi. İlginç çünkü o dönem, ABD nüfus açısından 11 kat, GSYİH açısından 600 kat daha zengin ve Venezuela bütçesinin 1800 katı askeri bir bütçeye sahipti.
2019 yılında da Trump idaresi, kendini "geçici devlet başkanı" ilan eden Juan Guaidó'yu meşru Cumhurbaşkanı Maduro'ya karşı destekledi.
Maduro hakkında "narko-terörizm suçlaması
Trump idaresi şimdi de Maduro'yu narko-terörizmle suçlamaya başladı. ABD, Venezuela lideri Maduro hakkında, "narko-terörizm" (uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı) suçlamasıyla iddianame hazırladı. Bölgede uyuşturucu ticaretinin başı ilan etti. Maduro ve ona yakın isimler, yarısı deniz yoluyla olmak üzere yılda yaklaşık 250 ton kokaini ABD'ye kaçak yollarla sokmakla suçlandı. Maduro'nun yakalanması veya tutuklanması için bilgi verilmesi karşılığında 15 milyon dolar ödül koydu.
Nicolas Maduro Trump yönetiminin kendisinin gözaltına alınması için 15 milyon dolarlık ödül koymasını da "ırkçı bir kovboyun işi" olarak niteledi, ABD'nin gözünün Venezuela'nın geniş petrol yataklarında olduğuna dikkat çekti.
ABD, savaş gemilerini Venezuela yakınlarında konuşlandırdı
Daha sonra 3 Mayıs'taki fiyasko darbe girişiminden hemen önce ABD, savaş gemilerini Venezuela yakınlarında konuşlandırması da dikkat çeken gelişmelerdendi.
Bu konuşlanma, Panama'nın eski askeri diktatörü ve CIA'in uzun süreli "varlığı" Manuel Noriega'nın Aralık 1989'da, Washington'ın "Geçerli Neden Operasyonu" adını verdiği bir ABD müdahalesinde devrilmesinde bu yana "en büyük ABD askeri operasyonlarından biri" olarak nitelendirildi.
Nicolas Maduro'nun İletişim Bakanı Jorge Rodriguez ABD'nin bölgede askeri varlıklarını konuşlandırmasını "ABD'de Corona virüsünün yol açtığı trajik insani krizden dikkatleri başka yöne kaydırma amacı taşıyan çaresiz bir girişim" olarak niteledi.
ABD, Coronavirus'e rağmen Venezuela'ya yaptırımları askıya almadı
Öte yandan ABD, tıbbi ekipman ve sağlıktaki altyapı yetersizliğinin öne çıktığı Venezuela'da Coronavirus salgınının yayılmasına karşı ağır yaptırımları askıya almayı da reddetti.
Şüphesiz ki rejim değişikliği ve işgal, ABD hükümetinin açık politikalarından biridir.
Evet, belki de Venezuela'da açlık ve yoksulluk hat safhada, son yıllarda 4 milyondan fazla Venezuelalı ülkeden kaçtı, büyük bir çoğunluk Maduro'ya karşı… Ancak ABD'nin Maduro'ya karşı muhalefetinin Venezuela'daki "demokrasi" veya "insan hakları" endişesine dayandığını iddia eden herkes büyük bir yanılgının içinde olduğunu bilmeli.
Trump: "O kadar petrolleri var ki ve bunların hepsi de hemen arka bahçemizde"
ABD'nin Caracas'ta hükümeti devirmeye takıntılı olmasının asıl nedeni tıpkı Irak'ta, Suriye'de olduğu gibi elbette Venezuela'nın dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olmasıdır.
Eski FBI Başkan Yardımcısı ve bir dönem FBI Başkan vekilliğini yürüten Andrew McCabe, Tehdit adlı kitabında bu konuya dikkat çeker. Temmuz 2017'de istihbarat yetkilileriyle yapılan özel brifinge yer verilen kitapta, "Neden Venezuela ile savaşmıyoruz" sorusuna Donald Trump'ın, "O kadar petrolleri var ki ve bunların hepsi de hemen arka bahçemizde." dediği aktarılır.
Ocak 2019'da da o dönem Trump'ın ulusal güvenlik danışmanı olan John Bolton, Fox Business'a şunları söyledi: "Amerikan petrol şirketlerinin Venezuela'ya gerçekten yatırım yapması ve petrol kapasitelerini üretebilmesi ABD için ekonomik olarak büyük bir fark yaratacak."
Sugötürmez gerçekler…
Trump yönetiminin Venezüella'yı boyun eğdirmeye ve halkı aç bırakmaya çalıştığı sugötürmez bir gerçek. Dini liderleri olan Francis, BM, ABD Kongresi'ndeki üst düzey Demokratlar Venezüella'da Coronavirus'un yayılmasını önüne geçmek için yaptırımların askıya alınması, tıbbı malzeme yardımının yapılması gerektiği yönündeki açıklamalarına rağmen Trump yönetiminin vicdanı harekete geçmiyor.
Sugötürmez bir gerçek daha var ki o da ABD, Venezuela başta olmak üzere Latin Amerika'da, Ortadoğu'da darbe girişimlerini, işgalini ve emperyal müdahalelerini sürdürecek. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Filistin toprakları üzerinde siyonist rejimin kurulmasına, işgal ve katliamlara yol açan “Balfour Deklarasyonu”nun üzerinden tam 107 yıl geçti.
20 yıldan fazla bir süre ile Afganistan'ı işgal altında tutarak halkını sefalete mahkûm eden barbar Batı, hezimetini kamufle etmek için, Afganistan halkının yüzde 80'inin yoksulluk sınırının altında olduğu yaygarasını kopararak propaganda malzemesi olarak kullanıyor.
Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra Sırpların Boşnaklara karşı başlatmış olduğu soykırıma karşı direnen ve nihayetinde mücadelesini zaferle taçlandıran Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, vefatının 21'inci yılında rahmetle anılıyor.
PKK/HDP'lilerin 6-8 Ekim 2014'teki saldırılarında başta Diyarbakır'da Yasin Börü ve arkadaşları olmak üzere bölgede birçok dindar insanın katledilmesinin üzerinden 10 yıl geçti, katliama giden süreç hafızalarda yeniden canlandı.