Kısa video bağımlılığı çocuklarda dikkat eksikliğine ve okulda başarısızlığa neden oluyor
Mardin Artuklu Üniversitesi Araştırma Görevlisi Psikolog Kasım Elalmış, kısa video ve sürekli bir akış halinde olan sosyal medyaya bağlı kişilerde dikkat eksikliği gibi problemler yaşandığını; okula, sosyal ve bireysel hayata yansıyan olumsuz durumların meydana geldiğini vurguladı.
Toplumda kangren halini alan ve ahlaki yozlaşmaya kapı aralayan aşırı sosyal medya kullanım hakkında İLKHA'ya konuşan Araştırma Görevlisi Psikolog Kasım Elalmış, günümüzde sosyal medya kullanımının 4-5 yaşlara kadar indiğini belirtti.
Elalmış, bir bireyin 30 saniyelik kısa videolarla zamanını geçirmesi sonucu dikkatinin dağıldığını ve beynin tam olarak gelişmekte olan prefrontal korteks denilen beynin ön kısmının henüz küçük yaşlarda tam anlamıyla gelişmediğini gördüklerini ifade etti.
Sosyal medyaya bağlı bir birey veya çocuğun ailesinden alamadığı sevgiyi veya ilgiyi farklı ortamlarda alma ihtiyacına girmesi ve sosyal medya gibi tehlikeli bir platformda çocuğun mahremiyeti korunamadığını belirten Elalmış, bunun sonucunda çocuğun savunmasız bir şekilde bu kişilere muhatap olabileceğini aktardı. Elalmış, mahremiyetin korunamaması sonucunda ise kişinin hem sosyal hem bireysel hem de psikolojik hayatını olumsuz yönde etkilediğini belirtti.

"sosyal medyada kişiler gerçek kişiler olmayabilir"
Sosyal medyanın çocuklar ve ergenler üzerindeki ciddi psikolojik etkilerine değinen Elalmış, "İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır. Bu sosyalliğini sağlamak için iletişim halinde olur, başkaları ve diğerleriyle diyaloglar gerçekleştirir. Bu bağlamda bu diyalogları gerçekleştirebileceği iki tür ortam vardır: Birisi gerçek hayat denilen gerçek ortam, diğeri ise sosyal medya denilen ortamlar. Birey gerçek hayatta gerçek kişilerle konuşur; iletişim duygusaldır, jest ve mimikler vardır, karşısındaki kişiyi analiz edebilir. Ancak bu ortam sanal veya sosyal medya ise kişiler gerçek kişiler olmayabilir, filtrelenmiş kişilerdir. Bu kişilerdeki gerçeklik durumu söz konusu olmadığı için kişiler hayal kırıklığına uğrayabilir. Bunun dışında kimliklerini açıklamayan veya kimliklerinin tezahürünü oluşturamayan hesaplar da vardır; bunun önüne geçilmesi gerekmektedir." şeklinde konuştu.
Kısa videolar dikkat eksikliğine neden oluyor
Elalmış, "Psikolojik olarak da şu şekilde diyebiliriz: Bize danışanlar geldiğinde üç temel şeye bakarız, bu üç temel duruma işlevsellik diyoruz. Bunlardan en önemlisi uyku düzenidir. Bireydeki uyku düzeni problemli ise büyük bir ihtimalle psikolojik bir bozukluk yaşamaktadır. Bu bağlamda sosyal medya özellikle gençlerde kullanılan durumları göz önünde bulundurduğumuzda, uyku düzenindeki tahribatlar neticesinde psikolojik emareler görüyoruz. Bunun dışında 30 saniyelik kısa videolarla ve sürekli bir akış halinde olan sosyal medyaya bağlı kişilerde dikkat eksikliği gibi dikkatle ilgili problemler yaşadıklarını da görmekteyiz. Bunun okula, sosyal hayata ve bireysel hayata yansıyan durumlar vardır. Ailesine veya çevresindeki bireylere sağlıklı bir bağlanma türüyle bağlanmayan çocuklarda veya ergenlerde farklı kişilere bağlanma isteği doğar. Bu farklı kişiler sosyal medyada da bir aranma durumu oluşturabilir. Bu bağlamda kişi ailesinden alamadığı sevgiyi veya ilgiyi farklı ortamlarda alma ihtiyacına girer ve sosyal medya gibi tehlikeli bir platformda çocuğun mahremiyetini koruyamadığımız için çocuk savunmasız bir şekilde bu kişilere muhatap olabiliyor. Bu da onun hem sosyal hem bireysel hem de psikolojik hayatını olumsuz yönde etkilemektedir." ifadelerini kullandı.
"Çocuklarda psikolojik problemlere, hatta madde bağımlılığına kadar sebep oluyor"
Elalmış, erken yaşta sosyal medya kullanımının beyin gelişimi etkisine de dikkat çekerek, "Bizim beynin bazı bölümlerimiz ve kortekslerimiz vardır. Prefrontal korteks denilen beynin ön kısmı, becerilerimizi ve hafızaya dönük görevleri yöneten bir bölgedir. Birey, 30 saniyelik kısa videolarla dikkatini dağıtıyor ve beynin tam olarak gelişmekte olan bu bölümünün, o yaşlarda tam anlamıyla gelişmediğini görmekteyiz. Bununla birlikte dikkat eksikliğine de sebep oluyor. Başka bir şey ise beynin bir mekanizması olan ödül ve ceza sistemidir. Bu sistem farklı türlerde çalışır; bizler bir ödülü almak için çaba sarf etmeliyiz. Çocuklar için konuştuğumuzda, dopamin salgılanmasıyla bu hazzı alıyorlar ancak şimdi hiç çaba göstermeden ödülü alabiliyorlar. Artık beyin sistemi doğal olarak çalışmıyor; yapay bir haz odağı var ve istedikleri her an bu hazzı alabiliyorlar. Bu da onların haz eşiğini en yüksek seviyelere yükseltip daha sonraki psikolojik problemlere, hatta madde bağımlılığına kadar sebep oluyor." ifadelerinu kullandı.
Yaş kısıtlaması hakkında kendi fikirlerini dile getiren Elalmış, "Yasa, kendi başına çözüm olmayabilir. Bunu dijital okuryazarlık seviyesini artırarak çözebiliriz; sadece basit bir seminerle değil, belki Milli Eğitimin müfredatına ekleyerek ortaokul ve lise döneminde öğrencilere, çocuklara ve ergenlere vermek gerekir. Böylece onlar, bazen nimet bazen problem olan sosyal medyayı doğru kullanma yöntemleri öğrenilerek baş edilebilir. Ancak resmi olarak bir yasanın da olması hem aileler hem eğitim camiası için olumlu sonuçlar doğuracaktır. Ayrıca her yasa aleyhinde olacak kişileri de yetiştirebilir, bu nedenle bu yasanın biraz daha geçişken bir dönemle gelmesini tavsiye ediyorum." dedi.
Sosyal medyanın çocuk mahremiyet ve hak ihlali hususuna dikkat çeken Elalmış, "Çocukların mahremiyet durumlarıyla ilgili sorunlar var. Biz ailelere çocukların 4-5 yaşında mahremiyet eğitimini almasını tavsiye ediyoruz ancak şu an sosyal medya kullanım yaşı 4-5'lere kadar inmiş durumda. Çocuk bir nesne olarak sosyal medyada hayatını sürdürüyorsa, hayatin kendi öznesi olmuyor ve bu durumda mahremiyet hakkının ihlali söz konusu oluyor. 4-5 yaşındaki veya 10-12 yaşındaki bir çocuk çok rahatlıkla hata yapabilir; gerçek hayatta bu hatası büyükleri tarafından temizlenebilir veya törpülenebilir ancak sosyal medyada bu hatadan geri dönmek pek mümkün olmuyor. Çünkü karşısındaki kişinin hak ve hukukunu da çiğneyebilecek durumlar ortaya çıkabiliyor; çocukları sanki bir sergideymiş gibi görüyoruz ve bu da çocuğun gelecekte yaşayacağı bireysel, psikolojik ve hukuki sorunları gösteriyor." ifadelerini belirtti.
"Tamamen sosyal medyanın dışında soyut bir hayat yaşamak realiteye uygun değildir"
Elalmış, "Gençleri neyle meşgul edebiliriz?" sorusuna cevaben şu ifadeleri kaydetti:
"Gençlerimiz sosyal medyayla birlikte ideal beden, ideal yaşam tarzı gibi birçok idealize edilmiş şeyle karşılaşıyorlar. Öncelikle bunun ideal ve sanal olmadığını, fenomenlerin ve beğeni avcılarının gerçek hayatta bahsettikleri kadar mutlu olmadığını onlara idrak ettirmemiz lazım. Onun dışında neyle meşgul edebiliriz? Çocukluk dönemimizde hatırladığımız gibi, mahallede oynadığımız çocuk oyunları, futbol, basketbol gibi fiziksel ve tetikleyici oyunlar tavsiye etmek çok önemli. Devletin kurmuş olduğu gençlik merkezlerine sosyal etkinliklere katılmaları ve belediyelerin hizmetlerinden faydalanmaları da önemli. sosyal medyanın kullanımına karşı değiliz; belli sınırlar içerisinde ve bir filtre ile kullanmayı tavsiye ederiz. Tamamen sosyal medyanın dışında soyut bir hayat yaşamak realiteye uygun değildir. Bu bağlamda gençlere karşı vereceğimiz yasaklardan çok alternatiflerini üretmek ve denilen gibi sınırlar içerisinde sosyal medyayı kullanmasına izin vermekle sorun çözülebilir." (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Bitlis Devlet Hastanesi’nde görev yapan Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Çağhan Benli, ekibi ile ilk defa derin plan (deep plane) yüz germe ameliyatı yaptı.
Yaş ilerledikçe bağışıklık sistemi zayıflıyor, T hücrelerinin sayısı ve hastalıklara yanıt verme hızı azalıyor. Bu durum, yaşlı bireyleri enfeksiyonlara ve kansere karşı daha savunmasız hale getiriyor. ABD’de Massachusetts Institute of Technology (MIT) ve Broad Institute araştırmacıları, bu gerilemeyi telafi edebilecek yeni ve deneysel bir yöntem geliştirdiğini belirtti.
Hava kirliliği, özellikle ince partikül madde olarak bilinen PM2.5, astım ve akciğer kanseri başta olmak üzere birçok ciddi solunum yolu hastalığına yol açarak insan sağlığı için büyük bir tehdit oluşturuyor. Avustralya’da yapılan yeni bir araştırma ise yaygın bir antioksidan olan vitamin C’nin, bu zararlı partiküllerin akciğerler üzerindeki toksik etkilerine karşı koruyucu olabileceğini ortaya koydu.