Coronavirus salgını sürecinde toplumda oluşan korku ve kaygılara dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, asıl tevhid inancının şu anda yaşama ve yaşatma zamanı olduğunu, sosyal mesafe açılsa bile ruhsal mesafenin daraltılması gerektiğini vurguladı.
Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede dünyaya yayılan Coronavirus (Covid-19) salgını nedeniyle içinden geçilen süreçte toplumda oluşan kaygı ver korkuyla nasıl mücadele edileceğine dair İLKHA’ya önemli açıklamalarda bulunan Tarhan, korkunun temelinde sosyal medya paylaşımları ve haberler olduğunu söyledi.
Tarhan, “Coronavirus salgınının birey ve toplum üzerindeki etkileri bağlamında Mısır, İngiltere ve Fransa’da 31 Mart’ta yapılmış bir alan çalışması var. Oradan çıkan sonuçta toplumun yüzde 70’inde klinik seviyede kaygı ve korku hissinin yükseldiğini gösteren bir sonuç ortada. Hem doğudaki hem de batıdaki insanların yüzde 70’i neredeyse uzman yardımı alacak derecede kaygı ve korku hissettiğini söylüyor. Bizde aynı şekilde şu anda Türkiye’de hissediyoruz. İnsanlarda ciddi bir korku var. Türkiye’de bir kişiye Covid-19 tanısı konulduğu için intihar etmiş. Yine Türkiye’de bir şahıs başka bir şahsın yüzüne doğru hapşırdı diye bıçaklanmış. Bu şekilde anormal davranışlar ortaya çıkmaya başladı. Neredeyse Covid-19 hastalığından ziyade Covid-19’un korkusu insanları etkilemiş durumda. Krizlerde büyük ölçüde salgın korkusu, salgından daha çok zarar veriyor. Bu durum kişinin hayatında bağışıklık sistemini bozuyor. Stres, korku, kaygı ve depresyon varsa bağışıklık sistemi baskılanıyor ve baskılanan bağışıklık sistemi sonunda da kişi hastalığa aday hale geliyor. Daha kolay mikrobu kapıyor ve daha kolay hasta oluyor. Vücudun bağışıklık sistemi zayıflandığı için hastalığı yenemiyor.” dedi.
“60 dakikanın 50’sini Covid-19’u düşünen bir insan o korkuya karşı aşırı hassas olur”
Artan kaygı ve endişenin sebebinin Coronavirus ile ilgili sosyal medya paylaşımları ile haberlerin olduğuna dikkat çeken Tarhan, şunları söyledi:
“Devamlı bu salgın konuşulduğu için özellikle duyarlı kişilerde kaygıyı artırıyor. Bir kimse 60 dakikanın 50’sini bunu düşünüyorsa o kimsede artık korku başlamış demektir. Artık normal bir korku değil de ‘Coronafobi’ dediğimiz hastalık derecesinde bir korku ortaya çıkmış demektir. 60 dakikanın 50’sini bunu düşünen bir insan o korkuya karşı aşırı hassas olur. Gelen herkes sanki virüs bulaştıracak gibi kaşınmalara başlar. Kimseye dokunmamaya çalışırken, normal yapması gereken rutin işleri de ihmal eder. Böyle durumlarda rutinden kopmamak gerekiyor.”
“Sosyal mesafeyi açalım ama ruhsal mesafeyi daraltalım”
Covid-19 salgını sebebiyle bireysel ve toplumsal olarak birçok alışkanlığın terk edilmesini değerlendiren Tarhan, “Sosyal mesafe geçici bir süre olursa insan buna katlanır ama uzun süre devam ettiğinde problemler başlar. İnsanlar arasındaki mesafe uzadıkça duygularda uzaklaşmaya başlıyor. Bunun için sosyal mesafeyi açalım ama ruhsal mesafeyi daraltalım. Eğer kişi sosyal izolasyonu psikolojik izolasyona çevirirse yalnız kalır. Yalnız kalınca insanlara güveni zayıflar. Güven zayıflayınca da korku ortaya çıkar ve her şeyi tehdit gibi algılamaya başlar. Bu orta ve uzun vadede insanın yalnızlaşması gibi bir sonuç doğurur. Modern insanların en büyük sıkıntılarından biri yalnızlıktır. Bu da insanı depresyona aday hale getirir. Bu nedenle sosyal mesafe konusunda Çin’in Covid-19 raporunda ‘Biz pandemiyi sosyal izolasyon ile değil, sosyal işbirliğiyle yenebiliriz.’ diyor. Sosyal mesafe olacak ama rutin işlerimizi ve sosyal ilişkilerimizi aksatmayacak hatta gerekirse sıla-i rahimi bile online yapacağız.” diye konuştu.
“Birbirimizin kusurlarıyla uğraşmanın zamanı değil”
Sosyal mesafenin psikolojik izolasyon gibi algılanmaması gerektiğini belirten Tarhan, bir karantinanın sosyal olarak duruma göre izole edilebilir olduğuna ancak psikolojik izolasyon olursa kişi terk edilmişlik duygusunu, çaresizlik duygusunu, belirsizlik duygusunu ve korkudan kuşatılmış duygusunu yaşamaya başlayacağının altını çizdi.
Tarhan, “Her taraftan virüs düşmanı geliyor, ‘öleceğim öleceğim’ diye kuşatılmış hissi yaşar. Akrep kuşatılmış duygusuna girince etrafını ateşle sardığınız zaman kendi kendisini zehirler. O duygu insanda da var. Ümitsizliğe kapılıp kuşatılmış duygusuna girerse kişi intiharı düşünmeye başlıyor. Ruhsal mesafe olmamalı ve aile içinde pozitif iletişime ihtiyaç var. Negatif yerlerini vurgulamak yerine pozitif tarafları olumlu kişilik özelliklerini ortaya çıkarıp, takdir ve övgü sözleriyle yaklaşmak lazımdır. Birbirimizin kusurlarıyla uğraşmanın zamanı değil, hatta iki kavramı ve değeri hayata geçirmek gerekir ki bunların biri şefkat, diğeri nezaket. Şefkat ve nezaket değerlerini kişi hayata geçirirse ‘eşime ve çocuklarıma daha şefkatli ve nazik davranmam lazım.’ diye düşünerek hareket ederse iletişim daha sağlıklı olur. Birbirlerinin incitici ve kırıcı yönlerini değil, birbirlerini destekleyici, kabullenici ve evi güvenli haline getirecek bir ortam oluşturulmalıdır. Şefkat ve nezaket değerlerinin yaşatılması gereken bir zamandayız.” dedi.
“Şu anda ailede aidiyet duygusunu artırmak için önümüze bir fırsat çıktı”
Evlerde kalan vatandaşların aile bireyleriyle verimli zaman geçirebilmeleri için tavsiyelerde bulunan Tarhan, şu ifadeleri kullandı:
“Böyle durumlarda aile içerisinde zaman geçirmeyi bir fırsat olarak bilmeliyiz. Son sığınak aile, evlilik okulu, bütün bu programlar ve ısrarla vurguladığımız şey aile içi iletişim ve birlikte zaman geçirmek. Hiç olmazsa günün bir kısmı bir araya gelinerek kitap okuma programları yapılabilir. Okunan kitapla ilgili herkes fikrini söyler konuşulur. Bu şekilde aile içi oturumlar yapılabilir. Aile içinde paylaşımların olduğu meclis gibi bir yapı kurulursa aidiyet duygusu artar. Şu anda ailede aidiyet duygusunu artırmak için önümüze bir fırsat çıktı. Bu fırsatı iyi kullanırsak çocukların aidiyet duygusu artar, ergenlikten sonra çocuk mutluluğu dışarıda aramaz. Ailenin değer verdiği değerleri benimsemeye başlar. Anneye babaya katlanan bir çocuk büyütüyorsak sesiz, sakin ama içinde hem sevgi var hem öfke var. Bu çocuk ergenliğe girdiği zaman ilk fırsatta eve uğramayan bir çocuk oluyor ya da mutluluğu dışarıda arayan bir birey oluyor.”
“Ailede paylaşımcılığı ve uzlaşmacılığı öğrenme zamanıdır”
“Bu salgını bir fırsata dönüştürmek için aile içi iletişimde, takdir ve övgü sözlerinin kullanılması gerekir.” diyen Tarhan, “İlgi alanları neyse onunla ilgili aktiviteler yapılabilir. Ailedeki her bireyin ilgi alanına bakılır ortak ilgi alanlarının durumuna göre paylaşım yapmak işe yarar ve faydalıdır. O paylaşım esnasında kişiler birbirlerini daha iyi tanıyorlar. Şu anda ailede paylaşımcılığı ve uzlaşmacılığı öğrenme zamanıdır. Ailede minnettarlığı ve teşekkür etme kavramlarını kullanırsak aileyi bir güvenli ortam haline getirmiş oluruz. Bu vesileyle daha sağlıklı çocuklar yetişir. Hangi yaş grubu olursa olsun bu kurallar geçerlidir.” diye konuştu.
“Acı çekmek hayatta değişimin ve gelişimin bir parçasıdır, acıdan korkmamak lazım”
Sözlerinin devamında Tarhan, “Ailenin kendi içinde şu anda fiziksel olarak mesafeli de olsa birbirlerine yalnız olmadığını hissettirmeleri gerekiyor. Böyle durumlarda bu zorlu anı beraber aşacağız duygusunu yaşatmak gerekiyor. Bu duygu olursa insan kendisini yalnız hissetmez, korkusu azalır, güveni ve dayanma gücü artar. Biz bu tarz travmalara ‘geliştiren travmalar’ diyoruz. Toplum olarak bu dönemde acılar yaşanıyor. Çoğu işyerleri kapandı. Bu zorluklar var ama böyle durumlarda dayanıklı olanlar başarılı oluyorlar. Açı çekmek hayatta değişimin ve gelişimin bir parçasıdır. Acıdan korkmamak lazım, zora talip olup, bunu nasıl aşıp iyi, hayırlı ve güzel şeye çevirebilirize odaklanmak gerekiyor. Acaba ve keşkelerle vakit geçirirsek, zaman ve enerjimizi kaybederiz.” ifadelerini kullandı.
“Tevhit inancı böyle durumlarda en güçlü sığınaktır”
Ailelerin manevi olarak da desteklere ihtiyaçlarının olduğunu hatırlatan Tarhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Manevi olarak sağlam inancı olan kişiler böyle durumlarda şanslı oluyorlar. Kişilerin bağlı oldukları inanç sistemleri ne olursa olsun böyle durumlarda dinimizdeki tevhid inancı en güçlü sığınaktır. Tevhid inancı hayata anlam katan ve hayata teselli veren bir kavramdır. Tevhid gücünde Allah (Celle celaluhu) bize şah damarımızdan daha yakındır anlayışı vardır. Müminlerde Allah’a dair her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden, her şeyin anahtarı onda olan ve bana yardım edebilecek yegâne güç duygusu var. Gerçekten iman etmiş insanlar, Allah’ı vekil tayin eder ve O’na güvenir. Birçok insan ‘Ben inanıyorum.’ diyor ama Allah’a güvenmiyor. Bu da inancın zayıf olduğunu gösterir. Yaşadığımız bu olay insanlardaki zayıf inançtan dolayı Allah’ın insanlığı tabi tuttuğu bir sınavdır. Bunun arkasından ölümle yüzleşmek, varoluşu sorgulamak gibi durumlar ortaya çıktı.”
“Musibetler ve belalar evimize misafir olarak gelir sabredersek fazla kalmazlar”
Bu salgın, insanların varoluş hakikatini keşfetmeye vesile olacağını hatırlatan Tarhan, “İyi niyetli insanlar gafletten uyanacak ve kötü niyetli insanlarında zaten kalbi mühürlenmiş, onlar görmez, bilmez ve anlamaz. Bu salgın, insanların varoluş hakikatini keşfetmeye vesile olacak. İnancı sağlam olanlar bu gibi durumlarda şanslıdırlar. Çünkü Allah’ın izni olmadan hiçbir yaprak kıpırdamaz. O halde biz tedbir alarak elimizden geleni yapacağız ama tevekkülü ondan sonra yapacağız. Bunu yapabilirsek ümitsizlik ve karamsarlık oluşmaz. Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit kesmek gibi bir durum yaşanmamış olur. Bu da sağlam inancın faydasıdır. Sağlam olmayan inançlar başka yöntemlerle kendilerini korumaya çalışıyorlar ama onlar kendilerini kandırma yöntemlerdir. Asıl tevhid inancını şu anda yaşama ve yaşatma zamanıdır. İnsanlık zor bir dönem geçiriyor ama bunun meyvelerini alır. Sabreden insana böyle zor durumlarda iki sihirli kelime var biri sabır diğeri şükürdür. Musibetler ve belalar evimize misafir olarak gelir. Eğer sabredersek fazla kalmazlar. Aynı şekilde nimetler de misafir olarak gelirler şükredersek kalırlar. Şükretmezsek giderler. Böyle gizli psikoloji yasası var. Sabır ve şükür kelimelerini kullanalım, bu bizi hem teselli eder hem de yaptığımız işin anlamını idrak etmiş olur, teselli bulmuş ve rahatlanmış oluruz.” diye konuştu. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında uzmanlar, ağız ve diş sağlığının önemine dair kritik bilgiler paylaşarak toplumun bilinçlenmesine katkıda bulunuyor.
Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesi'nde ilk defa anjiyo cihazı getirilmesiyle ilk ameliyat başarıyla gerçekleşti.
Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Zeliha Demir Giden, akciğer kanserinin en önemli risk faktörünün sigara kullanımı olduğunu, sigara içme oranlarının azalmasıyla birlikte hastalık sıklığında da düşüş yaşandığını belirtti.
Uzmanlar, uzuvların anormal derecede şişmesi, yüzük ya da bileziğin sıkması, ciltte gerginlik ve parlaklık gibi çeşitli belirtilerle ortaya çıkan ve çoğunlukla cerrahi girişimler, kemoterapi veya radyoterapi sonrasında görülen lenfödemin tedavisinin mümkün olduğunu söylüyor.